29 Haziran 2009

berege günlükleri

yazılarımın başlığını sıklıkla günlük diye adlandırdığımın farkındayım. kafamdaki günlük kavramı içinde not almak olduğundan, kendi yazdıklarımın hiçbirinin aldığım( ya da almadığım) notlara dayanmamasından ötürü başlığımı garipsedim.

girizgahı uzatmak konusunda başarılıyım; ancak anlatacaklarıma bağlama konusunda oldukça vasatım. sanırsam anlatacaklarımın genelde ayrı konulardan olmasından ötürü, belirli seviyede bir dağınıklığı mazur görün. madem yine dağınık bir yazı olacak, en azından bir taslak vereyim aklımdakileri.

1. fenerbahçe ülker- efes pilsen serisi
2. shaq takası
3. carter takası ve hidayet'in mukavelesini feshetmesi

yazmak istediklerimi sıralayınca bile kel alaka konular olduğunun farkına varıyorum. belirli bir eksene yerleştirmekte yaşadığım sıkıntılar, murat can'ın Do This başlığı altında verdiği yazıları okudukça kendi çapında bir imrenmeye dönüşüyor.

ilk şıktan başlayayım. hayatımda bu seride izlediğim görüntüler kadar çirkinini görmediğimi en başta belirtmek istiyorum. indiana- detroit dalaşında bile işler karşılıklı çirkin idi.
ülkenin futbol seyircisinin profilini bu yaşananlarla genellemek pek doğru olmasa da, basketbol maçı için orada olanların tamamına yakını amigo kökenli, kavgacı ve sporun doğasını özümseyememiş insanlardı.

nba'deki organizasyonu, tabii ki ülkemizdeki ile kıyaslamamız mantıklı olmaz; artest'in kavgasında olaya karışanları kameradan tespit edip kişilere verilen cezaları, TBL'de gerçekleşmesini ummak hayalcilik olur. David Stern'ün Türkiye muadili olarak adlandırabileceğimiz Turgay Demirel, koltuğunu olay çıkartan Fenerbahçe camiasını borçlu olduğundan serinin gidişatı kontrolden çıkmadan önce gerekli ve zorunlu önlemleri almakta çekingen davrandı. Rasim Başak'ın velveleciliği cezalandırıldı, kulübe para cezası verildi; ancak basketbol sahasına giren 1000 kişinin yarattığı spor ile bağdaştırılamayacak görüntüler oluştuktan sonra oldu bunların tümü.

bana göre bu tarz durumlarda, olayı tüm camiaya yıkmak yerine mümkün mertebede olayı başlatan şahıslara gereken cezai yaptırımları uygulamak gerekiyor. sahaya girip tribündekiler galeyana getirici hareketleri yapanları fenerbahçe stadındakilerin çoğu az çok biliyor ve kameralar tarafından hepsi görüntülendi. kulüp cezayı karşılayacağına bu kişilerin spor müsabakalarına girişi yasaklanmalı her ne olursa olsun.
kişi demişken 0-2'den seriyi 4-2 vermeyi beceren Bogdan Tanjevic, artık uygulamaya çalıştığı mevkiisinden bir eksik ya da bir fazla mevkiilerde oynatmayı çabaladığı sistem günümüz basketbolunda pek tutmuyor. Kaan Kural'ın son birkaç yıldır yazılarında sıkça eleştirdiği bu durum, ulusal takımın aday kadrosunun oluşturulması sırasında yeniden gözüme çarptı ve şampiyona için umutlarıma gölge düşürdü.

shaq takasıyla yazıya devam ediyorum. renkli kişiliği kariyeri boyunca büyük ilgi uyandıran shaq, kariyerinin son günlerine yaklaştıkça basketbolundan çok yaptıklarıyla anılır oldu. twitter'ın da aracılığıyla kendisinin durumlara yaptığı göndermeleri takip edebiliyoruz rahatlıkla. ben kendisine aramızdaki 15 yaş farka rağmen, az laf çok iş diyorum. 37 yaşındaki birine göre istatistiklerim fazla iyi diyerek cleveland'da şov yapacağına inanan laflar etmiş "büyük kaktüs". ohio'daki lakabını merakla bekliyorum şahsen. ikincil adam rolünü wade ile yaşadıkları şampiyonlukta fena kotarmamıştı ve wade'i, troyka arasında şampiyonluğa ulaşan ilk kişi ünvanına sahip olmasını sağlamıştı. lebron'a da benzer bir kıyak çekebilir, zira etraflarını çeviren adamlar o yılki miami kadrosuyla kıyaslandığında beş yukarı üç aşağı uyuşuyor. ilgiyle takipte olacağım.

orlando magic, finallerde oyun tıkandığında kendi şutunu yaratabilen, pozisyon yaratan 2/3 numaranın eksikliğini yaşadı. bu maksatla kadrosuna carter'ı katmayı uygun görmüş olsa gerekler ki takas yoluyla alston- lee- battie'yi new jersey'e yolcu ettiler. kariyerindeki düşüş gözle görülür şekilde artan vince carter için orlando, kendine çekidüzen vermek için belki de son fırsat. işleyen sisteme adapta olmasının çok zor olacağını düşünmüyordum ta ki hidayet'in anlaşmasındaki maddeyi devreye sokup "serbest ajan"lar piyasasına adım atmasına kadar.

bana göre magic'in hücümlarındaki döngüyü sağlayan en önemli parça hidayet'in oyunu dikte etmesi. howard'a gereken topları en verimli şekilde indirmeyi başarabilen oyuncu hidayet ve bu toplar howard'a inmediğinde, rakip takım howard'a yardım savunmasını getirmiyor ve yaratılması umulan boş dış şutlar hayal oluyor. penetre yeteneği vasat, kendine pozisyon yaratamayan oyuncu profilindeki magic oyuncuları da performanslarında ciddi düşüşler sergiliyorlardı hidayet'in kontrolünde olmadıklarında.

şimdi hidayet'in gittiğini farz ettiğimizde nelson'ın oyunu çok iyi yönetmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. kendi oyununu bir üst seviyeye çıkartmak zorunda olacak seneye. carter'ın 2, lewis'in 3 oynayacağını düşünürsek 4 numaraya ben Gortat'ı koyarım. fena bir 5 olmayabilir; ama Gortat biraz sırıtıyor gibi. diğer bir kombinasyon redick'i 2 ye koyup, carter'ı 3 lewis'i 4 oynatıp gortat ile howard ı veyahut lewis dinlendirmek olur ki bu çok daha mantıklı olur.
ha olur da hidayet i takımda tutmaya karar verir magic, bu durumda öncelikle ödeyecekleri lüks vergisi olacak. kadro olarak ele aldığımızda nelson ve howard'ın pozisyonları kesin, 2-3-4 numaralarda lewis/hidayet/ carter döngüsü izleyeceğiz.

mevcut magic'i bir üst seviyeye çıkarmak adına alınması çok da abes olmayan bir risk bence carter takası. o sebeple keşke her takımın otis smith gibi bir menejeri olsa. bu sayede mehmet topuz için 10 milyon euroya yakın para dökülmez, deivid'e 2.2 milyon euro yıllık verilmez, takım içi finans dengesi çok değişmeyeceğinden lugano uçuk ücret talep etmezdi. otis smith'ler kolay yetişmiyor tabii; ama darısı tüm sportif alanda varolmaya çalışan takımlara.

daha dağınık bir yazı yazamazdım heralde. hem uzun oldu, hem alakasız konulardan bahsettim. üstüne üstlük resim koymak ile de uğraşmadık ve yazının okunulurluğunu asgariye indirdim. bu noktaya kadar benimle okuyan tüm dostlara selam olsun. eyvallah.