Staj maksatlı geldiğim Japonya'da, firmanın farklı bölümlerinin alt birimlerinin müdürlerinden aldığım eğitimlerin bana kattıkları gerçekten çok önemli. Japonların misafirperverlik anlayışı, bizimle büyük paralellik gösteriyor- ve hatta belli noktalarda bizden daha ileri bile diyebilirim. Bu özelliklerinden mütevellit, Türkiye'de %90 itin götüne sokulan stajyer olan bizlerle inanılmaz ilgileniyorlar.
Her ne kadar okulumuzun mütevelli heyeti başkanı, aynı zamanda Sabancı Holding Genel müdürü, ile Marubeni şirketinin pek çok iş dalında yaptıkları muhtelif işbirliklerinin, bu stajın ayarlanmasında katkısının büyük olduğunu düşünsem de; nihayetinde bu derece ilgi ve titizliği beklemiyordum.
Bu yazıda iş hayatı ve iş hayatı sonrasından bahsetmeyi planladım. Yazı genel olarak Japonya'daki iş hayatının özellikleri, iş hayatı dışında insanların neler yaptığı üzerine odaklanacak.
Öncelikle, Japon firmaların ofis düzeni filmlerde gösterilen Amerika veya Avrupa usülü bireyselliğe yönelik çalışmaya odaklı hücre yapısında değil. İnce uzun diye tabir edebileceğimiz, yeni çağ döneminde sultanların yemeklerini yediğini nitelikte masaları hayal edin. O masalarda yan yana ve karşı karşıya oturarak nasıl yemek yersin; burada da öyle çalışılıyor. Belki meramımı tam anlatamadım- aşağıdaki resme bir göz atın.
Ne yanınızdaki kişiyle ne de karşınızdakiyle aranızı ayıracak bir perde veya sunta ve hatta suntalem mevcut değil. Herkes önündeki ekrana odaklanmış, işini yapıyor. İlginç bir kafa olduğunu belirtmem gerekiyor. Telefon görüşmelerinin ne kadar sıkıntılı olabildiğini düşünün, mırı mırı hımı hımı diye konuşmak zorundasın.
Konuşmak demişken işyerindeyken kimse cep telefonunu kullanmıyor. Bu durumun, ayıp olarak görüldüğünü söylemişti Japonya'ya gelmeden evvel bizimle ilgilenen Japon dili ve edebiyatı mezunu Marubeni İstanbul ofisi çalışanı.
Vardiya 17.30'da bitmesine rağmen kimse saatinde çıkmıyor. Ama yanlış anlaşılmasın evvelinde çıkmak gibi bir durum söz konusu değil- herkes fazladan çalışıyor. Bazen 1 kimi zaman 2 saate kadar durdukları oluyormuş genel olarak. En az yarım saat durduklarını rahatça söyleyebilirim. Bunun nedeni olarak da kendi üstlerinin işten çıkmamasını söylediler ve Japonya'da hiyerarşiye gerçekten büyük hürmet gösteriyorlar. Büyüğüne saygı göstermemek töhmet altında kalmana neden olur diyebilirim.
Çok şükür iş çıkış saatine kadar gelebildim yazıda- zira tüm eğlence bu saatten sonra başlıyor. En azından Tokyo için. Japonya'nın geleneksel dokusunu korumuş olan yerleşimlerine gitmedim daha; ama şehirde çalışanlar işten çıktığı gibi içmeye gidiyor. Bu böyle biline! Bütün gün amiyane tabirle hayvan gibi çalışan insanlar, işten arkadaşlarıyla içmeye/ eğlenmeye gidiyorlar. Aileden biri hiçbir zaman olmazmış. Aile muhabbeti de dönmezmiş.
Bizi geldiğimiz hafta 2 kere götürdüler hoşgeldiniz partisi babında. Zaten her restoran alkollü olduğundan içiyorsun bayağı bayağı- ama Japon'a göre. Çünkü bunlar 50'lik birayı kendi aralarında pay ediyorlar. Sonra da 4 bira içtim diyorlar. Bardağın boyutu genelde bizim rakı kadehi kadar biraz daha büyüğü "pint" olarak adlandırılabilir. Aşağıda gördüğünüz resimde tipik bir Japon içki masası görebilirsiniz.
Resmi ayrıntılı olarak incelediğiniz zaman, masada şarap ve biranın varlığını kolaylıkla belirleyebilirsiniz. Onun dışında masada su gibi duran ancak sake ve shochular da mevcut. Sake ve shochu patates, pirinç gibi sebzelerin damıtılmasıyla elde edilen şarap ve alkollü içki olarak tanımlanabilir. Herkes farklı alkol aldığından böyle bir çeşitlilik yok- önce bira ile başlanıyor içilmeye- daha sonra şarap- üstüne de sake içiliyor. Ama öyle yavaş yavaş değil- fondip sıtayla. Sonra hepsi pert. Alttaki resim, ofiste benim yanımda oturan Ortadoğu'dan sorumlu takımın üyesi 40'larına merdiven dayamış 15 yıllık bir çalışana ait.
Japonlar güneşi pek sevmiyor ve güneş ile temastan kaçınıyor. Arapça'da güneş kesen anlamı olan şemsiye, Japonya'da sözlük anlamıyla kullanılıyor. O yüzden, yukarıdaki resimde ten rengimize bakarak, koynuma dolanmış Japon dostumun ne kadar kızarmış olduğunu az çok çıkarabilirsiniz.
Adamlar neredeyse her gün iş çıkışı içmeye gidiyorlar. Karaoke olur- etnik restoran olur, Japon faslı olur. Buluyorlar bir şeyler. Hepsi yalpalıyor içtikten sonra- zira içme felsefesi fondip üzerine kurulu. Yaşça büyük ve şirkette senden büyük olanlar "İçeceksin uleyyynnn" diyince bizimle yaştaş olanlar da içiyor. Neticesinde, toplu vefad vakaları görülüyor. Hesabı da en ayık olan ödüyor- ertesi gün herkesten ücretleri topluyor.
Yazı biraz daha uzatırsam okunmayacak hale gelecek; o yüzden burada bitiriyorum. İşyerinde olabildiğine ciddi olan bu insanlar, işten sonra alkolü eksik etmeyen ve sadece iş arkadaşlarıyla takılıp içen moddalar. İçtikçe de eğlenceli oluyorlar. Müstehcen ve komik tavırlara bürünüyorlar.
Şimdilik bu kadar. Sağlıcakla.