07 Ağustos 2010

Japonya Seyir Defteri- 4

Tokyo'dan Kyoto'ya geldiğim bugünün sonunda, Türkçe'mize .. kafalı Japon askeri diye giren tamlayanı sıfat tamlaması olan belirtisiz ad tamlaması aklıma takıldı. Oltanın ucunda çırpınan balık misali, kafamı kurcaladı durdu.

Kyoto'daki Doshisha Üniversite'sinin Küresel Çalışmalar bölümü dekanı ve öğrencileriyle beraber siyasal politikalar üzerine sohbet etme şansına eriştim. Tokyo'daki son ofis dışı ziyaretimde de, Japonya Türk büyükelçiliğinde müşteşarımızın Japonya üstüne konuşmasını dinleme fırsatım oldu. Bu yazıda yazacaklarım, benim kişisel görüşlerim olup sohbetleri ve duyduklarımı kendi algı süzgecimden geçirdikten sonra oluşturduğum fikirleri içermektedir.

Her şeyden evvel şunu belirtmek istiyorum: Japon askerinin sıfatı nedir ne değildir bunu yargılamak bana düşmez- Türk askerini yargılamak konusunu ise doğru düzgün takip edemiyorum;o yüzden bir yorum yapmıyorum, zaten konumuz da değil- ama Japon askeri diye bir şey yokmuş a dostlar.



Belki durumdan haberdar olanlar, yazıyı okurken zaman kaybedecek; ama benim gibi bunu ilk defa duyanlar, dünyanın en büyük 2. ekonomisinin ordusuz olmasını öğrenince şaşırır diye tahmin ediyorum.

Elçilikte, müşteşarımız tarafından Japon tarihi üzerine kısa ama kapsamlı bir konuşma, benim gibi bugüne kadar Japonya üzerine çok araştırma yapıp fazla okumamış olan biri için her açından verimli ve faydalıydı. Okinawa adısının dünyanın en yaşlı nüfuslarından birini barındırdığını öğrendim misal. Benim için Okinawa, Black Mamba'nın Hattori Hanzo'ya gidip kılıç aldığı yerdi. Okinawa, uzun yıllar Japonya'da söz sahibi olmuş toprak ağası samurayları ve şogunlarının en kuvvetlisi Tokugawa şogunluğunun üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalan içişlerinde serbest bir adaymış- Çin ile Japonya arasında husumete sebebiyet vermiş çünkü Çin ile de tarihi bağlantısı mevcut. Bunların dışında, Okinawa'daki yerel halk Japonya'nın diğer tüm bölgelerindeki insanlara gaijin demekteymiş, ki Japonca'da yabancı demek.




Okinawa'nın tarihine girip konunun sapmasını engelliyorum ve bana göre en ilginç olan özelliğine geçiyorum: United States Forces Japan Okinawa'da konuşlanan Amerikan üssü ve Japonya'nın para ödediği, ülkenin güvenliğinden sorumlu askeri gücü. Bu duruma nasıl gelindiğine kabaca özetleyeyim hemen. II. Dünya Savaşı sonlandıktan 2 atom bombası sallanıp üstüne Japon şehirlerini hava saldırısı ile bombaladıktan sonra bile bir sürü Japon askeri hayattaymış arkadaşlar. Japon kültüründe yenilgiyi kabullenmek olmadığından ölene kadar savaşılır ve eğer öleceği kesin ise asker kendini öldürürmüş. Meiji dönemiyle beraber şogunluk sistemi kaldırılıp samuraylar yavaş yavaş sahneden silinmeye başlarken, Büyük Japon İmparatorluğu Ordusu 1867'de kuruldu. Bu ordunun ilk yıllarını Son Samuray'ı izleyenler hatırlayacaktır.



1867'de kurulan bu ordu 1945'te kapanmış ya da kapatılmış diyebiliriz. Amerika'nın parmağı olan Japon anayasasında, Japonya'nın savaşa girmeyeceğini belirten bir madde varmış mesela. Yani düşünün ki, tarihin ilk atom bombasını attığı ülkeye yetmemiş bir tane daha bomba sallamış olan ABD, zamanın Japon imparatorunun radyoya televizyona çıkıp teslim oluyoruz demesi üzerine savaşı bırakan Japon askerlerini bir daha kurulmayacak üzere dağıtıyor. Not: Japon imparatoru şintoizm inancına göre Tanrı seviyesinde ve halk onun sesini tarihte ilk defa bu vesileyle duymuş. Bu noktada bir de dip not düşeyim: Japonya'ya atılan atom bombasının yıldönümüydü dün ve bu tarihe kadar ABD, hala bir özür dilememiş Japonya'dan. Kendi meclislerinden geçirmeye çalıştığı tasarıları hepimiz biliyoruz. Neyse devam ediyorum.

Yukarıda gözüken asker, dik kafalı bir Japon askeri. Adı Hiroo Onoda. II. Dünya Savaşı'nda Filipinler'de savaşan bir teğmen ve savaşın bitiminde 30 yıl sonra teslim oluyor. Kendisinin ilginç hikayesinin ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz. Yazının başlangıcıyla alakayı tutturayım bu paragrafta.

Yazı dağıldı kabul, ama bitiriyorum- az sabır. Japonların kültürleri gereği kendi düşündüklerini doğrudan söylemediklerini biliyordum ve Tokyo'dayken buna şahit oldum. Ancak asıl fikirlerini söylemekten çekinmediği anlar ve konular da olabiliyor. Her ne kadar ABD, Japonya'yı II. Dünya Savaşı'nda bombalayıp dümdüz etse de Japon endüstrisinin gelişip bugünkü konuma gelmesinde büyük rol de oynamış. Japonya'nın tarihi boyunca bir kapalı bir açık seyreden politikası, Tokugawa şogunluğu dönemi sonuna kadar dışarıdan elçi bile kabul etmezken İmparator Meiji ile başlayan ve 2. dünya savaşı sonrasından bugüne kadar da devam eden süreçte açık ekonomi hüküm sürüyor. Amerika, pazarını Japonya'ya açtığı 50'li 60'lı yıllarda dünya pazarının %50'si kadarmış ve Japon mallarına olan talep sayesinde bugünkü ekonomik durumunda Japon'lar. Ancak ne kadar ekonomik olarak kuvvetli olursan ol, kuzeyinde Rusya, batında Çin ve Kore varken senin ordun Amerika. Ne derse yapmak durumunda olmak bana göre çok fena. Yazı bu noktadan sonra siyasileşip politikleşme yoluna sapabilir. Bu sebepten yazıyı sonlandırırken şunu söylüyorum: Kendi ayaklarının üzerinde duran ve kimseye muhtaç olmayan NATO'nun en büyük 2. gücü olan ordumuzun kıymetini bilelim.