O zamanlar bu kadar çok fotoğraf makinesi yoktu tabi, hafızaya kazır da hatırlardık güzel günleri. Albüm çıkarıp göstermezdik birbirimize çoğu zaman; "Hatırladın mı? Hani Metin kafayı gözü yarmıştı" gibilerinden cümleler kurardık genelde ve gülerdik hallerimize. O zamanlar fotoğraf makineleri yoktu tabi, bu kadar dert yoktu o zamanlar ve çocuktuk biz, kafayı gözü kaç türlü şekilde yarabiliriz diye düşünmekti tek derdimiz.
İkinci baharı yaşayanlara inat ikinci, üçüncü kışları yaşayarak tur bindirirdik Pollyanna entellerine çocuk aklımızla. Çocuk başımıza acılar musallat olurdu. birinci sınıfta küfretmeye başlardık okul hayatına, ödevlere, sınavlara; okul hayatı bitti hâlâ küfrederiz gerçi o da ayrı bir mevzu.
Biz çıkmaz sokaklarda çamurlar içinde top koşturarak çırpınmayı öğrendik. Taşta röveşataya yatarak ve aynı güzellikte gelen topu kornere çelerek uçabilmeyi ve yine aynı güzellikte defedebilmeyi öğrendik. İki parça taştan kurulu kalelere gelen topun auta mı çıktığını yoksa gol mü olduğunu tartışarak görmeyi, yorum yapabilmeyi öğrendik. Balkona kaçan tek meşin topumuzu deli adam kesmesin diye gizlice balkona tırmanırken risk almayı öğrendik. En güzeli de ezan vakitlerinde babalar da eve geldiyse balkondan eve çağıran annelerden kaçmayı öğrendik ve gülmekti bunun adı...
Sokağa her gün gelen iki simitçinin birbirlerine bok atışlarını seyrettik de efendiyle çirkefi ayırt etmeyi bildik. Daha sonra efendi olanın simitlerini çöpten çıkardığını gördük de her şeyin bazen göründüğü gibi olmadığını anladık. Mikroplar vardı içimizde, işte onlar da bedeldi.
Horoz şekeri yerdik her gün, ne de tatlı gelirdi. Hayatın anlamıydı horoz şekeri ve biz dişçide açtık gözlerimizi ya da dişçiydi açan gözlerimizi. Bunun adı acıydı, horoz şekeri acıydı.
Seneler oldu o mahalleden taşınalı. Bize kalsa taşınmazdık ama gökte bir ışık parladı önce, sonra titredik dakikalarca. Bizi istemiyordu artık besbelli, evimizi aldı ya işte. Daha ne? İşte onun adı hayattı. Biz şanslıydık, tanıştık. Bazılarımız o fırsatı bile bulamadı.
O zamanlar fotoğraf makinesi bu kadar çok yoktu tabi; iyi ki de yoktu. Çıkmazdı bir zamanlar sokağımız ya, o sabah çıkıverdi/çıkıverdik ister istemez. Balkondaydı patlak topumuz lâkin çıkmaya gerek yoktu, bu sefer o bize gelmişti. Simitçiler o sabah uğramadı, horoz şekerinden de bir daha haber alınamadı.