12 Mart 2009

Puff Daddy McGiven

Babamın dedesi Fenerbahçe'liymiş, dedem Fenerbahçe'liydi, babam Fenerbahçe'li, beni sorsan tepkiliyim Türk Futbolu'na (kim takar ya sanki tepkimi) o yüzden tutmam takım ama bir gelenek sanki... Dedem babasıyla kavga edip küstükleri vakit radyodan Fenerbahçe maçlarını takip ederken o anın heyecanlıyla barışırmış hep, babam da keza öyle... Biz de öyleyiz babamla, genelde Fenerbahçe maçlarını beraber seyrettiğimizden barışmalarımız da hep o ana denk gelir kavga ettiğimiz vakitlerde... Ömrüm olur da yaşarsam, çocuk sahibi olursam onunla durumumuz ne olur bilemiyorum, takım tutmadığımdan mütevellit.

Belki de bu yüzden babamla geçirdiğim bu anların özel bir yeri vardır bende, çaktırmasam da çok mutlu olurum. Babam genel itibariyle sevinçlerini, üzünütülerini ya da kızgınlıklarını deşmediğin sürece ortaya koyan biri değildir o yüzden onun bu gibi anlardan nasıl bir zevk aldığını bilemem ama asla hayır demez beraber maçları seyretmemize...

İki gündür Şampiyonlar Ligi maçlarını seyrediyoruz beraber... "Oğlum var ya, şu Gerrard son dönemlerin en baba, en efendi futbolcusudur. Hastayım bu herife..." demişti Liverpool - Real Madrid maçında, hak vermemek elde değil.

Lise'de bi' gol atmıştım, türünden ya da peeeh Gullit'ler, Fan Basten'ler, Kröyf'ler, Best'ler diye giden hatıraları, Mithatpaşa Stadı önünde sabahladıkları günler gibi bir çok güzel şey de dökülür ara ara ağzından.

Ömrü uzun olsun fakat bir gün yanımda olmayacağının ben şimdiden farkındayım ve iki gündür maçı seyrederken ara ara bakıyorum babama... Ne kadar sevdiğimi, gittiğinde benim için önem arzeden bu anları ne kadar özleyeceğimi düşünüyorum. Gözlerimle seviyorum kendisini sözlere dökemesem de...

Yazının sonuna birbirine sevgilerini gösterebilen iki kişinin gözyaşları içinde kucaklaşması gibi bir son güzel dururdu fakat 80. dakika civarında kendi horlama sesine uyanan ve kumandayı fırlatıp, sen de çok geçe kalma, diyerek uyumaya giden bir babam var. Eh ben de onu öyle seviyorum...

40 derece ateşle baygın baygın yattığım iki gün boyunca, ayılabildiğim nadir aralıklarda yarım yamalak açabildiğim gözüm beynime hep onun orada olduğunu gönderen sinyaller gönderiyordu, yanımdaydı... Başımı da okşuyordu, fazlasına da gerek yok zaten.