29 Nisan 2010
23 Nisan 2010
22 Nisan 2010
20 Nisan 2010
Biner biner, birer birer ölürüz.
"Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararını veren Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi'nin büyük oğlu İskender Elverdi, babasının verdiği karardan hiçbir zaman pişmanlık duymadığını belirterek, “Bir karar verildi. Değerlendirmesini tarih yapacaktır. Mutlaka üzülmüştür olanlara ama karar birçok hukuki boyuttan geçti” diye konuştu."
"Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarına karar veren Elverdi, geçen cumartesi günü, nefes borusuna kaçan yemek nedeniyle boğularak ölmüştü."
Kaynak: Radikal.com.tr
19 Nisan 2010
Nike Premier Cup - U15
Geçen hafta bu takım U-15 Akademi Ligi finallerinde Beşiktaş'a yenilerek sezon boyunca tek yenilgi alarak 3. olmuştu. Bu hafta ise Nike Premier Cup finalinde Bursaspor'u 2-1 yenerek şampiyonluğu kaptı. Danimarka'da yapılacak Avrupa Şampiyonasına katılacaklar. 13-14 yaşındaki çocuklar 3-4 yıl sonra neler yapabilir kim bilir. Abileri Süper Lig'e koşarken arkadan gelen ekibin başarılarıyla rekabete girmeleri her kulübün isteyebileceği bişey olsa gerek.
18 Nisan 2010
17 Nisan 2010
%100 Garanti Kupon
16 Nisan 2010
100% CHELSEA
Tükeneceğiz
Ne böyle senle ne de sensiz
Yazık yaşanmıyor çaresiz
Ne bir arada ne de ayrı
Olmak imkansız hiç sebepsiz
Ne hayallerle,ümitlerle
Mutlu olmaktı dileğimiz,
Suçlu ne sensin ne de benim
Şimdi sensizim sen de bensiz
Bir an gelipte küllenince,
Yüreklerimiz dinlenince,
Başka sevgilerde teselli bulunca
İşte biz o gün düşüneceğiz
Etrafımızı sarıverecek,
Bir boşluk ki asla bitmeyecek
Her şey bir anda anlamsız gelecek
İşte biz o gün tükeneceğiz.
09 Nisan 2010
Onbaşı Şahin
Yazar Burada Ne Anlatmış:
Fotoğraf,
kültür-sanat,
lifestyle,
megazin,
Nostalji,
unutulmayanlar
08 Nisan 2010
It is typical of Germans
Dün akşamın kısa özeti aşağıdaki gibidir. Son resim maç sonrası Robben'nin Marriott Worsley Park Hotel'de yemek keyfi.Yazının başlığı ise Gary Lineker değil de Alex Ferguson'nun sözlernden alıntı. Tamamı ise şöyle:
"There was no threat and the referee wasn't going to do anything about it until they surrounded him. It is typical of Germans. They are like that."
07 Nisan 2010
Chris Kamara
Adamımız Kamara Cumartesi günüoynanan Blackburn-Portsmouth maçında canlı yayın gerçekleştiriyor. Ancak yayına başlamadan saniyeler önce maçta kırmızı kart çıkan bir pozisyon dönüyor. Yayına bağlandığı an stüdyodan kart ile ilgili bir soru geliyor, "bir kart var aga, kim atıldı" diyorlar. Sonrasına Chris Kamara güneş gibi parlıyor :)
'No, you're right, I saw him going off but I thought they were bringing a sub
on,' Kamara exclaimed, to growing guffaws from his colleagues.
'Professional, as ever,' Stelling quipped
Rıdvan The Devil
Az önce gazetede gördüm belki bir gelişme vardır diye internet sayfasına da baktım. Gazetede eşi ve manitasını, internet sitesine göre de Tanju Çolak'ı dinlettiği yazıyor. Sonuçta birini dinletiyor muhtemelen. Şimdi 1-2 gün sonra bu hadise unutulcak bişey yokmuş gibi davrınılmaya devam edilecek sonuçta Rıdvan efendi adam ya. Ben yorumlarını sevmesem de belirli bir kitlenin sevgilisi, sonuçta fenerbahçe en kötü top oynadığı günde bile rakiplerinden daha üstün bir hale getirebiliyor. Bunun adı yorumculuktan daha çok laf ebeliği oluyor sanırım. Neyse Rıdvan Dilmen emniyette, gözaltında sevenlerine geçmiş olsun.
Haber: Habertürk
Haber: Habertürk
06 Nisan 2010
Newcastle United
Abe Lüle naptın büle?
Doğma büyüme Lüleburgaz'lı biri olarak bugüne kadar blog'a niye Lüleburgazspor ile ilgili herhangi bir girdi oluşturmadığımı sorgulamış olabilirsiniz. Zira adaşım bir Buca'lı olarak Bucaspor ile ilgili n tane haber- içeriden bilgi tarzında girdi oluşturdu ve oluşturuyor. Sağda Bilecik ve Beykoz da yazıyor; ama bunlar hakkında herhangi bir girdi yok. Niye? Bunu oranın insanına sormakta fayda var.
Peki ben niye Lüleburgazspor ile ilgili herhangi bir şey yazmadım? Zamanında Türkiye Kupası'nda önce Beşiktaş sonra Fenerbahçe'yi eleyerek finale kadar gelen, 1. ligi hiç görmemiş takım hakkında yazılacak elbette bir iki kelam olmalıydı. Kurulduğu tarihten itibaren sadece 3 kere 2. lig gören bir takım olmasına rağmen, 3. ligde gösterdiği performans ile taraftarını çoğu zaman çıldırtsa da takip ederdik.
Ancak milenyuma girmek Lüleburgazspor'a yaramadı. Takım iyi yönetilmedi. İlgi yoktu. ve 7 yıllık amatör lig buhranı başladı. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur misali takım ile aram açıldı. Halbuki 1995'te Lüleburgazspor 2. lige çıkarken içerideki maçların çoğunu izlemiş biri olarak böyle bir kopuş olmaması gerekirdi. Bu da kendi kendimin eleştirisi olsun.
Yazıyı daha da fazla uzatmadan, internette araştırırken bulduğum, Halit Kıvanç'ın "gool diye diye" kitabından bir bölüm ile şu anda Trakya'nın (Çanakkale ve İstanbul hariç- istisnai şehirler) profesyonel seviyede futboldaki tek temsilcisi Lüleburgazspor'u kısaca tanıyalım.
"çocukluk yıllarımızda duyardık da inanmazdık. şaşardık ya da, "nasıl olur?" diye... ingiltere'de bir kral kupası varmış da... o kupada 2'nci, 3'üncü kümelerden bir takım çıkarmış da... ülkenin en ünlü, en güçlü takımlarını ye-nermiş de... elermiş de...
1979-1980 mevsiminde türkiye kupası'nda görünce, yaşayınca inandık ancak... bir takım çıktı. mütevazı bir kent takımı... hani fotoğraf çektirmek için bile istanbul'un üç büyükler'inin yanına sokulamazdı bu takım... fakat türkiye kupası'nda kura cilvesi karşı karşıya getirmişti onları. o mütevazi takım geldi, istanbul'un göbeğinde o üç büyüklerden birini kupanın dışına itiverdi... sonra da ikincisini...
itiraf edeyim, lüleburgaz'ı her geçişte biraz daha tanırdım, sevdiğim bir yurt köşesiydi, fakat lüleburgazspor takımını tanımıyordum. seyretmemiştim. fırsat olmamıştı. istanbul'da beşiktaş'la oynayıp kazandıktan sonra, fenerbahçe ile oynamaya çıkarken soyunma odalarında tanışmıştım ilk kez. az sonra maçlarını nakledecektim. "kusura bakmayın," dedim. "sizlere tanımaya geldim." güldüler: "biz de istanbul'a kendimizi tanıtmaya geldik. beşiktaş karşısındaki başarımızın bir rastlantı olmadığını göstermeye geldik. biz futbol oynamaya çalışan bir takımız. ezilmeyelim diye çalıştık. istediğimizden fazlasını elde ettik," dediler.
beşiktaş'ı eledikten sonra çıktılar, fenerbahçe'yi de elediler. haydi beşiktaş lüleburgazspor'u bilmiyordu, tanımıyordu, kazaya uğradı. iyi ama onun uğradığı kazayı gördükten sonra fenerbahçelilerin dikkatli olması gerekmez miydi? hayır hayır!... bu olayda lüleburgazspor'un da rolü vardı. hem büyüktü. iki ünlü takımın peşpeşe devrilmesinde, onların kusuru, kabahati, eksiği, aksaklığı varsa da... lüleburgazspor'un başarısı da vardı. üstelik bu olay iyice gösteriyordu ki, artık futbolda istanbul saltanatı sallanmaktadır. mütevazı bir taşra takımı gelip istanbul'un göbeğinde üç büyüklerin ikisini peşpeşe elemektedir.
beşiktaş lüleburgaz'da beraberlik almış, istanbul'da yenilmişti. fenerbahçe de aynı şekilde lüleburgaz'da 0-0 kalmış, istanbul'da 1-1'i bozamayarak averajla elenmişti.
lüleburgazsporluları kutladığım sırada "bakın" dediler, "bizim asıl başarı sırrımızı size açıklayalım mı? bizim takımdaki çocukların adlarına dikkat ettiniz mi? mehmet, mustafa, hasan, hüseyin, isa, musa... eeee peygamber sülalesi bizde, peygamberler bizde... bize dokunan böyle çarpılır işte..."
gerçekten önce beşiktaş, sonra fenerbahçe, hem de fena çarpılmışlardı. "
Not: Son paragraf biraz ironik duruyor :)
Newcastle United, Welcome Back
05 Nisan 2010
Google Earth 5.0
İlk çıktığında büyük güzellikti benim için. İşlevselliği bir yana, canım sıkıldığında boş boş harita üzerinde gezinmeyi seviyorum, daha önce bulunduğum yerlere bakmayı falan. Bazı hoş özellikleri daha önceki sürümlerde de vardı mesela uçuş simülasyonu veya sokak görüntüsü gibi. Ancak son sürümde okyanusun altına girebilme, gökyüzünde yıldızlar ile yalnız kalmak, Ay yüzeyinde gezinti onu da geçtim Mars üzerinde gezinti. İçinde Google'ın bulunduğu bütün yazılımlar hep "olmuş" dedirtiyor bana, seviyorum.
Fırtına Dediğin Eser Bildiğin
Sınav yüzünden anca ikinci yarıya yetişebildim. Maç kendi sahamızda ama Valilik ile yapılan anlaşma gereği İzmir takımları arasındaki maçlar Atatürk Stadı'nda oynanıyor. Kombinem olmasına rağmen en az 15dk kapının önünde bekledim, bu çok sinir bozucu bi durum kendi stadımızda olsa tepkim farklı olurdu muhtemel. Dandik bir taraftar grubumuz var. Bu başarılar gelmeden önce kalabalık yoktu belki ama son 3-4 haftadır gelen kalabalığı beğenmiyorum. Eskiden herhangi bir olay çıktığında yatıştırmak için araya girerdik. Artık mümkün olduğunca uzak duruyorum zaten çevremde de olay çıkaracak yapıda insanlar yok.
Maça girdiğimde 2-0 öndeydik tabii doğal bir gırgır havası hakimdi. Önce saçma bir gol yedik penaltıdan. Daha sonra karambolden bir tane daha. Tam maç dönüyor eyvah derken bir kırmızı kartla 10 kişi kaldık. Daha yarım saat önce boncuk bulmuş gibi gülen suratlarımız doğal olarak mosmor oldu birden. 10 Kişi Karşıyaka'da olası bir hareketlilik başladı tabii, Bucaspor karşısında böyle bir fırsat yakalamışlardı ve 2-0'dan 2-2 yapmanın gazıyla saldırdılar. Bizim bu dakikalarda beklentimiz Yılmaz ile yayın üzerinden bir şut, Erkan'dan etkili bir orta, Batdal veya Yunus'tan karambol bir şut çünkü kalede eski Beşiktaş'lı Ramazan vardı ve her topla buluştuğunda "içeri alsa ya la" diye temennileri duyuyordum etraftan :) Teknik ekip bizi duymuş olacak ki önce Yunus'u sonrada Yılmaz'ı oyundan aldılar. O an zaten morarmış suratlarımız iyice çökmüştü işte.
Karşıyakalı topçular arsızca yüklenirken doğal olarak savunmada derin boşluklar bıraktıklarının farkına varamadılar bir süre oysa uyarıldılar da savunmadan atılan yada şişirilen uzun toplar forvet hattı ile buluştuğunda yaratılacak tehlikenin onlar da farkında idiler ( idiler :))) ). 1-2-3 derken 4.de golü bulduk. Gol anını hayal olarak hatırlıyorum anca maçtan sonra da tekrarını izlemek istemedim, zaten yendik ki. Beraber izlediğimiz grup ile az kalsın grup seks'e giriyorduk, üzerime atlayan ya da benim üzerine atladıklarım... Son dakikalarda gelen gol-galibiyet golü hatta- en tatlı orgazm sonrası suratta oluşan pis gülüşe benziyor sanırım. Kabaca "asıl koyduk aaaa"derken kaypak kaypak gülüşün verdiği his diğer uhrevi faaliyetler yardımıyla bile elde edilemez eğer futbol'a sadece bir oyundan daha fazla değer veriyorsanız.
Bu hafta aynı stad'ta Altay ile oynayacağız. Selim Ataz'ın takımı. Bu sefer deplasman takımıyız. O maçı da alırsak... :)
03 Nisan 2010
Capità
Bugün alıştığımız yerinin aksine Alves'in yerine sağ kanatta başladı. Bilbao onun olduğu kanatı resmen gözden çıkarmış görünüyor çünkü hem top kesiyor hemde bildiğimizin aksine topla oldukça yaratıcı. Krkic'e yaptığı asist çok klastı. Son 15dk topu her ayağına aldığında tribünleri ayağa kaldırdı, sanki usta bir play-station oyuncunun yönetiminde gibiydi. Gerçi Barcelona takım halinde böyle ama olsun. Bunu daha ilk yarıda yazdım elbet ama konuşturmaya devam edecektir kaptan.
deneme, 030410
Merhaba sevgili gönül dostları,
Haftasonu için memlekete dönünce icra ettiğim yegane etkinlik muhtelif spor karşılaşmalarını izlemek. kablonet'in uğramadığı bir muhitte olan evimizde, çok şükür digiturk var- "digi gidi seni gidi türk"te spormax, ligtv, nbatv bilumum kanal geçici bir süreliğine açık olduğundan zamanımın çoğunu tv karşısında geçiriyorum.
Zaten aptal makinesini genelde kullanmam, inek öğrenci/ sportif genç/ protest zihniyet eksenli nedenlerden ileri geldiğini düşünüyorum, izlemediğim vakit de çok sevdiğim spor müsabakalarını takip edemiyorum. Bir daha zaten diyeceğim sevgili dostlar; ancak ZATEN spor yapamıyorum artık- niye derseniz arkadaş kalmadı, bireyselci sporlara yönelip ağırlığa girsem, koşu- kros yapsam mı diye gidip gelmiyor da değilim; ancak bunlar bana zor geliyor. Nasıl ki rejim zor geliyorsa (?) ama sporsuzluğumu, yıllardır spor ile tolere ettiğim diyetimle birleştirince ortaya şişmanlığa giden yolun haritası çıkıyor. Paragraf sonu notu olarak, 60 km yol almayı göze aldım- perşembeleri kuştepe'de basketbol oynamaya karar verdim: bilginize.
Gençliğin verdiği heyecanı hepiniz bilirsiniz ey dostlar. Herkes de farklı türlü baş verir/ gösterir; bende sportif alanda hırs ve azim olarak baş verdiydi. Gençlik öncesi arkaplanımın bende bıraktıklarının da bunda etkisi vardır tabii ki ancak en nihayetinde kendimi apaçi kategorisine koyacak kadar bağnaz bir sporseverdim ey dostlar.
Yıllar ilerledikçe bazı şeyler fanileştikçe takip azaldıkça ilgi göreceli olarak azalınca apaçilik de azalıyormuş ey dostlar. Bir McGrady vardı ne oldu ona bilen var mı mesela? Ben mesela artık bilmiyorum. Sporu spor olduğu için takip ediyorum gibi bir hava var üzerimde. Bu yazdıklarım kimine "haspirin lan oradan" dedirtebilir ama evet, ben bunu diyorum arkadaşlar. Şu an yazacaklarım benim hipotezimdir, öyle ahım şahım bir şey değil anlayacağınız: Bir insanın arada (okyanus+ avrupa kıtası) kadar mesafe olan bir spor organizasyonundaki oyuncuya duyduğu ilgi ve sevgi, onu takip etme sıklığı ile doğru orantılıdır.
Yazının başından şu paragrafa kadar asıl değinmek istediğim konu olan Feberbahçe Acıbadem- RC Cannes 4'lü Final mücadelesine bir türlü giremedim ey dostlar, hüzünlüyüm; zira bir yazının uzunluğu onun okunulurluğunu acayip düşürür. Ama yazdığım yazıların çoğu akademik eksende ve uzun soluklu olduğunu göz önüne alarak beni mazur göreceğinizi umuyorum.
Bendeniz voleybol takip eder miyim? Belli başlı önemli karşılaşmalar dışında etmem; ama ailemde fanatik Fenerbahçe'liler olduğundan Fenerbahçe'nin hangi spor dalında ne mücadelesi varsa takip ediliyor. Özellikle FBTV bu konuda çok önemli bir aracı kuruluş. Ruh-i apaçi halim geç ergenliğe girdiğim bu yıllarda fanatikliğe doğru ilerliyor diye hissediyorum sevgili dostlar. Tabii bu yaptığım yorumların hepsi bireysel değerlendirmeler olup oldukça öznel çıkarımlardır.
Maç boyunca zaman zaman bilgisayarı açıp twitter'dan da muhtelif kişilerin mesajlarından maça farklı yorumlar aldım; ancak benim maç hakkındaki yorumum şudur: Bu oyunu izlerken tuvalete gitmeyeceksin. Tüm maç hacet gidermedim, uzatmada beraberliği yakaladıktan sonra küçük su dökme maksatlı kenefe gittim; kendimi ve takımı finalde buldum. Ha sen buna tamtam kemkem totem totenam dersin orası ayrı konu ama sonuçta finaldeyiz. Canlı yayın sırasında, adını bilmediğim ama yorumlarıyla seyri güzelleştiren Ömer Üründül olmayan yorumcu, Türk bayan voleybolundan Eczacıbaşı ve Vakıfbank'ın bu seviyeye kadar yükseldiğini söyledi. İnşallah, sarı melekler yarınki final karşılaşmasında şampiyonluğa kanatlanırlar.
Kıyısından köşesinden oynadığım bir spor olması dışında, doğru düzgün takip bile etmediğim voleybol sporu için teknik inceleme yapmayı bireysel olarak doğru bulmuyorum. ama Gamova iyi topçu arkadaş. Tanrı gibi, herkese yukarıdan gördüğünden midir nedir bilemiyorum ama alıyor/ veriyor; vuruyor/ blokluyor. Gereğinde 3'lü bloğa geldi; yeri geldi 3'lü bloğun üstünde sayı yaptı. Bir ara maçın sonlarında 3 pozisyon üst üste yorumcumuzun deyişiyle "öldüremedi", ancak "o kadar kusura kadı kızında da olur". Ellerinden öpüyorum Ekatarina Gamova.
Aziz Yıldırım kişiliğinde bir başkan, Fenerbahçe Acıbadem birleşmesinden sonra takımın yönetimini bıraktığı Mehmet Ali Aydınlar, zamanın basın açıklamasında "Bizim olduğumuz yerde başarı daimdir" diye bir beyanda bulunmuş. Aziz Yıldırım da oradayken. Kendini mi övmüş yoksa birlikteliği mi yüceltmiş orası ayrı bir konu; ancak bu sene kurulan takımdaki oyunculardan sadece 3'ü önceki seneden. Başarıyı Acıbadem sağlayacaksa sağlasın, biz taraftarlığı sonuna kadar sağlarız!
Kızlara yarınki final mücadelesin gönülden başarılar!
Haftasonu için memlekete dönünce icra ettiğim yegane etkinlik muhtelif spor karşılaşmalarını izlemek. kablonet'in uğramadığı bir muhitte olan evimizde, çok şükür digiturk var- "digi gidi seni gidi türk"te spormax, ligtv, nbatv bilumum kanal geçici bir süreliğine açık olduğundan zamanımın çoğunu tv karşısında geçiriyorum.
Zaten aptal makinesini genelde kullanmam, inek öğrenci/ sportif genç/ protest zihniyet eksenli nedenlerden ileri geldiğini düşünüyorum, izlemediğim vakit de çok sevdiğim spor müsabakalarını takip edemiyorum. Bir daha zaten diyeceğim sevgili dostlar; ancak ZATEN spor yapamıyorum artık- niye derseniz arkadaş kalmadı, bireyselci sporlara yönelip ağırlığa girsem, koşu- kros yapsam mı diye gidip gelmiyor da değilim; ancak bunlar bana zor geliyor. Nasıl ki rejim zor geliyorsa (?) ama sporsuzluğumu, yıllardır spor ile tolere ettiğim diyetimle birleştirince ortaya şişmanlığa giden yolun haritası çıkıyor. Paragraf sonu notu olarak, 60 km yol almayı göze aldım- perşembeleri kuştepe'de basketbol oynamaya karar verdim: bilginize.
Gençliğin verdiği heyecanı hepiniz bilirsiniz ey dostlar. Herkes de farklı türlü baş verir/ gösterir; bende sportif alanda hırs ve azim olarak baş verdiydi. Gençlik öncesi arkaplanımın bende bıraktıklarının da bunda etkisi vardır tabii ki ancak en nihayetinde kendimi apaçi kategorisine koyacak kadar bağnaz bir sporseverdim ey dostlar.
Yıllar ilerledikçe bazı şeyler fanileştikçe takip azaldıkça ilgi göreceli olarak azalınca apaçilik de azalıyormuş ey dostlar. Bir McGrady vardı ne oldu ona bilen var mı mesela? Ben mesela artık bilmiyorum. Sporu spor olduğu için takip ediyorum gibi bir hava var üzerimde. Bu yazdıklarım kimine "haspirin lan oradan" dedirtebilir ama evet, ben bunu diyorum arkadaşlar. Şu an yazacaklarım benim hipotezimdir, öyle ahım şahım bir şey değil anlayacağınız: Bir insanın arada (okyanus+ avrupa kıtası) kadar mesafe olan bir spor organizasyonundaki oyuncuya duyduğu ilgi ve sevgi, onu takip etme sıklığı ile doğru orantılıdır.
Yazının başından şu paragrafa kadar asıl değinmek istediğim konu olan Feberbahçe Acıbadem- RC Cannes 4'lü Final mücadelesine bir türlü giremedim ey dostlar, hüzünlüyüm; zira bir yazının uzunluğu onun okunulurluğunu acayip düşürür. Ama yazdığım yazıların çoğu akademik eksende ve uzun soluklu olduğunu göz önüne alarak beni mazur göreceğinizi umuyorum.
Bendeniz voleybol takip eder miyim? Belli başlı önemli karşılaşmalar dışında etmem; ama ailemde fanatik Fenerbahçe'liler olduğundan Fenerbahçe'nin hangi spor dalında ne mücadelesi varsa takip ediliyor. Özellikle FBTV bu konuda çok önemli bir aracı kuruluş. Ruh-i apaçi halim geç ergenliğe girdiğim bu yıllarda fanatikliğe doğru ilerliyor diye hissediyorum sevgili dostlar. Tabii bu yaptığım yorumların hepsi bireysel değerlendirmeler olup oldukça öznel çıkarımlardır.
Maç boyunca zaman zaman bilgisayarı açıp twitter'dan da muhtelif kişilerin mesajlarından maça farklı yorumlar aldım; ancak benim maç hakkındaki yorumum şudur: Bu oyunu izlerken tuvalete gitmeyeceksin. Tüm maç hacet gidermedim, uzatmada beraberliği yakaladıktan sonra küçük su dökme maksatlı kenefe gittim; kendimi ve takımı finalde buldum. Ha sen buna tamtam kemkem totem totenam dersin orası ayrı konu ama sonuçta finaldeyiz. Canlı yayın sırasında, adını bilmediğim ama yorumlarıyla seyri güzelleştiren Ömer Üründül olmayan yorumcu, Türk bayan voleybolundan Eczacıbaşı ve Vakıfbank'ın bu seviyeye kadar yükseldiğini söyledi. İnşallah, sarı melekler yarınki final karşılaşmasında şampiyonluğa kanatlanırlar.
Kıyısından köşesinden oynadığım bir spor olması dışında, doğru düzgün takip bile etmediğim voleybol sporu için teknik inceleme yapmayı bireysel olarak doğru bulmuyorum. ama Gamova iyi topçu arkadaş. Tanrı gibi, herkese yukarıdan gördüğünden midir nedir bilemiyorum ama alıyor/ veriyor; vuruyor/ blokluyor. Gereğinde 3'lü bloğa geldi; yeri geldi 3'lü bloğun üstünde sayı yaptı. Bir ara maçın sonlarında 3 pozisyon üst üste yorumcumuzun deyişiyle "öldüremedi", ancak "o kadar kusura kadı kızında da olur". Ellerinden öpüyorum Ekatarina Gamova.
Aziz Yıldırım kişiliğinde bir başkan, Fenerbahçe Acıbadem birleşmesinden sonra takımın yönetimini bıraktığı Mehmet Ali Aydınlar, zamanın basın açıklamasında "Bizim olduğumuz yerde başarı daimdir" diye bir beyanda bulunmuş. Aziz Yıldırım da oradayken. Kendini mi övmüş yoksa birlikteliği mi yüceltmiş orası ayrı bir konu; ancak bu sene kurulan takımdaki oyunculardan sadece 3'ü önceki seneden. Başarıyı Acıbadem sağlayacaksa sağlasın, biz taraftarlığı sonuna kadar sağlarız!
Kızlara yarınki final mücadelesin gönülden başarılar!
02 Nisan 2010
John Travolta
İngiltere milli takımını dünya kupasına aktör John Travolta götürecek. Daha önce Quantas Havayollarına bağlı bulunan Travolta'nın sözleşmesi geçtiğmiz sene bitmişti. British Airways ve FA ile anlaşan Travolta takımı bir Boeing 777-200 ile Güney Afrika'ya götürecek.
Not: Kimseden bir ses çıkmadı ama bunun 1 nisan enkazı olduğunu düşünüyorum...
01 Nisan 2010
Football Art
Barcelona coach Pep Guardiola said. “We were better in certain aspects of the game but we need to be precise and good at the back. We’ve given a good image of how football should be played.
Şimdi her üst düzey şampiyonlar ligi maçından sonra yaşananlar gibi bizim basında da bunların oynadığı futbol ise bizim oynadığımız ne geyikleri dönecektir illa o ayrı bi kasvet zaten.
Maçın son yarım saati inanılmazdı. Barcelona'nın top yapamadığı anları gördük bence. Walcott sağ tarafta ring hattı gibi çalıştı. Golü attığında nedense herkes Capello'ya döndü. Bence gerek yoktu çünkü bu adamın yeri zaten milli takım. Fabregas uzatmalarla beraber son 8 dakika muhtemel kırık ayakla oynadı. Kırık olup olmadığı bugün netlik kazanacak, eğer bir operasyon gerekiyorsa da en geç cumartesi günü gerçekleşecekmiş. Son 8 dakika herşeye rağmen koştu, pozisyon kovaladı, pas yaptı, şut çekti. Bülent Korkmaz'ın Uefa finalinden beri görmediğim bir performanstı.
“When I took the penalty, I was quite strong, but after when I went to get the ball, I could not walk any more,” Fabregas said.
Bence penaltıdan önceki herhangi bir pozisyonda oluşan darbeyi muhtemelen hissedemedi Cesc. Penaltıyı "Allah ne verdiyse asıldım" tarzı kullandıktan sonra olası sakatlık uç verdi.
Rövanşta Arsenal'den Fabregas, Barcelona'dan Pique ve Puyol yok ki bu adamlar Barcelona defansının bel kemiği falan değil direk cinsel organıdır. Umarım rövanş en az bu maç kadar güzel olur. Dandik derbiden sonra iyi geldi.
Photo by Shaun Botterill/Getty Image via yahoo
Şimdi her üst düzey şampiyonlar ligi maçından sonra yaşananlar gibi bizim basında da bunların oynadığı futbol ise bizim oynadığımız ne geyikleri dönecektir illa o ayrı bi kasvet zaten.
Maçın son yarım saati inanılmazdı. Barcelona'nın top yapamadığı anları gördük bence. Walcott sağ tarafta ring hattı gibi çalıştı. Golü attığında nedense herkes Capello'ya döndü. Bence gerek yoktu çünkü bu adamın yeri zaten milli takım. Fabregas uzatmalarla beraber son 8 dakika muhtemel kırık ayakla oynadı. Kırık olup olmadığı bugün netlik kazanacak, eğer bir operasyon gerekiyorsa da en geç cumartesi günü gerçekleşecekmiş. Son 8 dakika herşeye rağmen koştu, pozisyon kovaladı, pas yaptı, şut çekti. Bülent Korkmaz'ın Uefa finalinden beri görmediğim bir performanstı.
“When I took the penalty, I was quite strong, but after when I went to get the ball, I could not walk any more,” Fabregas said.
Bence penaltıdan önceki herhangi bir pozisyonda oluşan darbeyi muhtemelen hissedemedi Cesc. Penaltıyı "Allah ne verdiyse asıldım" tarzı kullandıktan sonra olası sakatlık uç verdi.
Rövanşta Arsenal'den Fabregas, Barcelona'dan Pique ve Puyol yok ki bu adamlar Barcelona defansının bel kemiği falan değil direk cinsel organıdır. Umarım rövanş en az bu maç kadar güzel olur. Dandik derbiden sonra iyi geldi.
Photo by Shaun Botterill/Getty Image via yahoo
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)