29 Temmuz 2008

Hadi Oradan, Sen de...


Zamansızlığı arıyordum, yitirdiğim zamanlara baktım ve “acaba?” dedim. acaba, fazla mı ileri gittim?

Tıpkı bir zamanlar ölümsüzlüğü aradığım gibi, bir zamanlar pervasızlığı aradığım gibi, acımasızlığı aradığım gibi. Hepsinden eli boş dönerken ayağımdaki çarıkları yiyordum açlıktan ve bağcıkları çıkarıp atıyordum bir kenara. Biriktikçe beyaz uçlu kibritlerimle ateş yakıyordum ve her sönüşte bambaşka bir yola. Rüzgar dumanı nereye iterse ben de oraya. İzimi bulur belki biri, çok fazla uzaklaşmış olamam daha.


Herkesle belli bir sınır çizmeye çalışıyorum aramda fakat herkes topraklarımdan belli bir miktar daha talep ediyor. Böyle mi gitmeli bu işler her zaman? Vermek istemiyorum, sınırlarımda mutluyum ben. Bunu anladıklarında tacize başvuruyorlar. İbneler parmak atarken, orospular düşüncelerimi patlatıyorlar elbiselerimi çekiştirip. Pezevenkler kafamda uçuşan baykuşlar gibi. Ölümü s.kecekler!



Her kafamı dinlemek istediğimde yalnızlıktan dem vuruyor illa biri, neden öyleymişim de neden böyleymişim de… Kekten, börekten dedikodu çıkaran boku boncuk teyzelerin birilerini yamama çalışmaları. Ölmediniz mi lan siz daha? Ciltleriniz kupkuru oldu da eski ve çatlak akarsu yatakları gibi, kurumadı mı soyunuz? Komşunun kızını sevgilisiyle gördü diye kaltak dediğine bakmıyor da cadı karı, azmış kızını benle düzüştürmek için validenin ağzını yokluyor, bana kaş göz yapıyor. Sen git kızın gelsin be buruşuk!


Ama hepsi senin başının altından çıktı bunların. hayatımın içine sıçtın da sıvadın da bütün gençliğinde yapamayıp da pişman olduğun herşeyi bana yaptırabilme hevesin yüzünden. Bir kez olsun dinlemediğin hâlde beni dinlememekle suçladın. oysa ki beşinci senfoniydi arkada çalan ve sana dair melodik hislerim vardı. Şimdi biri dürter, biri sürter, öbürü gel kızıma sürttür der tabi. Hepsine s.ktir çekmek kolay da; ne his kaldı bende sana ne de seda…


Zamansızlık, ölümsüzlük, pervasızlık, sazlık, sızlık, suzluk, süzlük. Bir notaya vuruş, kaç kuruş bu devirde haberiniz var mı?