"CP: Favorim Fenerbahçe Ülker. Mirsad Türkcan, Ömer Onan, Will Solomon, Damir Mrsic ve hatta Rasim Başak gibi seyirciyle bütünleşip kendini aşabilen karakterde isimler var kadroda. Rakip takım taraftarlarına antipatik gözükseler de, bu bayrak adamlar final serilerini farklı oynuyor ve teknik-taktik analizlere yer bırakmayacak bireysel performanslar sergiliyorlar. Bu jenerasyon yaşlanıp yerini birer birer Semih Erden’e, Emir Preldzic’e bırakana kadar diğer takımların pek fazla umutlanmaması yerinde olur. Onun dışında bir taraftar organizasyonu yaratamamış Efes Pilsen’in bu defekti ortadan kaldırıp avantajlı duruma geçmesi çok üstün kadroların kurulmasıyla mümkün olabilir ki öyle bir kadrodan bahsetmek mümkün değil bugün."
BBL Roundtable at batug.com - 14 Mayıs 2009
Böyle kendinden alıntılar yapan iğrenç bir megaloman gibi görünmek istemiyorum. Ama yukarıda adı geçen oyuncuların sarı-lacivert formayla sahada bulunduğu bir seride teknik-taktik konuşmalar sonra gelir bende... Bunu peşinen söylemek gerek. Bundan bir önceki soruda da, Solomon'ın gelişinin şampiyonluğu etkileyip etkilemeyeceğini konuşmuştuk. "Bu Fenerbahçe Ülker kadrosuna bir winner oyuncunun daha katılımı Efes Pilsen için korkutucu bir durumdur" tarzında bir şeyler demiştim. Gerçekten de bu maçın son periodunu bu alıntılanan kesim doğrultusunda ele almak gerekir. Bir tarafta Bootsy Thornton en kritik hücuma çıkarken elindeki topun hakimiyetini saçmasapan biçimde kaybederken, Charles Smith savunmada faul problemi nedeniyle anlaşılabilir pasifizasyonundan daha da silik bir hücum performansı gösterirken diğer yanda neler oluyordu? Ömer Onan el üstü, bel altı acayip üçlükler sokuyor, uzun olduğu tartışılır Mirsad maçın sonunda takımın tek uzunu olarak pota altında mutlak hakimiyetini ilan ediyor ve kimseye rebound bırakmıyordu. Fenerbahçe Ülker'in yabancıları da işin içine daha fazla girmiş gibiydi. Preldzic ve Solomon gibi isimler zaten bu kulüple aidiyet ilişkisi içerisinde adamlar da Devin Smith de bir başka winner olarak karakterini koydu son period içerisinde. Helal olsun!
Haydi biraz da coaching eleştirisine girelim. Kazanan takımı kısa tutalım, ama Bogdan Tanjevic bu "Calve çabuk çorba" kıvamındaki rotasyonunun içinde kaybolabilir final serisinin bir döneminde. Geniş kadro her zaman iyidir, ama aynı takımla yedi maç oynuyorsun, sana bu seride daha az katkı verecek nitelikteki oyuncuların süresini kısman ve bunu yapmasan bile belli bir standart tutturman gerekir rotasyon konusunda. Bakalım, o cephede neler olacak?
Ergin Ataman'a gelince... "Bu takımda oyunun sonunu getiren beşte mutlaka bulunması gereken isimler kimlerdir" gibi bir soru sorulsa, Thornton ve Smith ikilisinin takım için en değerli parçalar olduğunu söyleyerek başlarım konuşmama. Suyumdan bir yudum aldıktan sonra, "Fakat beyler, bu oyuncuların kötü günleri olacaktır mutlaka ki" şeklinde devam ederim tok bir sesle. Ve "mutlaka ki" kalıbı için Burcu Esmersoy'a teşekkür ettikten sonra, bu takımda maçı tamamlaması gereken isimlerin Kerem Tunçeri ve son dönemdeki form durumunu göz önüne alarak da Mario Kasun olduğunu ifade ederim. Kerem, play-off ile birlikte ritmini kaybetmişe benziyor ne yazık ki. Geldiğinde çok olgunlaşmış gözüküyordu. Yaşına ve oyunundaki değişime rağmen zaman zaman hücumda, kariyerinin en etkin günlerini geçirdiği Beşiktaş Cola Turka dönemini de hatırlatıyordu. Daçka serisi performanslarını ölçüt kabul etmiyorum, fakat Galatasaray Cafe Crown serisinde ve bu maçta da fazlasıyla tutuktu. Buna rağmen ben takımımı Ender Arslan'a emanet edeceğime, direksiyonu herhangi bir adrenalin manyağına vermeyi yeğlerim. Zaten Ender'in sahada olduğu dönemlerde Bootsie Tootsie ve hatta Preston Shumpert'ın organizasyon olayını eline almasına alışığız, ancak bu adamlar da maçın en kritik anlarında karşılarında dört kısalı bir takım görünce ve bu dörtlü de Green-Solomon-Ömer-Smith gibi çok enerjik bir dörtlü olunca elleri ayaklarına dolaşıyor ister istemez...
Fenerbahçe Ülker'i karşıda görünce Michail Kakiouzis ile başlama, maçın sonunda dört kısaya hatta Okan-Suat-Emre üçlüsüne dönme eğilimini anlarım. Zira sık sık belirttiğim gibi Fenerbahçe Ülker son yıllarda bu ligin gördüğü en potansiyelli uzunlardan bir demeti elinde bulundurmakta... Fakat yine de kısaların da güven aşılamaktan uzak olduğu böyle bir maçta, Ömer-Oğuz-Semih-Vidmar dörtlüsünden bu kadar korkup da Kasun'u oyuna sürmemek bence obsesif bir tavrın sonucudur. Bu tavrı gösteren adam da Efes Pilsen ve Montepaschi Siena'daki geçmiş başarılarının kredisini tüketme noktasına gelmiş, bunu yaparken de saha içinde olduğu kadar saha dışında yediği gollerden de kötü etkilenmiş değerli bir teknik adamdır. O yüzden saplantılardan uzaklaşmak, serideki ikinci maçın kazanılması ve Efes Pilsen gibi bir markada yaraları kolay kolay iyileşmeyecek yeni bir süpürge hadisesi yaşanmaması adına hayırlı bir davranış olacaktır.
Uzun uzun konuşmayacağım, başka platformlarda yazarken enerjimi tükettim çünkü... Ama 45 liralık bilet tarifesi etiğin dışında bir harekettir, bunu tasvip etmem mümkün değil. Yalnız Efes Pilsen yönetiminin önceki yıllarda inisiyatif kullanarak kendi taraftarına ait gözüken yerden rakip takıma bilet sağlaması hadisesini tek dayanak olarak kullanıp da, "Bu sene neden vermiyorlar ya" şeklinde ağlamak komik bile değildir. Bunu Fenerbahçe Ülker'in basketbol şubesindeki yetkili isimlerin yapması da üzerine düşünülmesi gereken bir mevzudur. Uygulamada gözüken tek maraz ise tarafsız basketbol seyircisini bu düzenlemeyle Türk basketbolunun finalinden uzak tutmaktır, fakat bilet satışında hala gelişmiş bir organizasyonu sağlayamamış ülkemizde de saha avantajını hakkıyla kullanabilmek için bir gereklilik olarak da karşımıza çıkmaktadır. Şampiyonluk noktasında alıntıladığım paragrafta da değindiğim ölçüde belirleyici olan bir faktörün safdışı bırakılmak istenmesi de, meşru olduğu sürece tartışmaya kapalı bir konu olarak kalacaktır. Konuşmak isteyen yine konuşsun tabi de...
Not: Gürkan gittin, fotoğraflar Getty Images logolu dayım... Dalga geçmezsin umarım, keh keh.
Cengiz Çandar Gibisin: Bu yazı aynı zamanda NUMARAIKI gazetesinde yayınlanmıştır.