23 Temmuz 2008

Meet me in Montauk

Albatros kuşları doğduktan sonra havalanıp eşlerini bulana kadar bir daha karaya ayak basmazlar. Uçarken uyurlar, yıllarını havada geçirirler. Eşlerini bulduktan sonra da bir başkasına bakmazlar. Tek eşlidirler ve eşleri ölünce tekrar uçmak yerine ölmeyi tercih ederler. Son kez yükselirler ve kendilerini yakınlardaki sert bir kayaya bırakıverirler. Kanat açıklıkları bazen 3.5 metreyi bulur. Uçmak için kanatlarını açmaları yeterlidir.

Ben bir albatros kuşuyum galiba. Seni bulana kadar uçarım. Bulduğumda yere inerim. Ona birşey olursa ben de son kez havalanırım. Sonra öpüşürüm yakınlardaki bir kayayla sert bir şekilde. Ne bileyim, öyle gibi geliyor.

Ya da giderim hafızamda seninle ilgili bütün anıları sildiririm. Çünkü başedemem anılarla, yapamam. Belki pişman olurum, ne uçmak isterim ne de kayalarla öpüşmek isterim belki de. Öyle yaşamak isterim ev-iş temposunda. Bir gün işe gitmek yerine Montauk'a giderim belki. Kumsalda gezerken veya tren beklerken görürüm seni tekrardan. Neden sonra hatırlarım belki, sildirmiştim anılarımı aslında diye garipserim seni. Kötü yönlerinin hepsini kasete kaydetmişimdir belki senin. Dinledikçe anlarım anılar silinmezmiş aslında. Hele kötüleri hiç silinmezmiş. Ama olsun derim. Olsun hala demek zor değildir çünkü. Çocuk düşlerimiz kalmamış olsa da olsun napalım.

Bütün anılarım silinmişken bir cumartesi gecesi evde yalnız otururum. Fazla bir buğday tanesi bile çuval patlatırmış. Ben de bir fazla anı daha olsa kalbim patalayacak gibi hissederim. Dünyanın bütün toprakları başımın üstünden düşer. Hem ben bu kadar komiksem, zekiysem, eğlenceliysem neden bu gece yalnızım. Çünkü bu gece diğer bütün geceler gibi, hiç bir farkı yok.

Montauk dönüşü bütün tren yolları boyunca düşünürüm. Yalanlar sölerim kendime, utancımın en derinlerine saklarım anılarımı, seni. Hiç bir şey olmasın onlara, unutmıyayım seni hiç diye. Ama dedim ya, bütün topraklar başımın üstünden aşağı düşüyor. Çünkü gülmek ve nefret etmek çok kolay, asıl zor olan nazik ve kibar olmaktır.

Yalnız cumartesi gecemi televizyonlar izleyerek, seni oralarda aramakla geçiririm. Bazen bulurum bazen uyuyakalırım. Uyuyakalırsam uyanırım biraz zaman sonra, müzik açarım veya anılarımı silmeden önce senin bir sürü kötü yönünü saydığım kaseti takarım. Sanki bütün hayatı anlatır gibi o an çalan ne ise; kasette seni kötülerim. Neyi beceremiyosan, neyini sevmiyorsam, neyinden hoşlanmıyorsam dinlerim tekrar tekrar. Sanki hiç iyi yönün yokmuş gibi. Sonra da açarım müziği, sözler kasete cevap gibidir.

"Seve seve ölürüm senin için,
Yine yine tek bir bakışın için."

Aslında hayat budur, kötülüklerini dinledikten sonra senin için seve seve ölmektir, ölebilmektir. Albatros gibi, sana bir şey olursa kayaya doğru hızla dalış yapmaktır, yapabilmektir. Çünkü aşk doğal ve gerçektir ve diğer hiç bir gerçek senle olan anılarımı silemez.

Hadi artık çok bekletme.
"Meet me in Montauk"