
NBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Nisan 2010
22 Mart 2010
Million Dollar Baby
28 Ekim 2009
20 Ağustos 2009
Chelsea Kicks




Adidas Chelsea için basketbol ayakkabısı üretmiş. Ayakkabı ilk etapta Amerikada satılcakmış. Bodega adlı bi mağazada (Boston merkezli) bir adet forma(garnett), bir adet atkı ve ayakkabılardan oluşan bir set halinde satılacak ürünün fiyatı 275$ olacakmış. Tamam Garnett Chelsea taraftarı olabilir ancak kaç Chelsea taraftarı arkasında Garnett yazan bi formaya para verir ki ? Üstelik forma geçen sezonun formasıyken.. Ayakkabı daha çok eski hentbol ayakkabılarına benziyor bence.
19 Ağustos 2009
Portland Trailblazers 2009-2010 Forma
18 Ağustos 2009
NBA Live 2010
NBA'i sadece ekrandan takip etmeyip sanal alemde kendilerini deneyenler bilir ki bu toprakların hakimi NBA 2K serisidir. Fifa ve PES arasındaki savaşta sürekli yenik taraf olan EA Sports firması bence 2009 yılındaki oyun ile bir adım öne çıkmıştı. Şimdi ise NBA Live serisini şahlandırmak için hazırlanıyorlar. Videoda yeni özelliklerden bahsedilmiş ancak bu özelliklerin hepsini 2K Sports yetkileleri çok daha önceden monte etmişlerdi oyunlarına. Pek de umut vermediğim ancak yine de yılların hatrına bakmadan geçemediğim NBA Live serisinin son çıkan videosu:
05 Temmuz 2009
Hido ve Toronto
Hido'nun artık bir Raptor olduğuna dair haberler yayılmaya başladı. Kendisi 53 milyon amerikan dolarına 5 yıl için evet demiş. 50 milyon amerikan dolarlık teklifi de portland yapmıştı. peki ne diye hidayet portland'ın bu teklifini reddetti?
1) karısının isteğine saygı gösterip daha avrupai bir şehir olduğu söylenen toronto'yu seçti. açıkcası ben ne toronto'yu biliyorum, ne de portland'ı. daha etnosentrik olabilir portland; öbür tarafta toronto'da n tane farklı ırktan insan yaşıyor. yalnız, hidayet için başarı grafiğini yükselttiği orlando'dan sonra, gitmek için garip bir takım olduğu kesin eğer gitme nedeni bu ise.
2) bir önceki maddede gitmek için garip bir takım dedim; amma velakin bu takımda avrupai basketbol oynanıyor diye yazılıp çiziliyor sürekli. geçen sene pek bir varlık gösteremeseler de mitchell'a yılın koçu ödülünü kazandırdı oynatılan sistem. calderon, parker gibi avrupa deneyimi olan oyuncular da mevcut kadroda. sistemi bir üst seviyeye çıkaracağını düşünmüş olabilir hidayet.
3) hidayet'in parasını iyi yönetebilmek için iktisat ile alakalı bir bölüm okuduğunu hayal meyal hatırlıyorum. bu herif madem bu kadar parasına önem veriyor, o halde 3 milyon amerikan dolar'ının da muhabbetini yapar. her ne kadar iklimi bi zikime benzemese de toronto'yu seçer.
4) colangelo, takımın genel menejeri diye bu takımı seçmiş olabilir. gm'nin kafasındaki sistem ile hido'nun oyunu uyuşuyor gibi nihayetinde. zaten colangelo'nun phoenix'te görevinin başındayken de hido'yu kadrosuna katmasına "that close" olduğunu yazan pek çok haber de okudum. eski defterler hesabı yani.
5) carter orlando'ya giderse, ben de carter'ın carter olduğu yere giderim demiş olabilir hidayetciğim. air canada center, artık bundan böyle turkish air force base olacak.
hakkında hayırlısı olsun hido. kafanda rahatlamıştır umarım, serbest ajanlar piyasasında en çok istenilen oyuncu olarak kotardığın mukaveleyle. tolga tugsavul, iyi akıl vermiş olabilir hidayet'e. ne de olsa bu işlerden anlıyor. kafası da rahatlamış olan bir hidayet'in bu yılki şampiyonada performası artar mı azalır mı? ben açıkçası net bir şey söyleyemiyorum, zira tanjevic gibi bir hocayla bu iş zor.
sevgi, saygı.
1) karısının isteğine saygı gösterip daha avrupai bir şehir olduğu söylenen toronto'yu seçti. açıkcası ben ne toronto'yu biliyorum, ne de portland'ı. daha etnosentrik olabilir portland; öbür tarafta toronto'da n tane farklı ırktan insan yaşıyor. yalnız, hidayet için başarı grafiğini yükselttiği orlando'dan sonra, gitmek için garip bir takım olduğu kesin eğer gitme nedeni bu ise.
2) bir önceki maddede gitmek için garip bir takım dedim; amma velakin bu takımda avrupai basketbol oynanıyor diye yazılıp çiziliyor sürekli. geçen sene pek bir varlık gösteremeseler de mitchell'a yılın koçu ödülünü kazandırdı oynatılan sistem. calderon, parker gibi avrupa deneyimi olan oyuncular da mevcut kadroda. sistemi bir üst seviyeye çıkaracağını düşünmüş olabilir hidayet.
3) hidayet'in parasını iyi yönetebilmek için iktisat ile alakalı bir bölüm okuduğunu hayal meyal hatırlıyorum. bu herif madem bu kadar parasına önem veriyor, o halde 3 milyon amerikan dolar'ının da muhabbetini yapar. her ne kadar iklimi bi zikime benzemese de toronto'yu seçer.
4) colangelo, takımın genel menejeri diye bu takımı seçmiş olabilir. gm'nin kafasındaki sistem ile hido'nun oyunu uyuşuyor gibi nihayetinde. zaten colangelo'nun phoenix'te görevinin başındayken de hido'yu kadrosuna katmasına "that close" olduğunu yazan pek çok haber de okudum. eski defterler hesabı yani.
5) carter orlando'ya giderse, ben de carter'ın carter olduğu yere giderim demiş olabilir hidayetciğim. air canada center, artık bundan böyle turkish air force base olacak.
hakkında hayırlısı olsun hido. kafanda rahatlamıştır umarım, serbest ajanlar piyasasında en çok istenilen oyuncu olarak kotardığın mukaveleyle. tolga tugsavul, iyi akıl vermiş olabilir hidayet'e. ne de olsa bu işlerden anlıyor. kafası da rahatlamış olan bir hidayet'in bu yılki şampiyonada performası artar mı azalır mı? ben açıkçası net bir şey söyleyemiyorum, zira tanjevic gibi bir hocayla bu iş zor.
sevgi, saygı.
29 Haziran 2009
berege günlükleri
yazılarımın başlığını sıklıkla günlük diye adlandırdığımın farkındayım. kafamdaki günlük kavramı içinde not almak olduğundan, kendi yazdıklarımın hiçbirinin aldığım( ya da almadığım) notlara dayanmamasından ötürü başlığımı garipsedim.
girizgahı uzatmak konusunda başarılıyım; ancak anlatacaklarıma bağlama konusunda oldukça vasatım. sanırsam anlatacaklarımın genelde ayrı konulardan olmasından ötürü, belirli seviyede bir dağınıklığı mazur görün. madem yine dağınık bir yazı olacak, en azından bir taslak vereyim aklımdakileri.
1. fenerbahçe ülker- efes pilsen serisi
2. shaq takası
3. carter takası ve hidayet'in mukavelesini feshetmesi
yazmak istediklerimi sıralayınca bile kel alaka konular olduğunun farkına varıyorum. belirli bir eksene yerleştirmekte yaşadığım sıkıntılar, murat can'ın Do This başlığı altında verdiği yazıları okudukça kendi çapında bir imrenmeye dönüşüyor.
ilk şıktan başlayayım. hayatımda bu seride izlediğim görüntüler kadar çirkinini görmediğimi en başta belirtmek istiyorum. indiana- detroit dalaşında bile işler karşılıklı çirkin idi.
ülkenin futbol seyircisinin profilini bu yaşananlarla genellemek pek doğru olmasa da, basketbol maçı için orada olanların tamamına yakını amigo kökenli, kavgacı ve sporun doğasını özümseyememiş insanlardı.
nba'deki organizasyonu, tabii ki ülkemizdeki ile kıyaslamamız mantıklı olmaz; artest'in kavgasında olaya karışanları kameradan tespit edip kişilere verilen cezaları, TBL'de gerçekleşmesini ummak hayalcilik olur. David Stern'ün Türkiye muadili olarak adlandırabileceğimiz Turgay Demirel, koltuğunu olay çıkartan Fenerbahçe camiasını borçlu olduğundan serinin gidişatı kontrolden çıkmadan önce gerekli ve zorunlu önlemleri almakta çekingen davrandı. Rasim Başak'ın velveleciliği cezalandırıldı, kulübe para cezası verildi; ancak basketbol sahasına giren 1000 kişinin yarattığı spor ile bağdaştırılamayacak görüntüler oluştuktan sonra oldu bunların tümü.
bana göre bu tarz durumlarda, olayı tüm camiaya yıkmak yerine mümkün mertebede olayı başlatan şahıslara gereken cezai yaptırımları uygulamak gerekiyor. sahaya girip tribündekiler galeyana getirici hareketleri yapanları fenerbahçe stadındakilerin çoğu az çok biliyor ve kameralar tarafından hepsi görüntülendi. kulüp cezayı karşılayacağına bu kişilerin spor müsabakalarına girişi yasaklanmalı her ne olursa olsun.
kişi demişken 0-2'den seriyi 4-2 vermeyi beceren Bogdan Tanjevic, artık uygulamaya çalıştığı mevkiisinden bir eksik ya da bir fazla mevkiilerde oynatmayı çabaladığı sistem günümüz basketbolunda pek tutmuyor. Kaan Kural'ın son birkaç yıldır yazılarında sıkça eleştirdiği bu durum, ulusal takımın aday kadrosunun oluşturulması sırasında yeniden gözüme çarptı ve şampiyona için umutlarıma gölge düşürdü.
shaq takasıyla yazıya devam ediyorum. renkli kişiliği kariyeri boyunca büyük ilgi uyandıran shaq, kariyerinin son günlerine yaklaştıkça basketbolundan çok yaptıklarıyla anılır oldu. twitter'ın da aracılığıyla kendisinin durumlara yaptığı göndermeleri takip edebiliyoruz rahatlıkla. ben kendisine aramızdaki 15 yaş farka rağmen, az laf çok iş diyorum. 37 yaşındaki birine göre istatistiklerim fazla iyi diyerek cleveland'da şov yapacağına inanan laflar etmiş "büyük kaktüs". ohio'daki lakabını merakla bekliyorum şahsen. ikincil adam rolünü wade ile yaşadıkları şampiyonlukta fena kotarmamıştı ve wade'i, troyka arasında şampiyonluğa ulaşan ilk kişi ünvanına sahip olmasını sağlamıştı. lebron'a da benzer bir kıyak çekebilir, zira etraflarını çeviren adamlar o yılki miami kadrosuyla kıyaslandığında beş yukarı üç aşağı uyuşuyor. ilgiyle takipte olacağım.
orlando magic, finallerde oyun tıkandığında kendi şutunu yaratabilen, pozisyon yaratan 2/3 numaranın eksikliğini yaşadı. bu maksatla kadrosuna carter'ı katmayı uygun görmüş olsa gerekler ki takas yoluyla alston- lee- battie'yi new jersey'e yolcu ettiler. kariyerindeki düşüş gözle görülür şekilde artan vince carter için orlando, kendine çekidüzen vermek için belki de son fırsat. işleyen sisteme adapta olmasının çok zor olacağını düşünmüyordum ta ki hidayet'in anlaşmasındaki maddeyi devreye sokup "serbest ajan"lar piyasasına adım atmasına kadar.
bana göre magic'in hücümlarındaki döngüyü sağlayan en önemli parça hidayet'in oyunu dikte etmesi. howard'a gereken topları en verimli şekilde indirmeyi başarabilen oyuncu hidayet ve bu toplar howard'a inmediğinde, rakip takım howard'a yardım savunmasını getirmiyor ve yaratılması umulan boş dış şutlar hayal oluyor. penetre yeteneği vasat, kendine pozisyon yaratamayan oyuncu profilindeki magic oyuncuları da performanslarında ciddi düşüşler sergiliyorlardı hidayet'in kontrolünde olmadıklarında.
şimdi hidayet'in gittiğini farz ettiğimizde nelson'ın oyunu çok iyi yönetmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. kendi oyununu bir üst seviyeye çıkartmak zorunda olacak seneye. carter'ın 2, lewis'in 3 oynayacağını düşünürsek 4 numaraya ben Gortat'ı koyarım. fena bir 5 olmayabilir; ama Gortat biraz sırıtıyor gibi. diğer bir kombinasyon redick'i 2 ye koyup, carter'ı 3 lewis'i 4 oynatıp gortat ile howard ı veyahut lewis dinlendirmek olur ki bu çok daha mantıklı olur.
ha olur da hidayet i takımda tutmaya karar verir magic, bu durumda öncelikle ödeyecekleri lüks vergisi olacak. kadro olarak ele aldığımızda nelson ve howard'ın pozisyonları kesin, 2-3-4 numaralarda lewis/hidayet/ carter döngüsü izleyeceğiz.
mevcut magic'i bir üst seviyeye çıkarmak adına alınması çok da abes olmayan bir risk bence carter takası. o sebeple keşke her takımın otis smith gibi bir menejeri olsa. bu sayede mehmet topuz için 10 milyon euroya yakın para dökülmez, deivid'e 2.2 milyon euro yıllık verilmez, takım içi finans dengesi çok değişmeyeceğinden lugano uçuk ücret talep etmezdi. otis smith'ler kolay yetişmiyor tabii; ama darısı tüm sportif alanda varolmaya çalışan takımlara.
daha dağınık bir yazı yazamazdım heralde. hem uzun oldu, hem alakasız konulardan bahsettim. üstüne üstlük resim koymak ile de uğraşmadık ve yazının okunulurluğunu asgariye indirdim. bu noktaya kadar benimle okuyan tüm dostlara selam olsun. eyvallah.
girizgahı uzatmak konusunda başarılıyım; ancak anlatacaklarıma bağlama konusunda oldukça vasatım. sanırsam anlatacaklarımın genelde ayrı konulardan olmasından ötürü, belirli seviyede bir dağınıklığı mazur görün. madem yine dağınık bir yazı olacak, en azından bir taslak vereyim aklımdakileri.
1. fenerbahçe ülker- efes pilsen serisi
2. shaq takası
3. carter takası ve hidayet'in mukavelesini feshetmesi
yazmak istediklerimi sıralayınca bile kel alaka konular olduğunun farkına varıyorum. belirli bir eksene yerleştirmekte yaşadığım sıkıntılar, murat can'ın Do This başlığı altında verdiği yazıları okudukça kendi çapında bir imrenmeye dönüşüyor.
ilk şıktan başlayayım. hayatımda bu seride izlediğim görüntüler kadar çirkinini görmediğimi en başta belirtmek istiyorum. indiana- detroit dalaşında bile işler karşılıklı çirkin idi.
ülkenin futbol seyircisinin profilini bu yaşananlarla genellemek pek doğru olmasa da, basketbol maçı için orada olanların tamamına yakını amigo kökenli, kavgacı ve sporun doğasını özümseyememiş insanlardı.
nba'deki organizasyonu, tabii ki ülkemizdeki ile kıyaslamamız mantıklı olmaz; artest'in kavgasında olaya karışanları kameradan tespit edip kişilere verilen cezaları, TBL'de gerçekleşmesini ummak hayalcilik olur. David Stern'ün Türkiye muadili olarak adlandırabileceğimiz Turgay Demirel, koltuğunu olay çıkartan Fenerbahçe camiasını borçlu olduğundan serinin gidişatı kontrolden çıkmadan önce gerekli ve zorunlu önlemleri almakta çekingen davrandı. Rasim Başak'ın velveleciliği cezalandırıldı, kulübe para cezası verildi; ancak basketbol sahasına giren 1000 kişinin yarattığı spor ile bağdaştırılamayacak görüntüler oluştuktan sonra oldu bunların tümü.
bana göre bu tarz durumlarda, olayı tüm camiaya yıkmak yerine mümkün mertebede olayı başlatan şahıslara gereken cezai yaptırımları uygulamak gerekiyor. sahaya girip tribündekiler galeyana getirici hareketleri yapanları fenerbahçe stadındakilerin çoğu az çok biliyor ve kameralar tarafından hepsi görüntülendi. kulüp cezayı karşılayacağına bu kişilerin spor müsabakalarına girişi yasaklanmalı her ne olursa olsun.
kişi demişken 0-2'den seriyi 4-2 vermeyi beceren Bogdan Tanjevic, artık uygulamaya çalıştığı mevkiisinden bir eksik ya da bir fazla mevkiilerde oynatmayı çabaladığı sistem günümüz basketbolunda pek tutmuyor. Kaan Kural'ın son birkaç yıldır yazılarında sıkça eleştirdiği bu durum, ulusal takımın aday kadrosunun oluşturulması sırasında yeniden gözüme çarptı ve şampiyona için umutlarıma gölge düşürdü.
shaq takasıyla yazıya devam ediyorum. renkli kişiliği kariyeri boyunca büyük ilgi uyandıran shaq, kariyerinin son günlerine yaklaştıkça basketbolundan çok yaptıklarıyla anılır oldu. twitter'ın da aracılığıyla kendisinin durumlara yaptığı göndermeleri takip edebiliyoruz rahatlıkla. ben kendisine aramızdaki 15 yaş farka rağmen, az laf çok iş diyorum. 37 yaşındaki birine göre istatistiklerim fazla iyi diyerek cleveland'da şov yapacağına inanan laflar etmiş "büyük kaktüs". ohio'daki lakabını merakla bekliyorum şahsen. ikincil adam rolünü wade ile yaşadıkları şampiyonlukta fena kotarmamıştı ve wade'i, troyka arasında şampiyonluğa ulaşan ilk kişi ünvanına sahip olmasını sağlamıştı. lebron'a da benzer bir kıyak çekebilir, zira etraflarını çeviren adamlar o yılki miami kadrosuyla kıyaslandığında beş yukarı üç aşağı uyuşuyor. ilgiyle takipte olacağım.
orlando magic, finallerde oyun tıkandığında kendi şutunu yaratabilen, pozisyon yaratan 2/3 numaranın eksikliğini yaşadı. bu maksatla kadrosuna carter'ı katmayı uygun görmüş olsa gerekler ki takas yoluyla alston- lee- battie'yi new jersey'e yolcu ettiler. kariyerindeki düşüş gözle görülür şekilde artan vince carter için orlando, kendine çekidüzen vermek için belki de son fırsat. işleyen sisteme adapta olmasının çok zor olacağını düşünmüyordum ta ki hidayet'in anlaşmasındaki maddeyi devreye sokup "serbest ajan"lar piyasasına adım atmasına kadar.
bana göre magic'in hücümlarındaki döngüyü sağlayan en önemli parça hidayet'in oyunu dikte etmesi. howard'a gereken topları en verimli şekilde indirmeyi başarabilen oyuncu hidayet ve bu toplar howard'a inmediğinde, rakip takım howard'a yardım savunmasını getirmiyor ve yaratılması umulan boş dış şutlar hayal oluyor. penetre yeteneği vasat, kendine pozisyon yaratamayan oyuncu profilindeki magic oyuncuları da performanslarında ciddi düşüşler sergiliyorlardı hidayet'in kontrolünde olmadıklarında.
şimdi hidayet'in gittiğini farz ettiğimizde nelson'ın oyunu çok iyi yönetmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. kendi oyununu bir üst seviyeye çıkartmak zorunda olacak seneye. carter'ın 2, lewis'in 3 oynayacağını düşünürsek 4 numaraya ben Gortat'ı koyarım. fena bir 5 olmayabilir; ama Gortat biraz sırıtıyor gibi. diğer bir kombinasyon redick'i 2 ye koyup, carter'ı 3 lewis'i 4 oynatıp gortat ile howard ı veyahut lewis dinlendirmek olur ki bu çok daha mantıklı olur.
ha olur da hidayet i takımda tutmaya karar verir magic, bu durumda öncelikle ödeyecekleri lüks vergisi olacak. kadro olarak ele aldığımızda nelson ve howard'ın pozisyonları kesin, 2-3-4 numaralarda lewis/hidayet/ carter döngüsü izleyeceğiz.
mevcut magic'i bir üst seviyeye çıkarmak adına alınması çok da abes olmayan bir risk bence carter takası. o sebeple keşke her takımın otis smith gibi bir menejeri olsa. bu sayede mehmet topuz için 10 milyon euroya yakın para dökülmez, deivid'e 2.2 milyon euro yıllık verilmez, takım içi finans dengesi çok değişmeyeceğinden lugano uçuk ücret talep etmezdi. otis smith'ler kolay yetişmiyor tabii; ama darısı tüm sportif alanda varolmaya çalışan takımlara.
daha dağınık bir yazı yazamazdım heralde. hem uzun oldu, hem alakasız konulardan bahsettim. üstüne üstlük resim koymak ile de uğraşmadık ve yazının okunulurluğunu asgariye indirdim. bu noktaya kadar benimle okuyan tüm dostlara selam olsun. eyvallah.
20 Haziran 2009
13 Haziran 2009
12 Haziran 2009
08 Haziran 2009
Geçmiş Olsun Dreadlocks

Az önce basketbol sitelerinde dolanırken gözüme çarptı, içimi cız ettiren bir haber; Brian Grant'e Parkinson teşhisi konulmuş. Kendisi önce kontrolünü kaybetmekten, başkasına muhtaç olmaktan korktuğunu, fakat doktorlarla, yine Parkinson hastası olan Michael J. Fox'la konuştuktan sonra hastalıkla savaşmaya hazır olduğunu söylemiş. Parkinson halihazırda kesin tedavisi bulunamamış bir hastalık, ancak Grant de savaşçı kişiliğini çok iyi bildiğimiz bir kişi. Umarım hastalığı olabilecek en alt seviyede tutmayı başarır, geçmiş olsun Brian...
07 Haziran 2009
06 Haziran 2009
Kobe feat. Jameer - Love Sex Magic

"I don't know if this series can go to six if Kobe keeps playing like that."
Kevin Love


Yazı isteyen varsa güzel insan Bill Plaschke'ye yönlendirelim sizi... Giriş kısmı mükemmel özellikle. Zira şu maçtan Luke Walton'ın çok kritik anlardaki yararlı hücumu dışında yıllar sonra aklımda kalacak tek şey: Kobe'nin dişleri.
"Enough about his tumbling jumpers, his tentacle defense, his towering rebounds, his touch passing.
Did you see his teeth?
The story of the NBA Finals opener Thursday could be found in Kobe Bryant's mouth.
Seriously, did you see his teeth?
During the Lakers' 100-75 victory over the Orlando Magic, Bryant openly ground them as he ground his way to 40 points."
01 Haziran 2009
25 Mayıs 2009
Death of a Salesman

Amerikan basınında geçen yazın gündemini oluşturan konulardan biriydi sıklaşan Avrupa göçleri. Aslında kısmi integral falan gerekmiyordu bu eğilimin nereden geldiğini anlamak için, fakat yine de ilk kez Josh Childress kalibresindeki bir adam NBA takımları arasında gayet tatminkar bir piyasası varken Avrupa opsiyonunu ön plana çıkarabiliyordu. Hatta ilk olarak buna oyuncu menajerinin fiyat yükseltme amaçlı hamlelerinden biri olarak bakanlar da olmuştu. Ama Childress beklediği teklifleri göremeyince arkasına bile bakmadı, geçen sezonun Hornets takımına çok şeyler katan Jannero Pargo da... Bunlara paralel olarak Brandon Jennings ve Jeremy Taylor gibi daha lise çağlarında önemli dergilere kapak olmuş prospectlerin de Avrupa'yı koleje alternatif olarak görmesi bir tehlikenin göstergesiydi kesinlikle. Tabi Jennings ve Childress olayları iki farklı olay, fakat temelindeki maddi kaygılar çok da farklı değil. Her ikisi de NBA yönetmeliğindeki belli kısıtlama ve kuralların para kazanmak isteyen bir profesyonel için Avrupa'ya göre bariz handikaplar yaratması sonucu oluşmuş tercihler. Neyse, bunları burada konuştuk, sanırım Oktay da karalamıştı bu konuyla ilgili bir şeyler... Henüz yaz dönemine girmemişken bu furyaya yeni bir isim eklendi: Nick Calathes.

Aslında Calathes adından da anlaşılacağı üzere Yunan kökenlere sahip bir adam, bununla beraber 20 yaş altı takımında gösterdiği performansla Yunan basketbol dünyasının da yakın takibe aldığı bir isim. Bu nedenle Yunanistan'ı bir seçenek olarak düşünmesini normal karşılardı herkes. Fakat drafte bu kadar kısa süre kalmışken ve çoğu mock draftte de kendisine ilk turun sonlarında yer bulabilmişken Panathinaikos'la bağlayıcı bir kontrat yaptığını açıklaması ufak çaplı bir şok etkisi yarattı. Açıkçası ben de Florida formasıyla birkaç kez izleyebildiğim bu adam hakkında bir yazı yazmaya hazırlanıyordum, Lakers ile adı geçmeye başladıktan sonra Calathes ile ilgili birçok şey de okudum. Derken bu haber geldi.

Aslında son dönemde Calathes muhtemel yerini birkaç basamak yükseltmiş gözüküyordu, hatta Jason Kidd ile oyun kurucu bölgesinde önünü göremeyen Dallas'ın 22. sıradan seçebileceği konuşuluyordu sophomore guardı... Fakat adın bu sıralar için zikrediliyorsa biraz da şüpheci yaklaşman gerek... Çünkü birkaç sürpriz seçim bir anda 10-15 sıra aşağıya bile atabiliyor seni. Hiçbir güvence de tam anlamıyla bir güven unsuru olabilecek nitelikte değil bu dönemde. Bugün Calathes'in imzaladığı bu sözleşme onu temiz bir 1.1 milyon doların sahibi yapacak. Temiz derken, bu paranın NBA'deki karşılıklarının aksine her türlü vergiden muaf tutulduğunu vurgulamak istiyorum, toplayınca bayağı bir ederi oluyor bu vergilerin de... Lotaryadan seçilen ortalama bir oyuncunun kazancı bile vergiler kesildiğinde Calathes'in 1.1 milyon dolarını yakalayamıyor. Öte yandan Saras ile yollarını ayıracağı konuşulan Pana'da, gelenekleri olan bir kulüpte, iyi bir takımda, iyi süreler alacağını öngörmek de güç değil. Sözleşme 3 yıllık, fakat buyout hakkı tanınıyor ilk yılın ardından. Yani Avrupa'da geçirilen başarılı bir sezon sonrası kozlar tekrar Calathes'in eline geçecek muhtemel kontrat konuşmalarında.

Peki Nikos Kalathis nasıl bir oyuncu? Klasik anlamda bir oyun kurucunun sahip olması gereken tüm meziyetlere sahip bir adam aslında hücum sahasında, 'old school' bir oyun kurucu tabir yerindeyse. Takım arkadaşlarıyla topu iyi paylaşan, olağandışı bir saha görüşüne sahip bir guard... Bu tarz oyuncuların kolej takımlarında iyi koçların altındaki oyunlarını, karar verme konusunda daha fazla serbestliğe sahip oldukları NBA aşamasına taşıyabileceğinden korkulur genelde. Calathes için de benzer endişeleri taşıyanlar tabi ki var. Fakat son dönemden örnek verecek olursak Derrick Rose gibi sıradışı birkaç isim dışında çoğu oyuncu için benzer handikaplar ön plana çıkarılmıştı kimilerince. Zaten bu piyasa pis bir piyasa... Kimin neyi ne için söylediğini, kimin spekülasyon amacında olduğunu kestirmek bizim gibi dışarıdan bakanlar için oldukça zor. Ama size konusunun majör bir sıkıntı olarak ele alınmasını doğal karşılamakla birlikte savunma zafiyetleri dışında o kadar da abartılacak bir defekt göremiyorum oyununda. Tabi savunması şu anda NBA standartlarının çok altında. Hem çabuk, hem de fiziğini kullanan oyuncular aynı seviyede problem yaratacaktır Calathes'in olduğu takıma. İki ucu enteresan değnek yani savunmada... Fakat bunu geliştiremeyeceğini söylemek haksızlık olur. Kimse bu lige komple bir paket halinde gelmiyor, Calathes için de aynı şey geçerli. Avrupa basketbolu gibi savunma sertliğinin tavan yaptığı bir ekol içerisinde bu sezon kendisini kabul ettirmesi NBA için de çok önemli bir veri olacaktır benim gözümde. Birçok farklı yerde öngörüldüğü üzere bir Kirk Hinrich katkısı verebilir o zaman... Tabi dış şutunu da bir istikrara oturtması gerekecek.

Vallahi Tanrı bizi azgın teke sendromu yaşayan bir adet Derek Fisher ve bir adet de UCLA balonu ile test ederken, direkt katkı vermeyecek olsa da ikinci turdan güzel bir seçim olurdu Calathes. Gerçi şu anda nabız yoklama safhasındaymış gibi bir izlenim edindim, workoutlara falan çıkar mı tam emin değilim.
Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.
19 Mayıs 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)