N.Ş.A. (lisede kimya dersleri aldığım yıllara ithafen- bilmeyenler için normal şartlar altında) dergi alıp okumam. Sürekli takip ettiğim bir dergi ve yazar var diyemem. Konunun beni cezbetmesi ve konu başlığının ilginç gelmesi yeter bana, o dergiyi almam için. Hangi ayın Tempo dergisiydi hatırlamıyorum; ama eki "İstanbul'un 'ilk'leri ve 'en'leri" tam bana hitap eden bir neşriyat gibiydi ve aldım. İyi ki de almışım.
Okuduklarımı yazmaz veya altını çizmez isem, unutmaya meyilli bir hafızam var. Buradan hareketle okuduğunuz yazıyı oluşturdum. Sözcük kökeni ile ilgili bir ipucu ne zaman bulsam heyecanlanırım. Tempo'nun eki sağolsun, dilimizdeki acemi şöför söz öbeğinin kökeni hakkında bilgi sahibi oldum. Şu ana kadar okuyamayan ama Google'latıp burada denkgeleceklere kaynak olsun. Bana da not olsun.
İstanbul'un ilk otomobilleri Sultan II. Abdülhamit Han'a armağan edilen 'Hotchkiss' ve 'Mercedes'. Ancak kendisi bunları kullanmamış. Hotchkiss markasını ben daha evvel hiç duymamış idim; ilginç bir hikayesi olan Amerikalı bir silah üreticisi Benjamin Hotchkiss. Hikayesini buradan okuyabilirsiniz.
1907 yılında sıvı yakıtlı taşıtların ithalinden sonra bireysel araç sahibi sayısında hızlı bir artış yaşanıyor ve ilk otomobilin sahibi Meclis-i Mebusan'ın Basra mebusu Zehirzade Ahmed Paşa oluyor.
İstanbul'un ilk Türk şoförü ise Acem Abdurrahman adlı bir seyis. 'Acemi' sözcüğü de Yıldız Sarayı'nda görevli ve sarayın ilk şoförü olan şahsın, at ahırlarındaki görevinden sürücü koltuğuna geçişinden sonra ortaya çıkıyor. Şehirde kullandığı aracın gazabından korkan halkın Acem Abdurrahman'ı gördükleri anda, "Acem geliyor!" diye birbirlerini uyarması neticesinde başlayan ifade zaman içinde 'Acemi'ye dönüştü.
Biliyorsunuz ki normalde Acem demek İran demek, Acemi de İranlı'yı ifade eder. Acemi şoför denmesi bende her zaman merak uyandırmıştı, kökenini bu vesileyle rastgele öğrenmiş bulundum.
19. yy ile beraber Türkçe'mize etkisi fevkalade artan ve günümüzde kullandığımız pek çok sözcüğün kaynağı olan Fransızca, 'şoför'ü o zamanlar dilimize ithal etmiş. Şoför, söylenişi ve yazılışı kişiden kişiye farklılık göstermiş sözcüklerimizden. Restauran, ekzost, patiseriye, binaynaley gibi. Anlam olarak ise kömürcü, ısıtıcı anlamın geliyor; zira eski otomobiller öyle anahtarı çevirdiğin gibi çalışmıyordu. Ayrıntıları teferruat, meraklısı şuradan okuyabilir. Neyse ki artık sürücü diyenler daha fazla.
Otomobil sözcüğü de ayrı bir 'case'. Oto ön ekini çok fazla sözcükten bilinçli/ bilinçsiz kullanıyoruz. Yunanca'da kendi demek. Mobil zaten herkesin dilinde bu aralar. Bilmeyeni yoktur. Kendiliğinden hareket eden demek. Biz arabayı münasip görmüşüz, dilimize yatkın bulmuşuz. Atın çektiğine de araba demişiz, devlet erkanın bindiği lüks araçlara da araba demişiz.
Çok bilen yoktur ama "rb" harfleri Arapça'da 4'ü ifade eden pek çok sözcüğün kökenidir. Liseden hatırlayacağınız rubai [ed. Divan edebiyatında dört dizeden oluşan ve belirli aruz kalıpları ile yazılan şiir, dördül], artık çok bileni kalmayan anasır-ı erbaa, yani 4 element hava, toprak, su, ateş (anasır, unsur'un Arapça çoğulu; Farsça'sı ise çar erkan sanırım, ekşi sözlüğün yalancısıyım). Buradan mütevellit, dört tekerlek üstünde gidene araba denmiş.
Son günlerde İstanbul'un trafiğinin zirve yaptığını tarihe not düşer, basmakalıp birkaç söylem ile yazımı sonlandırırım:
"Bu kadar aracı artık İstanbul kaldırmıyor."
"Herkes arabası ile çıkarsa yola olacağı bu."
"Servisler böyle yapıyor trafiği."
"Getireceksin ek vergiyi, bak nasıl çözülüyor trafik."
"Acemiler kullanıyor, bir kaza yapıyor; böyle kilitliyor tüm İstanbul'u."