17 Eylül 2008

A Tribute To Charles Bukowski: Tales of Ordinary Senility

Eskiden ikilemde kalırdım, "Kız kardeşim var ulan benim şaka maka... Acaba tutucu bir abi olup her şeye -Höd lan! Kırarım bacaklarını, çabuk eve!- mi diyeceğim yoksa sakin mi takılacağım" diye. Neyse ki hattori hanzo olmadım pek, makul bir düzeyde abi olarak hayatımı sürdürüyorum.

Sonra yavaş yavaş büyüdük tabi, etrafımdaki erkekleri gördüm biraz da kendime baktım da "Aynı şeyleri biri kardeşime yapsa?" diyebildim de falan da filan da Hotel Ruwanda. Bunu açıklıkla söylüyorum; ya yaptıklarımdan ya da kardeşime kuracağım olağan baskıdan vazgeçecektim, baskıyı tercih ettim. (Kuşe kağıda, kaliteli baskı. cızzz...)

Yine de kardeşim olduktan sonraki dönemde tüm fikir gel-gitlerine, iç hesaplaşmalarımdaki uzlaşmalarıma rağmen hep bir "Ulen?" çelişkisine düştüm, küçük kardeşim gözlerimin önünde kocaman kız oluyordu. Makul tabiriyle "hastalandı", büyüyen göğüslerinden utanma sendromuna yakalandı, makyaj yapmaya başladı... Benim oyun sepetine atlayıp oyununu bozduğum, gördüğü aşırı ilgiden kıskanıp kolonya içirmeye çalıştığım (Ben de küçüktüm o zaman. Kimya falan ne bileyim lan! Kopil cesareti işte, pişmanım!) sıkılan canımı eğlendirmek için evin koridorunda kaleye geçirip üstüne şutlar çektiğim küçük kardeşim, büyüyor...

O zaman "Benim gibi sorumsuz, vurdumduymaz, işine geleni boş vermiş gerisini Allah vermiş bir adam bu güzel kızı, kardeşini nasıl korur elin öküzünden?" demeye başladım. Artık yetemeyeceğimi düşünüyorum ve o hayatın daha çok başında...

1 hafta önceye kadar hep bunlar vardı kafamda belirli periyotlar halinde, gel gör ki Facebook hesabı da açtığını görünce iki tel ince sakalımı ve özenle uzattığüım iki tutam favorimi sıvazlayıp "Yaaa Douglas, yaşlanıyorsun işte azizim." diyiverdim. Dedemden bana miras kalan tek şey 30 yıllık bastonuydu. Aldım elime, uygun bir yere oturup bastonu iki bacağımın arasına koydum. İki elimi bastonun tepesinde üst üste koyarak çenemi de oraya dayadım. Adeta birden yaşlanmıştım... Bel fıtığım azdı o an, menisküs olan dizim kilitlendi tekrar. Parklarda kuş besleme modundaki amcalara benziyordum adeta ve secret felsefesine saygım var...

Üzülüyordum, kardeşim olduğunu duyurdu herkese Facebooktan. "Bakın bakın! İşte bu yaşlı herif beni ağabeyim!" diyordu. Acıyan gözlerle bakıyordu sanki tüm arkadaşları. "Damlacım çok güzel çıkmışsın" diye kardeşimin fotolarına yaptıkları yorumlarda hep bir "Abin de pek bi pis moruk, pek bi pis buruşuk, pek bi pis çirkin" alaycılığı mevcut, ben anlıyorum ama bunları. Poker turnuvasında yüzlerce gencin arasındaki Doyle Brunson gibi hissettim.

Yaşlandığımda hep torunlarıyla t.şak geçen, oyunlar oynayan tatlı, tonton bir dede olacağımı hayal etmişimdir. Böyle de olurum herhalde o günleri görürsek ama yaşlanmayı konduramadım kendime işte böyle ansızın gelince, oyuna katılmaya çalıştım;

- Bakın ben yaşlanmadım. Hâlâ feysbuk kullanabiliyorum, ıhhh ıaaaah!

Gittim kardeşimin fotoğrafına yorum yazdım; "Kamerayı sallamışsın. o fotoğraf öyle çekilmez! Sabitle önce!"

Üzerimdeki bakışları hissedebiliyorum;

Asabi, yaşlı, pis moruk!

İşte şimdi aynanın karşısına geçip kendime baktım... "Ulan, profil fotoğrafım yapayım bu hâlimi, çok seksiyim" dedim. Yaşlılık falan kalmadı.

Yaşasın Viagra!