17 Ağustos 2010

Japonya Seyir Defteri-6

Şu ana kadar Japonya hakkında spor ile ilgili herhangi bir şey yazamadığımdan, Japonya'nın futbolundan başlayıp THY ve Brezilya ile devam eden nihayetinde Tabata ile biten bir yazı yazmaya karar verdim. Yazıyı olabildiğince sosyal ve ekonomik iddialardan uzak tutmaya özen göstereceğim diyorum; ancak yazı akışlarını sıcak havalarda denetim altında tutmakta güçlük çekiyorum. Mazur görün şimdiden.

Zamanında ODTÜ'nün devrim stadında Amerikan futbolu oynarken veya Türkiye'deki federasyonda kullanıldığı şekliyle korumalı futbol oynarken, üniversitenin öğretim üyelerinden biri tribünlerde oturan arkadaşımın yanına gelip "Türk kaşığıyla Amerikan boku yemekten başka bir şey değil bu yaptıkları." demiş. Mekan Devrim stadı olunca damarı kabarmış olabilir bu sözleri diyen zatın. Kişisel görüş olarak belirtiyorum; aynı mantıkla futbola da İngiliz icadı denilebilir. Ama şu anda baktığımızda, dünyaya mal olmuş bir spor sonuçta futbol, İngiltere'nin esamesi okunmuyor. Benzer şekilde, basketbola kimse Kanada icadı demiyor. Ama Kanada'ya İngiliz icadı diyen çıkabiliyor, orası ayrı bir nokta.



Yukarıdaki anekdotu sizlerle paylaşmamın nedeni, Japonya'da en çok sevilen, takip edilen ve oynanılan sporun beyzbol olmasıdır- ODTÜ'deki hoca misali bir yorum yap geliyor insanın içinden ister istemez. Sumo ikinci sırada. Futbol, öndeki ikiliyi yakından takip ediyor. Hatta beyzbol ve sumonun tahtını salladığı, en revaçta spor olma yolunda ilerlediğini pek çok kişiden duydum. Captain tsubasa gibi bir anime efsanesini kazandıran Japon halkının, futbolu sevmesinde çok da şaşılacak bir şey yok. Dünyanın geneli seviyor zaten, onlar da eksik kalmasın.



Japonya'dayken Türk Hava Yolları'nın Tokyo ofisine gitme şansım oldu ve ziyaretim boyunca THY'nin küresel ve Japonya stratejileri hakkında bilgilendirici bir sunum dinledim. THY'nin globally yours sloganı, dünyanın acayip noktalarına uçuş koymaları, Barcelona/ Manchester United/ Euroleague'e sponsor olma hamlelerinin hepsinin tek bir amaç ile yapıldığını öğrendim: Dubai'nin şu andaki aktarma merkezi konumunu, İstanbul'a kaydırmak.
Yalnız rakipleri biraz dişli. Emirates. Arsenal Emirates Stadı. Emirates Cup. Daha geçen gün Toronto tenis kupasında adlarını gördüm. Marka bilinirliği bakımından oldukça dişli bir rakip ama THY'nin attığı adımlar da fena yolda olmadıklarını gösteriyor.



THY'nin futbol ile olan ilgisi yalnızca Barcelona veya Manchester United ile sınırlı değil. Yukarıda gördüğünüz resimdeki takım Urawa Reds. THY, Dubai aktarmalı İstanbul uçuşu yerine, Japonya- Türkiye doğrudan uçuşların tanıtımını yapmayı ve nüfus yaş ortalamasının 50 olduğu (genç Türkiye'nin 28) Japonya'daki, Türkiye'ye birden fazla defa gelebilecek kitleyi hedefliyor. Bu profile tam olarak uyan Japonların desteklediği bir takımmış Urawa Reds ve THY, bu gruba ulaşmak adına takıma, saha panolarında firmanın adı maç boyu gözükecek şekilde sponsor olmuş.



Urawa Reds takımının THY'deki ofisinde asılı posterinde, Japon Milli Takımı'ndan en sevdiğim isim olan Tanaka'yı görünce bir mutlu oldum açıkçası. Bir şekilde Türkiye ile bağlantısı olduğundan ileri geldiğini düşünüyorum. Tanaka'nın adının daha sonra Japon arkadaşlarımla yaptığım sohbetler arasında geçmesiyle, kendisine Japonya'da Tanaka'dan ziyade Tulio denildiğini öğrendim. Meğer kendisi Japon Brezilyalısı'ymış veya Brezilyalı Japon. Hangi açıdan baktığınıza göre değişir. Tanaka adı, Drogba'nın dünya kupasına katılamayacak olması ihtimaline sebebiyet veren ve dirseğinin kırılmasına neden olan müdahaleyi yapmasıyla duyuldu diyebiliriz.

Benim asıl şaşırdığım içine bu kadar kapanık olduğundan bahsede durduğum Japonya'nın, Brezilya ile arasındaki bağlantıyı Tanaka aracılığıyla keşfetmiş olmam. Meiji döneminden evvel Japonların yurtdışına çıkışının ve/ veya yurtdışından ülkeye girişinin yasak olması, Meiji dönemiyle birlikte son buluyor. Nüfusun büyük çoğunluğunun tarım ile uğraştığı o yıllarda, toprak kanunu ve vasiyet bazlı nedenlerden ötürü pek çok tarım çalışanı işsiz kalıyor babaları vefat ettiğinde- yanlış hatırlamıyorsam toprağın kardeşler arasından bölünmesinden ziyade, arsanın tümü kardeşlerin en büyüğüne kalıyor.



Brezilya, Portekiz kolonisiyken doğal kaynakları bakımında zayıf olması nedeniyle tarım kaynaklı olarak kullanılmış. Kahve tarları bu bağlamda önemli bir kapıymış Portekiz için. İşçi açığını kapatmak adına, Portekiz topraklarından iltica eden Avrupalılar yetmeyince, ilk etapta Afrikalı köleler getirtilmiş Brezilya'ya, ki zenci nüfusun kaynağı buymuş. 1830'lu yıllarda, Portekiz'den özgürlüğünü alan Brezilya, buna rağmen Portekiz kökenli elit bir kadro tarafından yönetilmekte ve Brezilya nüfusunun 'beyazlaştırılması'na yönelik politikalarla, Avrupa'dan mülteci kabul etmekteymiş. Afrikalı köle ticaretinin de kaldırılmasıyla beraber açığa çıkan işçi kıtlığının çözümü olarak en çok İtalya'dan işçi gelmiş 1900'lü yıllara kadar, ancak bu işçiler Afrikalı köleler gibi düşük maaş ve uzun çalışma saatleri koşullarını görünce İtalya, Brezilya'ya göçü yasaklayan bir yasa çıkarmış.

İtalya'nın ekonomik durumu o tarihlerde nasıldı veya niye bu kadar Güney Amerika'ya göç vermiş bilemiyorum; ancak bu göçler sadece Brezilya'ya değil- Arjantin'e de olmuş. Pek çok İtalyan kökenli Arjantinli oyuncu var veya Arjantin doğumlu anne veya baba tarafından İtalyan vatandaşı. Benim bildiğim en tanınmış İtalyan asıllı Brezilyalı oyuncu Belletti. Listeyi doldurmakta lütfen çekinmeyin.

Japonların Brezilya'ya göç macerasına başlaması, tam da İtalyan işçi kaynağının kesildiği yıllara dayanıyor. Şu anda Brezilya'daki 1.5 milyon kişi Japon kökenlere sahip ve bu sayı, Japonya dışında yaşayan en büyük Japon nüfusunu oluşturuyor. Başka kültürden ve ırktan biriyle evlenmenin hoş karşılanmadığı Japonlarda, 1. ve 2. nesil göçmenler kimliklerini oldukça katı bir şekilde muhafaza ederken; 3. ve 4. nesil Brezilyalı Japonlar Portekizce'yi ana dili olarak benimseyip gurbetçi Japoncası konuşur hale geliyorlar. Tabii, Japonya'nın 1970 ve 1980'li yıllarda acayip gelişen ekonomisinde işçi açığı çıkınca, Japon asıllı bu gurbetçiler Japonya'ya gurbetçi olarak belli teşvik maaşlarıyla tehlikeli sayılabilecek işlerde çalıştırılmak üzere geri de çağrılmışlar. İlginç hikayeler mevcut.

Benim ilginç olarak gözüme takılan birkaç Japon asıllı Brezilyalı var. İlki Deco. Baba tarafından Japon asıllı, ana tarafından Portekiz asıllı Brezilya doğumlu Portekiz Milli Takımı oyuncusu. Kariyerindeki başarıları takdire şayan; ama Portekiz için sadece 5 gol atabilmesi ilginç bir ayrıntı.



Diğeri ise Türk futbolseverlerin yakından tanıdığı Rodrigo Tabata. Gaziantepspor'dan Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne 8 milyon euro gibi uçuk bir rakama transfer olan Tabata da Japon kökenli. Kendisinin başarıları Deco ile kıyaslanabilecek nitelikte değil veya Tanaka kadar sükse yapamadı uluslararası basın-yayında; ancak kesinlikle Türk basın- yayınını uzun süre meşgul etti. Zaten üstteki resime baktığında Brezilyalı demezsin, bildiğin Japon.

Benden bu kadar. Selametle