30 Mayıs 2009

Trilyonluk Eşekler


Geçen hafta Aston Villa'ya 1-0 yenilen Newcastle United, kadrosunda bulunan; Obafemi Martins, Mark Viduka, Michael Owen, Alan Smith, Damien Duff, Fabricio Coloccini gibi isimlere rağmen küme düşerek, Championship'in yolunu tuttu.

Doğru Formül


Solskjaer's homeland came calling as they looked to find a replacement for Age Hareide and they wanted the United reserve team boss.

But the legendary striker insists he has not yet finished his education at United and he decided against leaving Old Trafford.

"I did not think it was the right time for me to say yes to the offer. But of course it was nice to be asked. I work for Manchester United and my career is going in the right direction," Solskjaer told the Daily Mail.

"It would have been exciting to take on a much bigger job than my current job, but I have a job at United."

Sky Sports - 23 Şubat 2009


Hedeflediği şeylere her zaman ulaştığını ifade eden Tugay, "Bundan sonraki hedefim, profesyonel insanlarla İngiltere'de altyapıda çalışmak. Manchester City ile anlaşma yaptım ve burada antrenör olarak çalışacağım. Manchester City benim tecrübeme güvenerek benimle anlaşma yaptı. Ara vermeden başlamam gerekiyor, çünkü unutulabilirsiniz. Orada çalışacak olmak, benim için çok büyük bir adım oldu. Kendimi ne zaman güçlü hissedersem teknik direktörlüğe o zaman başlayacağım" dedi.

NTV Spor - 30 Mayıs 2009

Zekasına güvendiğim iki adamdan, bu güveni hak eden iki karar. Oğuz Çetin, Rıdvan Dilmen, Bülent Korkmaz, Ertuğrul Sağlam... Başarılı olan milli takım oyuncularını antrenörlük diplomasıyla ödüllendiren zihniyetin olağan yansımaları. Diğer tarafa baktığımızda gerek Ferguson-Solskjaer, gerekse de Hughes-Tugay modellerinde ön plana çıkan profesyonel bir tutum ve iyi bir menajerlik kariyeri öncesinde atılan sağlam ve yerinde adımlar. "Olacak O Kadar" parodisi gibi bitirmek istemiyorum ama vaziyet de açık...

Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.

29 Mayıs 2009

Barça 2009/2010

28 Mayıs 2009

İşte Buna Sıçmak Derim


Japon tuvalet üreticisi Toto, Neorest SE ismini verdiği klozetiyle kıçınıza gereken özeni gösteriyor. Sensör teknolojisi sayesinde kapağı siz yaklaşınca açılıp, siz uzaklaşınca otomatik olarak kapanan klozet, gereksiz "kapağı neden kapatmadın" tartışmalarının önüne geçiyor. Uzaktan kumadasıyla; oturak kısmını istediğiniz ısıda ayarlayabiliyor, işiniz bittikten sonra farklı yıkama seçeneklerinden(dalgalı, sert, yumuşak..vs) birini seçip istediğiniz sıcaklıktaki suyla yıkanabiliyor, istediğiniz sıcaklıkta hava üfleyerek olayı tamamen el değmeden bitirebiliyor ve bir de üstüne deodorizer özelliğiyle ortamı adeta bir çiçek bahçesine çevirebiliyorsunuz. Toto ayrıca unutkan kullanıcıları da düşünmüş, sensör teknolojisi sayesinde siz uzaklaşırken otomatik olarak sifon çeken klozetin özel CeFiONtect iç kaplaması ve TornadoFlush teknolojisi sayesinde en inatçı kalıntıları bile kanalizasyona göndererek tuvalet fırçası ihtiyacını da ortadan kalkıyor. Avrupa'da kişiye özel banyo dizaynı yapan Toto firmasının, ABD'de ise parekende satışları mevcut ve Neorest'in ABD fiyatı $5000 civarında.


Bu Maç Evde İzlenir Dedik Dayı - No You Can't!


İlk golde talihsiz bir biçimde kaleciyi yanıltan müdahaleyi yapan Ivan Radeljic, ikinci yarının başında Daniel Gygax'ın arapasında çaresiz kalınca Christian Eigler farkı ikiye çıkaran golü attı. Aslında Cottbus'un teknik direktörü Bojan Prašnikar maçtan önce takımının son haftaki Leverkusen üçlemesi sonrası güveninin yerinde olduğundan bahsedip duruyordu. Ama maç öncesi bir anda çark edip "Bu maçta gol yememek çok önemli" söylemine döndü. Doğal olarak da Nürnberg gibi güçlü bir orta saha karşısında golün geldiği 13. dakikaya kadar 63% gibi absürd bir topla oynama yüzdesine izin verdiler. Takımın hemen hepsi Balkan orijinli, bu da bana sempatik gelen bir durum... Ama Sloven çalıştırıcı tercihi biraz zorlama bir sinerji arayışı olmuş. Petrik Sander bu takımla daha iyi iş yapıyordu bence. Yine de Prašnikar'ı başarısız saymak haksızlık olur.


60. dakikadan sonra net bir Cottbus baskısı vardı sahada. Stiven Rivic çok yetenekli bir adam, gelse Turkcell Süper Lig'de oynasa sevinirim. Hırvat oyuncunun müthiş dribblingleri ve üstün bir pas yeteneği var. Bugün de Club savunmasını en çok zorlayan isimdi. Ervin Skela ile birlikte bunu yapabilen iki adamdan biriydi de diyebiliriz fazla uzatmadan. Ülkesinin sıradan bir takımından 135 bin euro bonservis bedeliyle alınmış 21 yaşında iken... Kadrodaki diğer isimlerin de transfer hikayesi çok farklı değil. İyi de aynı takım Çağdaş Atan'ı da almış diyebilirsiniz, aslında ilk onbirde düşünülen bir isim değildi öncelikli olarak. Benim forumlarda okuduğum kadarıyla sol bek yedeği olarak düşünülüyordu hücumcu Daniel Ziebig'in arkasında... Bonservis bedeli olmaksızın kadroya katıldığını da hatırlatmak lazım. Gerçi ne zaman izlesem insanlık dışı hareketten ötürü bir sarı kart görüyor, maçın sonunda atılabilirdi de... 2. Bundesliga'ya daha çok yakışacaktır...


İlk paragrafa başladıktan sonra üçüncü gol de geldi, Tremmel de kolpalamaya başladı. Son dakikalarda iç sahada 2-0 ya da 3-0 yenilmenin çok da fark etmeyeceğini düşünen Energie yüklendikçe yüklendi, ama golü bulan bir kez daha Isaac Boakye oldu. Telaffuzu da ilginçmiş bu adamın soyadının, Alman spikere güvenmek lazım zira benden iyi "Çağdaş" diyor. Her "Boakye" deyişinde de sayfiye yerinde poğaça satan amcalar geldi aklıma, böyle ciğerden... Maç bitiminde deplasman takımının taraftarı hep bir ağızdan Marek Mintal'in ismini söylüyordu. 31 yaşındaki Slovak oyuncunun takım küme düştüğünde birçok teklifi geri çevirdiği konuşuluyordu, böylece vefasının karşılığını almışa benziyor. 2. Bundesliga'nın açık ara en pahalı, tartışmalı olarak en iyi kadrosu 1. Bundesliga'ya 90 dakika uzaklıkta... Ben Stefan Kuntz eli değmiş K-Town'ı görmek isterdim. Nürnberg ne kadar bu lige aitse, Kaiserslautern de o kadar ait zira...


Mintal de bugün 41/45 isabetli pas oranıyla oynamış, dört kere kaleyi yoklamış. Neyse ne diyordum, bu gece "Patti Smith: Dream of Life" var CNBC-e ekranında. Geçen sene İstanbul Film Festivali'nde izlemiştim sanırım... Öyle olmalı. Tavsiye edelim, koşarak uzaklaşalım. "Stiven Rivic hakkında ettiğin kadar laf edemiyor musun Patti Smith hakkında" derseniz de susarım en fazla... Spor blogu yazıyoruz canım, lütfen.

Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.

Kraliçenin Yeni Oyuncağı


Bilgisayar oyunlarına aşina olanların mutlaka bildiği firmalardan biridir THQ. Wii için geliştirdikleri BIG Family Games oyununun reklamını yapmak için ilginç bir yol seçmişler. Kraliyet ailesine altın kaplama bir Wii ve oyunlarının ilk kopyasını hediye eden THQ'dan bir de "Majestelerinin eski bir konsolda oyun oynamak istemeyeceğini düşündük ve özel, altın bir versiyonunu yaptırdık. Umarım Kraliyet Ailesi bizim aile oyunlarımızı beğenir." açıklaması gelmiş.

Bu Maç Evde İzlenir!


Türk Telekom - Fenerbahçe Ülker maçı feci baydı, saha avantajı falan dinlemeden süpürecek gibi gözüküyorlar. Ercüment Sunter de bir sabah uyansa ve bir şeyler olsa da o koltuğu hak etmediğini kabullense diyeceğim de en umutsuz senaryo bu galiba... Yıllardır Türk Telekom'un kaybetmesini istiyorum her türlü maçta, ben de bıktım usandım artık.

Aynı saatlerde başlayan Relegationsspiel geldi aklıma. Energie Cottbus son hafta evinde Bayer Leverkusen'i 3-0 ile geçerek, tam anlamıyla kendi şansını yarattı ve 2. Bundesliga üçüncüsü 1. FC Nürnberg ile baraj maçı oynuyorlar. Doğu temsilcisi her sezona ligde kalma parolasıyla başlıyor ve her sezon başında daha da az ihtimal veriliyor Cottbus'un bu hedefine ulaşmasına. Her sene de bir şekilde son haftalara iddialarını taşıyor ve orada da yüreklerini koyuyorlar. Helal olsun! Bugüne kadar oynanan 10 baraj maçının yedisinde kazanan taraf üst lig temsilcisi olmuş, ama buna rağmen maç öncesinde çok az kişi Energie'ye şans veriyor. Nürnberg, gerçekten Bundesliga'ya ait hisseden bir kulüp ve kadrosu da rakibine nazaran bir seviye yukarıda gözüküyor. Özellikle de orta saha ve forvet hattında. Gerçi savunma için neden bu kadar çekingen davrandım bilmiyorum, sonuçta Cottbus'un sol stoperi Çağdaş Atan. Heralde geçtiğimiz sezonlarda çeşitli menajerlik oyunlarında çok ekmeğini yediğim Gerhard Tremmel'in bilinç altımda yarattığı bir etki... Fakat zaten neredeyse her maça underdog çıkan bir takımdan bahsediyoruz burada. Yani bu duruma fazlasıyla alışkınlar...


Cottbus'taki ilk maçın ilk devresi az önce 1-0 Nürnberg üstünlüğüyle geçildi, Isaac Boakye attı golü fakat bir kontrpiye durumu söz konusu. Tremmel'e laf yok yani! Cottbus'ta Ervin Skela alıyor, veriyor. Diğer tarafta Marek Mintal yavaş yavaş havaya giriyor sanki. Ligin ikinci devresinde 11 gol bularak Nürnberg'in bu maçı oynamasındaki en büyük pay sahibi oldu Slovak oyuncu. İkinci lige de bir gömlek büyük geldiğini gösterdi eşe dosta. İkinci yarıyı izlemek isteyenleri şuraya yönlendirelim. İki aktif kanalda sadece 720 kişi izliyor bu maçı. Dünya üzerindeki her türlü spor organizasyonu sırasında karşılaşılan İddaacı Türk populasyonunu da hesaba katacak olursak... Yazık!

İlk onbirleri de verelim, bir köşede dursun. İlk yarının sonundaki Rivic-Eigler gerginliği Alman spikerin deyimiyle sinirleri sahaya getirdi. İkinci yarı daha çekişmeli olacağa benzer. Yürü be Cottbus!

Cottbus: Gerhard Tremmel - Stanislav Angelov, Ivan Radeljic, Çağdaş Atan, Daniel Ziebig - Mariusz Kukielka, Timo Rost - Stiven Rivic, Ervin Skela, Jiayi Shao - Emil Jula

Nürnberg: Raphael Schäfer - Dennis Diekmeier, Stefan Reinartz, Javier Horacio Pinola, Pascal Bieler - Jaouhar Mnari, Peer Kluge, Daniel Gygax - Marek Mintal, Christian Eigler, Isaac Boakye

Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.

Bayern Munich 2009/2010

27 Mayıs 2009

Nicht Nur Autostadt


Her şeyin başlangıcı Volkswagen Arena'da Christoph Daum'un çalıştırdığı 1. FC Köln ile oynanan karşılaşmaydı. Savunmaya yapılan İtalya kaynaklı takviye çok konuşulmuştu, Zvjezdan Misimovic transferinin altı da kimilerince koyu bir şekilde çizilmişti. Biz de burada uzunca bahsettik çok sevdiğimiz bu adamın transferinden... Ama kimse Bayern'i şampiyonluktan edebilecek takımlar arasına Wolfsburg'u yazmıyordu. Böyle bir akşam üstünde Milivoje Novakovic'ten gelen gol hiç kimse için sürpriz değildi. Neyse ki ikinci yarıda Christian Gentner ve Zvjezdan Misimovic'in golleri geldi de Wolfsburg, şampiyonluk koşusuna galibiyetle başlamış oldu. Gentner FM 2005 için de böyle özel bir topçuydu, en kritik golleri atardı. Bir "Helal olsun" da ona...

Çıkan onbir de şöyle:

Diego Benaglio - Cristian Zaccardo, Ricardo Costa, Andrea Barzagli, Marcel Schäfer - Makoto Hasebe, Jonathan Santana, Josue, Christian Gentner - Zvjezdan Misimovic - Ashkan Dejagah


İlk maçta Köln karşısında yaşanan sıkıntı 3. haftaya da taşınacaktı. İkinci yarıda şampiyonluğa doğru doludizgin ilerlerken Wolfsburg evinde fırtına gibiydi, ancak farkı yaratan deplasman galibiyetleriydi kesinlikle. Zira Bundesliga bir takımı evinde yenmenin en zor olduğu liglerdendir yıllardır karakteristik olarak. İç sahadaki 17 maçta ise sadece bir kez puan kaybediyordu Felix Magath'ın öğrencileri. İşte o da bu haftadaki Eintracht Frankfurt maçında gerçekleşti. Ioannis Amanatidis'in golüne tıpkı ilk haftada olduğu gibi 2 golle yanıt vermeyi başarıyordu Wolfsburg, fakat Frankfurt mağlubiyeti kabul etmedi ve son dakikalarda Faton Toski'nin ayağından gelen gol ile Wolfsburg'dan o sahada sezon boyunca puan çalabilen tek takım olma onurunu yaşadılar. O gün hiçbiri sezon sonunda bu şekilde onurlandırılmayı beklemiyordu şüphesiz.

İdeale daha çok yaklaşmış bir kadro var sahada. Fakat takım 8. sırada ve ilk üç haftada karşılaştıkları ekiplerin ligi 12-13-14 sıralamasında bitirdiğini söylersek alınan 5 puanın bu fikstür için bir hayal kırıklığı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Andre Lenz - Sascha Riether, Ricardo Costa, Andrea Barzagli, Marcel Schäfer - Ashkan Dejagah, Josue, Christian Gentner - Zvjezdan Misimovic - Grafite, Edin Dzeko


6. hafta ise Felix Magath ve öğrencileri için mağlubiyetle tanışma zamanı anlamına geliyordu. Wildparkstadion'daki maçta Sebastian Freis'ın golüyle galibiyete giden Karlsruhe olurken, Wolfsburg camiasında da homurtuların sesi ilk kez bu denli yükseliyordu. İç sahada Hamburg'u 3-0 ile geçtikten sonra gelen bu mağlubiyet yeniden 8. sıraya düşürüyordu Wolfsburg'u. Grafite penaltıdan golü atan isim olmasına rağmen, skor 1-0 iken gördüğü kırmızı kartla takımını yalnız bırakıyordu böylesine önemli bir karşılaşmada.

Diego Benaglio - Sascha Riether, Alexander Madlung, Andrea Barzagli, Marcel Schäfer - Ashkan Dejagah, Makoto Hasebe, Josue, Christian Gentner - Zvjezdan Misimovic - Grafite


İç sahada rahat fikstürün de etkisiyle gelen galibiyetler, dış sahadaki puan kayıpları sonrası ilk yarının sonunda toplanan 26 puanla 9. basamağa oturuluyordu. Sürpriz lider Hoffenheim'ın ise 35 puanı var. Dominant bir takımın olmaması ve takımların çok küçük puan farklarıyla birbirlerinden ayrılması olumlu, ama Aşağı Saksonya yöresinde kimsenin de şampiyonluk hayalleri kurmadığı açık. Tim Wiese'nin kalesinde devleştiği Bremen deplasmanı da 2-1'lik yenilgiyle sonuçlanıyor. Magath'ın onbiri ise yavaş yavaş istikrar bulmaya başlıyor...

Diego Benaglio - Makoto Hasebe, Ricardo Costa, Andrea Barzagli, Marcel Schäfer - Ashkan Dejagah, Cristian Zaccardo, Josue, Christian Gentner - Zvjezdan Misimovic - Edin Dzeko


Avrupa arenasında da işler çok iyi yürümüyor. İki sezondur Magath'ın yapılan tüm transferler sonrası vurguladığı bir Avrupa takımı olma hedefi düşünüldüğünde, Paris Saint Germain karşısında iki maçta 5 gol yiyerek elenmek başarı tanımından çok uzak... Yukarıda da Volkswagen Arena'da bu sezon görmeye çok alışık olmadığımız bir tablo var. Peguy Luyindula'dan gelen toplamda beşinci gol, kuşkusuz en ağır olanı.


İkinci devre Köln deplasmanındaki beraberlikle başlıyor, fakat sonrasında Wolfsburg'u durdurabilene aşk olsun... İç sahada 17 maçta toplam 49 puan alan takım, dışarıda maç kazanmayı da öğreniyor. Aslında ilk devrede bahsettiğimiz içerideki rahat fikstür, artık deplasmanlar için geçerli. Fakat aynı paralelde zorlaşan iç saha fikstüründe sırasıyla Hertha, Schalke, Bayern, Leverkusen, Hoffenheim, Dortmund ve son olarak da Bremen evlerine puansız yolcu ediliyorlar. Kupa çeyrek finalinde Wolfsburg'a 5-2 ile ağır bir darbe vuran Bremen'e karşı ligin son haftasında alınan 5-1'lik galibiyet de manidar... Böylesine zorlu yedi maçta takımın attığı gol sayısı ise 25. Hemen alttaki fotoğrafa gönderelim o zaman sizi...


Evet o zorlu iç saha fikstüründe atılan 25 gol çok etkileyici, daha etkileyici bir rakam görmek isteyenlere de yukarıdaki fotoğraftaki ikilinin 54 gol anlamına geldiğini söyleyelim. Heralde Bundesliga'nın son yıllarda gördüğü en büyük ortaklık. Düşünüyorum da gerçekten yakın bir ikili bile gelmiyor aklıma. Öneri varsa yorum ekranına beklerim. İnönü'deki Bosna Hersek maçı sırasında Edin Dzeko'dan bahsedince çoğu kişiye tanıdık gelmiyordu. Ibisevic-Salihovic de adsız adamlardı, öyle futbolcu mu olurdu. Nasıl olduklarını o maçta olmasa da görmüş bulunuyoruz, puan durumuna bakmak yeterli...


Tabi bir başka Boşnak daha var, en az yukarıdakiler kadar değerli olan. Nürnberg düşünce sevinmiştim aslında, sadece Misimovic'in transferi kesinleştiği için... Herkes milli takıma ambargo koyarken, kampa gitmeye devam eden az sayıda adamdan biriydi Misimovic. Orada da sempatimi kazanmıştı. Bayern'e attığı gol dışında çok da manşetleri süslemedi bu yılın başına kadar. Ancak yavaş yavaş istediği noktaya gelmeye başlıyor. Wolfsburg'da da çok uzun süre kalmayabilir. Tam 20 golün hazırlayıcısı olup, 7 kez de kendisi buldu ağları. Blogu uzun süredir takip edenler bu performansın benim için sürpriz olmadığını bileceklerdir.


Magisches Dreieck. Alman basını bu üçlüyü bu şekilde adlandırmış. Pascal Üçgeni'ni ilk gördüğümde bayağı afallamıştım, hatırlıyorum. İlk sırayı veremiyorum, ama en az onun kadar parlak bir üçgen Misimovic-Grafite-Dzeko üçgeni de. MGD üçgeninden 61 gol, 41 asist çıkmış bu sezon. Böyle bir omurgayla sıradan bir kaleci ile de şampiyon olabilirsin. Bakın adam değilsin demiyorum, adamsan diyorum. Diego Benaglio adamsa... Ama Andrea Barzagli gerçekten harika top oynadı sezon boyu, helal olsun...


İkinci devrede 29. haftaya kadar mağlubiyet almayan Wolfsburg'un puansız ayrıldığı ilk karşılaşma da Energie Cottbus deplasmanı oldu. Tıpkı Karlsruhe gibi, Wölfe'nin 12 maçlık yenilmezlik serisine son veren Cottbus da bu hafta play-off karşılaşmasında Nürnberg karşısında kazanamazsa 2. Bundesliga'nın yolunu tutacak kötü bir takım. Wolfsburg böyle hesapta olmayan maçlarda hesapta olmayan pualar kaybetmese, çok önceden de kutlayabilirdi şampiyonluğu... Dimitar Rangelov ve Ervin Skela'dan gelen gollere rağmen, takipçileri puan kaybedince liderlik koltuğunu kimseye bırakmadı Wolfsburg. 18. haftada lider Hoffenheim'ın 11 puan arkasında 8. basamakta olan takım, 28. hafta geride kalırken aynı Hoffenheim'ın 10 puan önünde liderliğin tadını çıkarıyordu. Öyle bir 10 hafta...

Son dönemde baskın olarak çıkan ve şampiyonluğu getiren onbiri de verelim:

Diego Benaglio - Makoto Hasebe, Jan Simunek, Andrea Barzagli, Marcel Schäfer - Sascha Riether, Josue, Christian Gentner - Zvjezdan Misimovic - Edin Dzeko, Grafite


Cottbus'taki mağlubiyet sadece tatsız bir anı olarak hatırlarda kalacak, ama şampiyonluk koşusunun bir parçası olarak o maçın da güzel yanını bulan romantik Wolfsburg taraftarları olacaktır muhtemelen... Felix Magath'ın hak ettiği saygıyı göremeyen adamlardan biri olduğunu düşünmüşümdür hep. Heralde onun için en anlamlı şampiyonluklardan biri olmuştur bu. Teknik becerilerini küçük gören otoriteler bu şampiyonluğu da Bayern'in formsuzluğuna, Volkswagen'in transfer dönemindeki bonkör tavrına bağlama eğilimindeler. "Magisches Dreieck" olmadan Wolfsburg'un bir anlam taşımadığından bahsedenler de var aralarında. Ama bu şampiyonluk hepsine gelen sağlam bir tokattır kanımca.


Bu başarıya rağmen Magath Gelsenkirchen'in yolunu tuttu önümüzdeki sezon için. Elinde Wolfsburg'da bulunandan daha sıkıntılı bir kadro var açıkçası, ancak transfer dönemindeki birkaç ekleme ile zor görünse de, gelecek sene bu dönemlerde bir başka Magath takımının başarısını irdeleyebiliriz burada. Ama uzun vadede Schalke'nin iyi bir hamle yaptığının anlaşılacağını ve Gelsenkirchen'de aranan teknik direktör istikrarının yıllar sonra kazanılabileceğini düşünüyorum... Vedası sırasında ona çiçeklerini takdim eden Martin Winterkorn'un temsil ettiği firma Volkswagen. 2009 başarısının mimarı Magath olabilir, ama VfL Wolfsburg projesinin mimarı bu otomobil şirketi. Fikir önderi Adolf Hitler olan, 'halkın arabası' olma misyonuyla ve bu adla ortaya çıkarılan Volkswagen markası yıllar sonra da 'halkın takımı'nı yarattı üstün Alman teknolojisiyle... Ligin ilk devresinde Hoffenheim'ın üzerinde yoğunlaşan tarafsız oylar, sihirli üçgeniyle sihirli bir hücum futbolunu sahaya koyan Wolfsburg'a kaydı ve tüm ülkenin sempatisini kazandı bu genç takım. Andres D'Alessandro transferiyle vizyonunu belli eden Volkswagen, geç de olsa meyvelerini almış oldu bu yatırımın. Wolfsburg da artık sadece Autostadt olarak anılmayacak, şampiyon takımın şehri aynı zamanda...




İlk şampiyonluk ve ilk coşku. Kuşkusuz 2009, Wolfsburg halkı için hiç unutulmayacak bir yıl olacak. Ancak her şeyin başlangıcı olan yıl olarak da hatırlanabilir, eğer bu yatırım doğru isimlere verilen yetkilerle desteklenirse... Armin Veh güzel bir isim. O da şampiyonluğun ne demek olduğunu bilen, belki bu sezonki Wolfsburg'dan daha da umutsuz bir kadrodan bir mucize yaratabilmiş bir adam. Bu sezon Şampiyonlar Ligi serüveni ilerisi için çok belirleyici olacak. Ancak Wolfsburg'u artık daha büyük düşünülecek yıllar bekliyor. Bakalım Volkswagen işçilerine ikamet olanağı sağlamak için fabrika çevresine kurulan bu şehrin futbolla dansı nerelere uzanacak? Kicker'in önerdiği gibi yukarıdaki fotoğraftaki bebeklere Edin, Zvjezdan ve Grafite adları verilecek mi?

Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.

25 Mayıs 2009

Death of a Salesman


Amerikan basınında geçen yazın gündemini oluşturan konulardan biriydi sıklaşan Avrupa göçleri. Aslında kısmi integral falan gerekmiyordu bu eğilimin nereden geldiğini anlamak için, fakat yine de ilk kez Josh Childress kalibresindeki bir adam NBA takımları arasında gayet tatminkar bir piyasası varken Avrupa opsiyonunu ön plana çıkarabiliyordu. Hatta ilk olarak buna oyuncu menajerinin fiyat yükseltme amaçlı hamlelerinden biri olarak bakanlar da olmuştu. Ama Childress beklediği teklifleri göremeyince arkasına bile bakmadı, geçen sezonun Hornets takımına çok şeyler katan Jannero Pargo da... Bunlara paralel olarak Brandon Jennings ve Jeremy Taylor gibi daha lise çağlarında önemli dergilere kapak olmuş prospectlerin de Avrupa'yı koleje alternatif olarak görmesi bir tehlikenin göstergesiydi kesinlikle. Tabi Jennings ve Childress olayları iki farklı olay, fakat temelindeki maddi kaygılar çok da farklı değil. Her ikisi de NBA yönetmeliğindeki belli kısıtlama ve kuralların para kazanmak isteyen bir profesyonel için Avrupa'ya göre bariz handikaplar yaratması sonucu oluşmuş tercihler. Neyse, bunları burada konuştuk, sanırım Oktay da karalamıştı bu konuyla ilgili bir şeyler... Henüz yaz dönemine girmemişken bu furyaya yeni bir isim eklendi: Nick Calathes.


Aslında Calathes adından da anlaşılacağı üzere Yunan kökenlere sahip bir adam, bununla beraber 20 yaş altı takımında gösterdiği performansla Yunan basketbol dünyasının da yakın takibe aldığı bir isim. Bu nedenle Yunanistan'ı bir seçenek olarak düşünmesini normal karşılardı herkes. Fakat drafte bu kadar kısa süre kalmışken ve çoğu mock draftte de kendisine ilk turun sonlarında yer bulabilmişken Panathinaikos'la bağlayıcı bir kontrat yaptığını açıklaması ufak çaplı bir şok etkisi yarattı. Açıkçası ben de Florida formasıyla birkaç kez izleyebildiğim bu adam hakkında bir yazı yazmaya hazırlanıyordum, Lakers ile adı geçmeye başladıktan sonra Calathes ile ilgili birçok şey de okudum. Derken bu haber geldi.


Aslında son dönemde Calathes muhtemel yerini birkaç basamak yükseltmiş gözüküyordu, hatta Jason Kidd ile oyun kurucu bölgesinde önünü göremeyen Dallas'ın 22. sıradan seçebileceği konuşuluyordu sophomore guardı... Fakat adın bu sıralar için zikrediliyorsa biraz da şüpheci yaklaşman gerek... Çünkü birkaç sürpriz seçim bir anda 10-15 sıra aşağıya bile atabiliyor seni. Hiçbir güvence de tam anlamıyla bir güven unsuru olabilecek nitelikte değil bu dönemde. Bugün Calathes'in imzaladığı bu sözleşme onu temiz bir 1.1 milyon doların sahibi yapacak. Temiz derken, bu paranın NBA'deki karşılıklarının aksine her türlü vergiden muaf tutulduğunu vurgulamak istiyorum, toplayınca bayağı bir ederi oluyor bu vergilerin de... Lotaryadan seçilen ortalama bir oyuncunun kazancı bile vergiler kesildiğinde Calathes'in 1.1 milyon dolarını yakalayamıyor. Öte yandan Saras ile yollarını ayıracağı konuşulan Pana'da, gelenekleri olan bir kulüpte, iyi bir takımda, iyi süreler alacağını öngörmek de güç değil. Sözleşme 3 yıllık, fakat buyout hakkı tanınıyor ilk yılın ardından. Yani Avrupa'da geçirilen başarılı bir sezon sonrası kozlar tekrar Calathes'in eline geçecek muhtemel kontrat konuşmalarında.


Peki Nikos Kalathis nasıl bir oyuncu? Klasik anlamda bir oyun kurucunun sahip olması gereken tüm meziyetlere sahip bir adam aslında hücum sahasında, 'old school' bir oyun kurucu tabir yerindeyse. Takım arkadaşlarıyla topu iyi paylaşan, olağandışı bir saha görüşüne sahip bir guard... Bu tarz oyuncuların kolej takımlarında iyi koçların altındaki oyunlarını, karar verme konusunda daha fazla serbestliğe sahip oldukları NBA aşamasına taşıyabileceğinden korkulur genelde. Calathes için de benzer endişeleri taşıyanlar tabi ki var. Fakat son dönemden örnek verecek olursak Derrick Rose gibi sıradışı birkaç isim dışında çoğu oyuncu için benzer handikaplar ön plana çıkarılmıştı kimilerince. Zaten bu piyasa pis bir piyasa... Kimin neyi ne için söylediğini, kimin spekülasyon amacında olduğunu kestirmek bizim gibi dışarıdan bakanlar için oldukça zor. Ama size konusunun majör bir sıkıntı olarak ele alınmasını doğal karşılamakla birlikte savunma zafiyetleri dışında o kadar da abartılacak bir defekt göremiyorum oyununda. Tabi savunması şu anda NBA standartlarının çok altında. Hem çabuk, hem de fiziğini kullanan oyuncular aynı seviyede problem yaratacaktır Calathes'in olduğu takıma. İki ucu enteresan değnek yani savunmada... Fakat bunu geliştiremeyeceğini söylemek haksızlık olur. Kimse bu lige komple bir paket halinde gelmiyor, Calathes için de aynı şey geçerli. Avrupa basketbolu gibi savunma sertliğinin tavan yaptığı bir ekol içerisinde bu sezon kendisini kabul ettirmesi NBA için de çok önemli bir veri olacaktır benim gözümde. Birçok farklı yerde öngörüldüğü üzere bir Kirk Hinrich katkısı verebilir o zaman... Tabi dış şutunu da bir istikrara oturtması gerekecek.


Vallahi Tanrı bizi azgın teke sendromu yaşayan bir adet Derek Fisher ve bir adet de UCLA balonu ile test ederken, direkt katkı vermeyecek olsa da ikinci turdan güzel bir seçim olurdu Calathes. Gerçi şu anda nabız yoklama safhasındaymış gibi bir izlenim edindim, workoutlara falan çıkar mı tam emin değilim.

Cengiz Çandar Gibisin:
Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.

24 Mayıs 2009

Formula 1 Grand Prix de Monaco 2009 - Race


Haftasonunu beklendiği gibi Brawn GP'nin dominasyonuyla geçti. Button ve Barrichello dün ilk 8'deki en ağır 2 araçla 1 ve 3 olmuşlardı, bugün de bunun avantajını kullanarak zirveye çıktılar. Yarışın en göze çarpan performansı Massa'dan geldi. Brezilyalı yarış boyunca oldukça tempolu ve agresif bir sürüş gösterdi. Takım arkadaşı Raikkonen ise onun tam tersine daha soğukkanlı ve istikrarlı bir sürüşle, startta 2.liği kaybetmesine rağmen yarışın geri kalanında yerini korudu ve Ferrari'ye sezonun ilk podyumunu getirdi. Şampiyonluk adaylarından Vettel oldukça hafif depoyla girdiği sıralamalarda trafiğe takılmış ve geride kalmıştı, bugünkü planları yumuşak lastiği kısa ilk bölümde kullanmaktı ancak bu süreçte oldukça zaman kaybettiler. Pit-stoptan kısa bir süre sonra da bariyerlere çarpan Vettel'in yarışı yarıda kaldı ve zaten zayıf olan şampiyonluk şansına ciddi bir darbe vurdu.


Pos
Driver Team Laps Time/Retired
Pts
1
Jenson Button Brawn-Mercedes 78 1:40:44.282
10
2
Rubens Barrichello Brawn-Mercedes 78 +7.6 secs
8
3
Kimi Räikkönen Ferrari 78 +13.4 secs
6
4
Felipe Massa Ferrari 78 +15.1 secs
5
5
Mark Webber RBR-Renault 78 +15.7 secs
4
6
Nico Rosberg Williams-Toyota 78 +33.5 secs
3
7
Fernando Alonso Renault 78 +37.8 secs
2
8
Sebastien Bourdais STR-Ferrari 78 +63.1 secs
1
9
Giancarlo Fisichella Force India-Mercedes 78 +65.0 secs

10
Timo Glock Toyota 77 +1 Lap

11
Nick Heidfeld BMW Sauber 77 +1 Lap

12
Lewis Hamilton McLaren-Mercedes 77 +1 Lap

13
Jarno Trulli Toyota 77 +1 Lap

14
Adrian Sutil Force India-Mercedes 77 +1 Lap

15
Kazuki Nakajima Williams-Toyota 76 +2 Laps

Ret
Heikki Kovalainen McLaren-Mercedes 51 Accident

Ret
Robert Kubica BMW Sauber 28 Brakes

Ret
Sebastian Vettel RBR-Renault 15 Accident

Ret
Nelsinho Piquet Renault 10 Accident damage

Ret
Sebastien Buemi STR-Ferrari 10 Accident

AS Roma 2009-2010


Beyaz deplasman forması favorim, keşke bu da iç saha forması gibi klasikleşse. Bir diğer detay da 3. formada kullanılan eski arma ki bence şu ankinden çok daha şık ve hoş duruyor. Hatta omuzlarda Kappa arması yerine eskiden olduğu gibi kurt silüeti kullanılsa çok daha güzel olurdu. Bir diğer dikkatimi çeken nokta da armalar ve reklamın kırmızı ve siyah formalarda neredeyse yakaya dayanacak kadar yukarıda olması. Neden böyle bi yukarı sıkıştırma yöntemine gidilmiş bilemiyorum.

23 Mayıs 2009

We're the Champions





Formula 1 Grand Prix de Monaco 2009 - Qualification


1. Jenson Button, Brawn GP, 647.5 kg
2. Kimi Raikkonen, Ferrari, 644 kg
3. Rubens Barrichello, Brawn GP, 648 kg
4. Sebastian Vettel, Red Bull, 631.5 kg
5. Felipe Massa, Ferrari, 643.5 kg
6. Nico Rosberg, Williams, 642 kg
7. Heikki Kovalainen, McLaren, 644 kg
8. Mark Webber, Red Bull, 646.5 kg
9. Fernando Alonso, Renault, 654 kg
10. Kazuki Nakajima, Williams, 668 kg
11. Sebastien Buemi, Toro Rosso, 670 kg
12. Nelson Piquet, Renault, 673.1 kg
13. Giancarlo Fisichella, Force India, 693 kg
14. Sebastien Bourdais, Toro Rosso, 699.5 kg
15. Adrian Sutil, Force India, 670 kg
16. Nick Heidfeld, BMW Sauber, 680 kg
17. Robert Kubica, BMW Sauber, 696 kg
18. Jarno Trulli, Toyota, 688.3 kg
19. Timo Glock, Toyota, 700.8 kg
20. Lewis Hamilton, McLaren, 645.5 kg


Ferrari'nin normalde pek başarılı olamadığı bir pistte en kayda değer sonuçlarını alması bu sezon işlerin ne kadar tersine döndüğünün işareti. Ancak dayanıklılık problemleri genellikle böyle kısa sürelerde çözümlenebilecek şeyler olmaz genelde, böylesine hataya yer olmayan bir yarışta yine dert yaratma ihtimalleri var. McLaren'ın aracı da İspana'ya göre daha iyi gözüküyordu ancak Hamilton'ın ilk bölümde kaza yaparak elenmesiyle istedikleri sonucu tam olarak alamadılar. Kovalainen ise bu defa son bölüme kalıp, 7. sırada başlama hakkını elde etti. Hamilton'ın sıralama turlarını 16. sırada bitirmesine rağmen vites kutusu değişikliği yüzünden son sıraya düştüğünü de belirtelim. Brawn'lar için işler olağan şekilde devam ederken, rakiplerinden ağır araçlarla tepeye çıkmaları onlar için yarışın rahat geçebileceğinin göstergesi. Diğer ciddi şampiyonluk adaylarından Vettel çok daha hafif bir araçla 4. sırada kalması, antremanların ve ilk 2 bölümün yıldızlarından Rosberg'in son seansta 6. sıradan ilere gidememesi ise Cumartesi'nin hayalkırıkları olarak yazılabilir.

21 Mayıs 2009

Alkışlar Luce'ye





2009 Transfer Sezonu #1

Avrupa'da büyük liglerin şampiyonlarının belli olmasıyla önceden gerçekleşmesi çok muhtemel olan transferler bir bir kesinleşmeye başladı. İlk açıklananlar tecrübeli defans oyuncuları Hyppia'nın Leverkusen'e, Cannavaro'nun da Juventus'a transferleriydi. Juve taraftarının tepkisine rağmen kulüp Cannavaro'dan vazgeçmedi, bu ekonomik krizde bu kadar kaliteli bir defans liderini bonservissiz bulmak taraftar tepkisini akıllarından bertaraf etmeye yetti. Aynı şekilde Leverkusen'in genç kadrosunda Hyppia gibi bir oyuncu çok yararlı olacaktır.


Dün Genoa başkanı tarafından açıklanan diğer önemli transfer hamlesi ise Inter'den geldi. Son haftalara kadar Şampiyonlar Ligi koşusunu sürdüren Genoa'nın bu başarısındaki en önemli paya sahip iki oyuncu, Milito ve Motta, Inter'in yolunu tuttular. Bu transferden Milito 3.5 milyon, Motta da 3 milyon avro alacak sezon başına. Genoa başkanı Enrico Preziosi kaç para aldıklarını açıklamazken, Acquafresca'nın bonservisini aldıklarını belirtti. Ayrıca Atalanta'nın forveti Floccari'nin gelecek sene Milito'nun yerini alacağını da sözlerine ekledi.