Yaz sonuydu... Sıkıcı bir gece... Cümlelerin üç noktayla bittiği yazılar gibi... Yaz sonları benim için sıkıcı olur genelde. Biraderle hazırlık maçlarının özetlerini izliyorduk. Robben sakatlanmazsa bu sene s.kertir dedim. Sakatlanmadığı sezon mu var mnkym dedi. Birader haklıydı...
Robben'i kariyerinin başından beri takip ederim. 13-14 yaşlarındaydım onun Groningen günlerinde. CM'nin wonderkid'i idi. Oğlum manyak bir adam lan! İlerde çok büyük topçu olacak derken, çamlıca gazozuyla ağızlarındaki simiti ıslatan sınıf arkadaşlarım pek bir dikkatli dinliyordu beni. Daha önce hiç izlemediğim 17 yaşında bir gencin oyununu anlatıyordum ve hepimiz mutluyduk. Taa ki zil çalana kadar...
Psv kariyeri boyunca adını daha çok duyurmaya başlamıştı. Batman'in Robin'i olmuştu. 20 yaşında kelliği tatmış biriydi. Sanırım ilk defa Fenerbahçe'ye karşı oynadığı bir hazırlık maçında izledim onu. Oğuz Çetin mal mal izliyordu kendisini, pek bir farkım yoktu hani. Herkes görmüştü artık Robben'i. Arkadaşlarıma anlattığım hayali kahramanım gerçekti ve en az hayalimdeki kadar iyiydi. Bilirsiniz işte herkesin vardır böyle yakınlık duyduğu topçular...
Avrupa Şampiyonasıyla birlikte o yıldızını parlatıyordu; bense burda göğsümü kabartıyordum. Sanki 17 yaşında çıplak ayakla halı sahada maç yaparken onu beğenip keşfeden yetenek avcısı bendim. Dick Advocaat, o efsanevi Çek maçında 60. dakikada onu kenara aldığında, Hollanda'yı karşıma alacak kadar sinirlenmiştim... Euro2004'te sergilediği performansla birlikte Avrupa'nın taşşaklı kulüplerine göz kırpmıştı Arjen. Seçimi daha doğrusu kulübünün seçimi Chelsea oldu...
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki o mavi forma Robben'e hiç yakışmadı. O da kendinden bekleneni hiçbir zaman veremedi maalesef. Paytak bacakları omuzlarındaki yükü kaldıramıyordu. Sürekli sakatlanıyordu. Güven vermiyordu, bana bile. Mourinho, sezonun yarısını kaçıracağını bildiğim bir futbolcuya ilk 11'de görev veremem tarzından şeyler söylüyordu. Mourinho haklıydı...
Real Madrid, Arjen için Chelsea'ye 36 milyon avro bayıldı. İlk duyduğumda şaşırmıştım. Sonuçta 23 yaşında, dünyanın en yetenekli, en iyi kanat oyuncularından biriydi. Sahada kaldığı sürece bu paraya değerdi. Ama sakatlanmadığı sezon mu vardı mnkym!
Geçen akşam biraderle CL özetlerine bakıyorduk. Robben'in Zenit'e attığı muazzam golü gördük. Neden bu herif bu kadar çok sakatlanıyor lan?! dedim. Ben ne bileyim mnkym! dedi. Haklıydı... Bilmiyordu...
Biraderden aradığım yanıtı alamayınca gittim eski dostum Cruijff'a sordum: Bu yeni nesil topçular ne ayak Johann'cığım? Bizim zamanımızda işler böyle değildi... Bir dokundum bin ah işittim...
Barcelona'da anternörlük yaparken, bir an geldi ki neden oyuncuların bu kadar sık kas yırtılması yaşadığı ve benim zamanımda o kadar sık görülmeyen ciddi sakatlıklar geçirdiği konusuna kafam takıldı. Hatırladığım kadarıyla ben ilk kas yırtılmasını 34 yaşında yaşamıştım. Barcelona'da defalarca kas yırtılması yaşayan 20 yaşında futbolcular vardı. Benim zamanımda diz bağlarından sakatlanmış birini ancak yılda bir kere görürdünüz ve o da genellikle kariyerinin sonuna gelmiş bir futbolcu olurdu. Bu da çok sık olmazdı. Bugünlerde futbolcular her hafta sonu diz bağlarını koparıyor. Kendi kendime sordum: 20 yaş civarındaki sağlıklı gençler nasıl oluyor da bu kadar sık sakatlanıyor?
Biz asla ısınma hareketi yapmazdık. Kas açmalarla ilgili hiçbir şey bilmezdik ve masaya ne konursa onu yerdik, ama çok seyrek sakatlanırdık. Ve sonra bunun nasıl mümkün olabildiğine kafanız takılıyor.