30 Kasım 2008
Ayrıl da Gel Aslanım
Petr Cech'e 2 dakikada 2 gol atmak... Aklıma gelen ilk isim Nihat Kahveci. Ne sevinmiştik o gün de bee...
APAÇİ !!!
Aldığı paraya, harcanan emeğe, kaybedilen zamana yazık... Man. City maçında gördüğü kartlar tam anlamıyla komediydi. Hele ikinci kart... Yaptığı mallığın farkındadır umarım. Sene başında gitmek istedi göndermediler, sanırım Fergie diğer taliplerine karşı fazla ısrarcı olmayacaktır.
Maçın ilk yarısını izlemedim. Belgesellere takılmışım, 40. dakikada farkettim malesef. Rooney'nin gol buram buram Nobre kokuyordu. Berbatov, Ronaldo ayarındaki topçuları sevemedim malesef, topu ayaklarında fazla tutuşları, kendinlerine fazla güvenişleri vs. itici gelir hep. Berbatov da Ronaldo da bugün hakettiler bütün küfürleri. Ronaldo'nun ilk yediği sarı karttan sonra hakemi alkışlamasını Howard Webb görmezden geldi. Zaten o pozisyonda kendini oyundan attıramayan Cristiano bir kaç dakika sonra anlı-şanlı bir sarı ve beraberinde kırmızıyla oyundan atıldı. O değil de City de adam gibi top yapamadı. Pek etkisiz gözüktüler. Sadece Wright-Phillips etkiliydi ve Evra'yı maç boyunca bir çok kez maymun etti. Uzatmalarda Hart pek cesurca çıktı ileriye, dönerken sağlam depar attı ki çizgide çıkardı topu... City'de kaptan Dunne yerine bizim Servet'i koy daha iyi top yapar.
Maçın ilk yarısını izlemedim. Belgesellere takılmışım, 40. dakikada farkettim malesef. Rooney'nin gol buram buram Nobre kokuyordu. Berbatov, Ronaldo ayarındaki topçuları sevemedim malesef, topu ayaklarında fazla tutuşları, kendinlerine fazla güvenişleri vs. itici gelir hep. Berbatov da Ronaldo da bugün hakettiler bütün küfürleri. Ronaldo'nun ilk yediği sarı karttan sonra hakemi alkışlamasını Howard Webb görmezden geldi. Zaten o pozisyonda kendini oyundan attıramayan Cristiano bir kaç dakika sonra anlı-şanlı bir sarı ve beraberinde kırmızıyla oyundan atıldı. O değil de City de adam gibi top yapamadı. Pek etkisiz gözüktüler. Sadece Wright-Phillips etkiliydi ve Evra'yı maç boyunca bir çok kez maymun etti. Uzatmalarda Hart pek cesurca çıktı ileriye, dönerken sağlam depar attı ki çizgide çıkardı topu... City'de kaptan Dunne yerine bizim Servet'i koy daha iyi top yapar.
Sıra Moda'da galiba!
Ülkemizde yıllardan beri başa gelenlerin, yani iktidar olanların, kültürel miraslarımıza ve doğal güzelliklerimize sahip çıkmadığı bilinen bir şeydir. Ancak şu son 6 senedir iktidar olsan AKP döneminde bu işler hadsafhaya çıktı. Mutlaka rastlayanlar vardır, Kadıköy'den, Moda'ya doğru giden sahil yolunda, yani Mühürdar Caddesi'nde bir otel inşaatı var, adı Corner Hotel olacakmış. Kim yapıyor? Taşyapı. Hani şu, Recep Tayyip Erdoğan'ın ortağı olduğu iddia edilen inşaat firması. Bu bilgiyi ince bir detay olarak vermek istedim; çünkü o oteli kimin yaptığı zerre kadar umrumda değil.
Asıl mevzuuya gelecek olursak, bu otel 20 katlı olacak, sanırım kaba inşaatı tamamlandı bile. Ve bu civardaki evlerin en yükseğinin 6 katlı olduğu bir yerde semtin çehresinin olumsuz yönde değişmesi anlamına geliyor. Bunca yıldır güzelliğini korumuş olan Kadıköy ve Moda'nın böylesine devasa yapılarla çirkinleştirilmesi gücüme gidiyor açıkçası. Sorun sadece bu da değil: Otelin arkasında kalan apartmanların, eşsiz deniz manzarasından olmaları, hatta bu 20 katlı beton yapının, arkadaki evlerin alacağı güneşi kesmesi ve otel açıldıktan sonra zaten oldukça karışık olan Kadıköy trafiğinin daha da kötü bir hal alacak olması da diğer olumsuz etkenler. Birkaç kişi cebine trilyonları sokacak diye, Moda sakinlerini mağdur edecek olan bu duruma sesimizi çıkarmalıyız. Yapımın durması ve yapının yıkılması için mahkeme halen devam ediyor. "Dev Corner Otel'e Hayır Platformu" bu konuda ciddi çalışmalar yürütmekte, umarız ki iyi sonuç alınır. Çünkü bu yapı, sıranın Moda'ya geldiğini, o dar sokakları ve eski apartmanları ile nostaljik bir çehresi olan Moda'nın, gözü para hırsı bürümüş, doymak bilmez köpeklerin talanına açıldığını göstermekte.
Asıl mevzuuya gelecek olursak, bu otel 20 katlı olacak, sanırım kaba inşaatı tamamlandı bile. Ve bu civardaki evlerin en yükseğinin 6 katlı olduğu bir yerde semtin çehresinin olumsuz yönde değişmesi anlamına geliyor. Bunca yıldır güzelliğini korumuş olan Kadıköy ve Moda'nın böylesine devasa yapılarla çirkinleştirilmesi gücüme gidiyor açıkçası. Sorun sadece bu da değil: Otelin arkasında kalan apartmanların, eşsiz deniz manzarasından olmaları, hatta bu 20 katlı beton yapının, arkadaki evlerin alacağı güneşi kesmesi ve otel açıldıktan sonra zaten oldukça karışık olan Kadıköy trafiğinin daha da kötü bir hal alacak olması da diğer olumsuz etkenler. Birkaç kişi cebine trilyonları sokacak diye, Moda sakinlerini mağdur edecek olan bu duruma sesimizi çıkarmalıyız. Yapımın durması ve yapının yıkılması için mahkeme halen devam ediyor. "Dev Corner Otel'e Hayır Platformu" bu konuda ciddi çalışmalar yürütmekte, umarız ki iyi sonuç alınır. Çünkü bu yapı, sıranın Moda'ya geldiğini, o dar sokakları ve eski apartmanları ile nostaljik bir çehresi olan Moda'nın, gözü para hırsı bürümüş, doymak bilmez köpeklerin talanına açıldığını göstermekte.
Saturday As Usual
Seviyorum cumartesi gecelerini. Herkes sapıtmış yine. D. Howard %73 ile 32 sayı 21 ribaund yaptı - ki iki kategoride de season high bu. Jim O'Brien elindeki her şeyi kullandı biçare; Foster, Rasho, Hibbert, Murphy. Yine de Superman'i durdurabilen çıkmadı aralarından.
Knicks - Warriors maçında savunmalar evlere şenlik olunca herkes kariyer gecesini geçirmiş. C-Magg 32-12. Al 36-12. Chris Duhon'un 22 asisti klüp rekoru ve tüm zamanlarda 21. sırada. Lee 37 sayı 21 ribaund ve 874 pick-and-roll ile kariyer rekorlarını kırmış. NYK'te, 1994'te Patrick Ewing'in 36-21'inden sonra 30+ sayı 20+ ribaund yapan ilk isim Lee. Diğer tarafta Don Nelson, Belinelli'yi ilk kez ilk beşte sahaya çıkarıp 7 dk oynatarak harikalar yarattı. Son olarak New York'un ilk yarıda attığı 82 sayı da sana girsin Don. Neyse, Madison Square Garden'da bir devrede atılan en yüksek sayıymış bu da.
Thunder 14 maçlık mağlubiyet serisine son vermiş. OJ Mayo'dan yine back2back 30+ sayı. Son iki maçtır son çeyreklerde kenarda oturan LeBron, bu sefer son çeyrekte arka arkaya attığı 11 sayıyla koydu çocuğu. Z de bu sene şiir gibi oynuyor. Dün gece Biedrins'e ders vermişti. Bu gece yaptıkları da derslikti; ama Gadruzic veya Malik Allen pek ders alabilecek kapasitede değil.
Knicks - Warriors maçında savunmalar evlere şenlik olunca herkes kariyer gecesini geçirmiş. C-Magg 32-12. Al 36-12. Chris Duhon'un 22 asisti klüp rekoru ve tüm zamanlarda 21. sırada. Lee 37 sayı 21 ribaund ve 874 pick-and-roll ile kariyer rekorlarını kırmış. NYK'te, 1994'te Patrick Ewing'in 36-21'inden sonra 30+ sayı 20+ ribaund yapan ilk isim Lee. Diğer tarafta Don Nelson, Belinelli'yi ilk kez ilk beşte sahaya çıkarıp 7 dk oynatarak harikalar yarattı. Son olarak New York'un ilk yarıda attığı 82 sayı da sana girsin Don. Neyse, Madison Square Garden'da bir devrede atılan en yüksek sayıymış bu da.
Thunder 14 maçlık mağlubiyet serisine son vermiş. OJ Mayo'dan yine back2back 30+ sayı. Son iki maçtır son çeyreklerde kenarda oturan LeBron, bu sefer son çeyrekte arka arkaya attığı 11 sayıyla koydu çocuğu. Z de bu sene şiir gibi oynuyor. Dün gece Biedrins'e ders vermişti. Bu gece yaptıkları da derslikti; ama Gadruzic veya Malik Allen pek ders alabilecek kapasitede değil.
28 Kasım 2008
Mike & Sam
Converse "Weapon" Shoe Commercial, 1987
The Converse Weapon, that's the shoe
That lets Magic do what he was born to do...
Maybe so, but that said all,
They let Isiah play like he's ten feet tall...
For the kind of moves that never fail,
The Weapon's the choice of Kevin McHale...
The same is true for Mark Aguire,
When I wear Weapons I'm on fire...
What can the Weapons do for King?,
Well I can do just about anything...
You already know what they did for me,
(What?) I walked away with the MVP
Making A Beatles Song #3: Aslında Hangimiz Biraz Walrus Değiliz Ki?
John Lennon yapımı, Lennon/McCartney bandrollü bir şarkı daha. I Am The Walrus...
Walrus, deniz aygırı demek. Yani yukarıdaki pozuyla bir Eric Cartman Faith +1 izlenimi vermiş olan yaratıktır walrus. Fakat tabi ki şarkı içindeki anlamı bu değil elbette. Lennon şarkıyı yazarken Lewis Carroll'ın "The Walrus And The Carpenter" şiirinden etkilenmiş. İngiliz edebiyatında Walrus, Heroes takip edenlerin de bilebileceği üzere Villain yani Kötü Adam anlamına gelmektedir.
Şarkıda; I Am The egg man, We are the egg man, I Am The Walrus nakaratı mevcut. Walrus'u anladık da, Egg Man neyin nesi? O da işte Humpty Dumpty'i temsil ediyor. Alice Harikalar Diyarında'yı hatırlayan herkeste gerekli izlenimi bırakacaktır. Bir yandan, çürük yumurta/boş adam gibi bir anlamı da olabilir. Aslına bana mantıklı gelen bu daha çok... Bunun yanı sıra Walrus ve Egg Man'den kasıt kim ki? İsim ver başkan! Bizi zan altında bırakma! diyen olursa açıklamışlar zaten; Walrus - Egg Man
Şarkıda kafada soru işareti bırakacak bir diğer ayrıntı Semolina Pilchard. Semolina, John Lennon'ın çocukken yemekten nefret ettiği bir puding çeşidiyken, Pilchard ise genellikle kedilere yedirilen bir sardalya çeşidiymiş. İkisini birleştirince Puding Sardalyası gibi bir anlam çıkıyor. Tamamen mantıklı bir anlam bütünlüğü yakalamak için sözleri yazarken John Lennon nasıl bir kafa yaşıyorsa onu yaşamak gerek herhalde. Fakat yine de belli bir noktaya kadar; "Semolina Pilchard climbing up the Eiffel Tower" kısmını açıklamış oluyoruz. Semoline Pilchard isim gibi duruyor değil mi? Edebiyat derslerimizin unutulmaz "Hocam yazar burada cansız bir nesneyi alıp kişileştirme yapmış" örneklerinden biri yani. Cem Yılmaz'ın; "İşte karşınızda dansözümüz; Işıııın Kılıcıııı" espirisiyle de bağdaştırılabilir aslında. Neyse ya...
Hemen bu sözden sonra, "Elementary penguin singin' Hare Krishna" kısmı geliyor. Krishna bir Hint tanrısı. Hare Krishna ise bunun müridlerine verilen ad oluyormuş efenim. Elementary Penguin'den kastı da tek bir düşünceye takılıp kalan ve başka hiçbir şeyi kabul etmeyen bir nevi yobaz insanları simgeliyormuş. Ben de öyle düşünmüştüm keza kendisi zaten 1980'de Playboy dergisine yaptığı açıklamada bunu belirtmiş.
Semolina Pilchard, climbing up the Eiffel Tower.
Elementary penguin singing Hare Krishna.
Man, you should have seen them kicking Edgar Allan Poe
I am the eggman, they are the eggmen, I am the walrus
Hepsini birleştirip, Edgar Allan Poe'nun yaşadığı dönemde aşağılanmış, tabiri caizse itin götüne sokulmuş bir adam olup yüzyıl sonra "çok büyük yazar hocam, okumadan huzura eremiyorum" denen yazarlardan biri oluğunu da söyleyince işte size mantıklı ve mükemmel bir final chorus. Geçmiş bu kadar cahil ve acımasız olmak zorunda mı her zaman? Peh...
Kaynaklar;
Wikipedi
Next Stop: Next - Next Stop'ın sunduğu Making A Beatles Song, Yesterday, ile devam edecek...
Walrus, deniz aygırı demek. Yani yukarıdaki pozuyla bir Eric Cartman Faith +1 izlenimi vermiş olan yaratıktır walrus. Fakat tabi ki şarkı içindeki anlamı bu değil elbette. Lennon şarkıyı yazarken Lewis Carroll'ın "The Walrus And The Carpenter" şiirinden etkilenmiş. İngiliz edebiyatında Walrus, Heroes takip edenlerin de bilebileceği üzere Villain yani Kötü Adam anlamına gelmektedir.
Şarkıda; I Am The egg man, We are the egg man, I Am The Walrus nakaratı mevcut. Walrus'u anladık da, Egg Man neyin nesi? O da işte Humpty Dumpty'i temsil ediyor. Alice Harikalar Diyarında'yı hatırlayan herkeste gerekli izlenimi bırakacaktır. Bir yandan, çürük yumurta/boş adam gibi bir anlamı da olabilir. Aslına bana mantıklı gelen bu daha çok... Bunun yanı sıra Walrus ve Egg Man'den kasıt kim ki? İsim ver başkan! Bizi zan altında bırakma! diyen olursa açıklamışlar zaten; Walrus - Egg Man
Şarkıda kafada soru işareti bırakacak bir diğer ayrıntı Semolina Pilchard. Semolina, John Lennon'ın çocukken yemekten nefret ettiği bir puding çeşidiyken, Pilchard ise genellikle kedilere yedirilen bir sardalya çeşidiymiş. İkisini birleştirince Puding Sardalyası gibi bir anlam çıkıyor. Tamamen mantıklı bir anlam bütünlüğü yakalamak için sözleri yazarken John Lennon nasıl bir kafa yaşıyorsa onu yaşamak gerek herhalde. Fakat yine de belli bir noktaya kadar; "Semolina Pilchard climbing up the Eiffel Tower" kısmını açıklamış oluyoruz. Semoline Pilchard isim gibi duruyor değil mi? Edebiyat derslerimizin unutulmaz "Hocam yazar burada cansız bir nesneyi alıp kişileştirme yapmış" örneklerinden biri yani. Cem Yılmaz'ın; "İşte karşınızda dansözümüz; Işıııın Kılıcıııı" espirisiyle de bağdaştırılabilir aslında. Neyse ya...
Hemen bu sözden sonra, "Elementary penguin singin' Hare Krishna" kısmı geliyor. Krishna bir Hint tanrısı. Hare Krishna ise bunun müridlerine verilen ad oluyormuş efenim. Elementary Penguin'den kastı da tek bir düşünceye takılıp kalan ve başka hiçbir şeyi kabul etmeyen bir nevi yobaz insanları simgeliyormuş. Ben de öyle düşünmüştüm keza kendisi zaten 1980'de Playboy dergisine yaptığı açıklamada bunu belirtmiş.
Semolina Pilchard, climbing up the Eiffel Tower.
Elementary penguin singing Hare Krishna.
Man, you should have seen them kicking Edgar Allan Poe
I am the eggman, they are the eggmen, I am the walrus
Hepsini birleştirip, Edgar Allan Poe'nun yaşadığı dönemde aşağılanmış, tabiri caizse itin götüne sokulmuş bir adam olup yüzyıl sonra "çok büyük yazar hocam, okumadan huzura eremiyorum" denen yazarlardan biri oluğunu da söyleyince işte size mantıklı ve mükemmel bir final chorus. Geçmiş bu kadar cahil ve acımasız olmak zorunda mı her zaman? Peh...
Kaynaklar;
Wikipedi
Next Stop: Next - Next Stop'ın sunduğu Making A Beatles Song, Yesterday, ile devam edecek...
27 Kasım 2008
Kelebek Etkisi
Kelebek etkisi, basit bir açıklamayla, senin bir olaya verdiğin tepki/gösterdiğin reaksiyon, dünya'nın öbür ucunda bambaşka bir şeyi etkileyebilir. Edward Lorenz'in örneğinden yola çıkarsak; Amazon Ormanları'ndaki bir kelebeğin kanat çırpışları, Avrupa kıtası üzerinde bir fırtınaya sebebiyet verebilir.
Yani diyor ki herifçioğlu, buradan bir osursam Hazerfen gibi uçarsın Marmara üstünde. Dalga geçiyorum sanılmasın daha dalga geçmeye başlamadım. Elbette kendi içinde hatta belki de, boyutlarını bilmiyorum ama, bilim dünyası içinde ciddi bir geçerliliği vardır fakat matematiksel olarak dayandığı mantık umurumda değil, matematiği hiç sevemedim. Ondan yani, filmi güzeldi aslında. Neyse...
Peki Edward Lorenz hiç fotoğraftaki kelebeğin etkisini görmüş müdür? Sanmıyorum, açıklayayım. İster burada, ister dünya'nın başka bir ucunda; dayadılar mı boğazına "Görelim bakalım neyin varmış ceplerinde?" diyerek işte o zaman altına sıçmayan insan evladı tanımam. Ha o an sıçan adamın boku bilmem nerelerde nelere sebep olur, o beni ilgilendirmez. Edward söylesin, yazarlık daveti attım da kabul etmemiş.
Yani diyor ki herifçioğlu, buradan bir osursam Hazerfen gibi uçarsın Marmara üstünde. Dalga geçiyorum sanılmasın daha dalga geçmeye başlamadım. Elbette kendi içinde hatta belki de, boyutlarını bilmiyorum ama, bilim dünyası içinde ciddi bir geçerliliği vardır fakat matematiksel olarak dayandığı mantık umurumda değil, matematiği hiç sevemedim. Ondan yani, filmi güzeldi aslında. Neyse...
Peki Edward Lorenz hiç fotoğraftaki kelebeğin etkisini görmüş müdür? Sanmıyorum, açıklayayım. İster burada, ister dünya'nın başka bir ucunda; dayadılar mı boğazına "Görelim bakalım neyin varmış ceplerinde?" diyerek işte o zaman altına sıçmayan insan evladı tanımam. Ha o an sıçan adamın boku bilmem nerelerde nelere sebep olur, o beni ilgilendirmez. Edward söylesin, yazarlık daveti attım da kabul etmemiş.
"Siz Takılın Hocam"
Şu bir;
“When the trades went down this afternoon, I said, ‘Look Steph, one of the principals are gone, Jamal Crawford. There’s 30-35 minutes out there, and they’re yours if you want them. Are you ready to go?’ ” D’Antoni said.
According to D’Antoni, Marbury replied that he “wasn’t comfortable with the situation, and he did not want to play. So at that point, I go, ‘O.K., that’s your decision, and that’s fine.’ That’s it.”
Şu da iki;
Marbury refused to dress for the Knicks’ 110-96 loss to the Detroit Pistons in Auburn Hills on Wednesday, two league sources with knowledge of the situation said.
E bilader, siz bu adamı ne boyout edeceğiz ne de oynatacağız diye açıklama yaparsan böyle karşılığını alırsın. 21 Kasım'daki Milwaukee maçında toplam 8 oyuncu olması zorunluluğundan dolayı giyinen ama kenarda oturan Marbury, bu kez giyinmemiş bile. Marbury for MVP...
“When the trades went down this afternoon, I said, ‘Look Steph, one of the principals are gone, Jamal Crawford. There’s 30-35 minutes out there, and they’re yours if you want them. Are you ready to go?’ ” D’Antoni said.
According to D’Antoni, Marbury replied that he “wasn’t comfortable with the situation, and he did not want to play. So at that point, I go, ‘O.K., that’s your decision, and that’s fine.’ That’s it.”
Şu da iki;
Marbury refused to dress for the Knicks’ 110-96 loss to the Detroit Pistons in Auburn Hills on Wednesday, two league sources with knowledge of the situation said.
E bilader, siz bu adamı ne boyout edeceğiz ne de oynatacağız diye açıklama yaparsan böyle karşılığını alırsın. 21 Kasım'daki Milwaukee maçında toplam 8 oyuncu olması zorunluluğundan dolayı giyinen ama kenarda oturan Marbury, bu kez giyinmemiş bile. Marbury for MVP...
Alay Konusu Oldular!
2010 yaz döneminde, 30 takımın peşinden koştuğu LeBron James için Cleveland Cavaliers'tan eksi takım arkadaşları Anderson Varejao ve Mo Williams'ın söyledikleri alay konusu oldu. 2010 yılının Haziran ayında, ESPN magazinin "New York Knicks LeBron James'i almak istiyor, siz ne düşünüyorsunuz?" sorusuna "LeBron'u NAH alırlar!" cevabını veren ikili şu sıralar evlerinden dışarı adım atamıyor. LeBron James ile sezonu şampiyon kapatan Varejao ve Williams, yıldız oyuncunun takımdan ayrılmayacağını düşünseler de, James 2 Temmuz günü Knicks ile 5 yıl, 102 milyon dolarlık kontrata imza atmıştı.
The Plain Dealer, 3 Temmuz 2010
The Plain Dealer, 3 Temmuz 2010
Aşk?
Marge: I knew you'd forget... So my gift to you is a gift for you to give me...
Homer: Oh, It's just what i wanted! Here Marge, this is for you.
Homer: Oh, It's just what i wanted! Here Marge, this is for you.
Fotospor Uyuma!!!
Ricardo Oliveira. Gol makinesi diye alınıp beyaz eşya çıkanlardan... Zaragoza'nın kümeye oynamasında pay sahiplerindendi. Ocakta taliplisi çok. Ruud'un yerini doldurmaya çalışan Real Madrid kapıda olucak. Tok liglerin aç ekibi Man. City istiyormuş Oliveira'yı bir de. O da ayrı işte...
Fotosporla ilgi-alakaya gelince, daha 1-2 hafta öncesinde birinci sayfa manşetinde Oliveira Galatasaray'da, Adnan Polat işi bitirdi, Cevat Hoca ağzından kaçırdı... Hadi onu da geçtik daha sezon başında Oliveira resmen Beşiktaş'ta değil miydi ??? (Yuh)
En çok öz babamı kınıyorum arkadaş. Ganyan eki için aldığını bilsem de böyle saçmalıklara para ödeyen insanlar var bu ülkede yazık ya...
Fotosporla ilgi-alakaya gelince, daha 1-2 hafta öncesinde birinci sayfa manşetinde Oliveira Galatasaray'da, Adnan Polat işi bitirdi, Cevat Hoca ağzından kaçırdı... Hadi onu da geçtik daha sezon başında Oliveira resmen Beşiktaş'ta değil miydi ??? (Yuh)
En çok öz babamı kınıyorum arkadaş. Ganyan eki için aldığını bilsem de böyle saçmalıklara para ödeyen insanlar var bu ülkede yazık ya...
Road To Milano
Got Milk?
Rose'un, Bulls'un geniş guard rotasyonunda arkalarda kalıp harcanabileceği konuşuluyordu draft gecesi. Şu anda 37 dakikayla Chicago'nun sahada en çok kalan ismi. Onun hakkındaki tek endişe alacağı sürelerdi. Del Negro'nun takımı ona emanet etmesiyle yeteneklerini göstermeye başladı Rose. Topu eline her aldığında hissettiriyor kalitesini. Çok iyi bir 'oyun kurucu' olmasına rağmen Bulls'un hücum yapısından dolayı maç başına 5.7 asist yapabiliyor. Gordon, Hughes, Deng gibi birebirde etkili oyuncular hücumun büyük kısmını üstlenince Rose'un oyun kurucu yeteneklerinden yararlanmak da zor oluyor. Diğer tarafta, rakip savunmanın dışarı çıkması ve Rose'a driveları için alan açılması da hücum sisteminin getirisi.
O.J. Mayo da geldiği gibi takımı sırtlayanlardan. Memphis'i Gay'in elinden çalmış gibi. İstediği her an skor üretebiliyor; fakat etrafindekileri pek olumlu etkilediği söylenemez. Topu sürekli elinde isteyen Gay - Mayo ikilisinin bulunduğu bir takımda diğerleri için öne çıkmak çok zor. Tabi M. Gasol, bu kadar zayıf bir pota altı rotasyonunda sivrilmek için topun Gay - Mayo ikilisinin elinden çıkmasını beklemek zorunda kalmadı. Onu Avrupa'da takip edenler için çok büyük bir sürpriz yapmasa da Atlantik'in diğer tarafındakileri şaşırtmaya devam ediyor.
Beasley'nin ise şu ana kadar NBA'e Mayo ve Rose kadar hazır olmadığı belli. Diğerleri gibi takım lideri olamaması da etkiliyor oyununu. Oyunun savunma tarafıyla biraz daha ilgilenir ve Marion da form tutarsa çok daha dominant bir Beasley izleyebiliriz. Beasley beklenen seviyeye çıkmasa da ikinci tur seçimi Mario Chalmers'ın katkısı çok iyi. Rakip guarda yaptığı baskı ve kaptığı toplar Wade - Beasley - Marion üçlüsüyle rakip potada patlayan bir smaçla sonlanacak hızlı hücumlar için anahtar. Bir diğer ikinci tur mucizesi de Kamerun'lu Mbah a Moute oldu. Charlie V'nin sakatlanmasıyla yerleşti ilk beşe. Savunmada yaptıklarıyla takımı ateşliyor her gece. Takımın hücumda ekstra şeyler yapacak bir oyuncuya ihtiyacı yoktu, aranan savaşçı da Moute oldu.
Batı'dan da bir Don Nelson mucizesi iki gecede attığı 62 sayıyla ortaya çıktı. Morrow her gece istikrarlı bir şekilde sokarsa şutlarını senenin en güzel sürprizi olmaya aday.
Biraz kuzeyde, Portland'da, işler biraz daha karışık. Rudy müthiş girdi sezona, enerjisiyle birçok maçı Portland'a getiren adamdı; ama son altı maçtaki sayı ortalaması 6. Draftın en büyük stealı olarak görülen Bayless'in şu ana kadar aldığı toplam süre 36 dakika. Blake veya Sergio takımda kaldığı sürece Bayless de karanlıkta kaybolacak. Geçen sezon ilk sıradan draft edilip tüm sezonu sakat geçiren Oden ise sezon açılışında tekrar sakatlandı. 6 maçlık aradan sonra yaptıkları fena olmasa da hala takıma alışma sürecinde olduğu bariz. Draft edildikten sonra oynadığı maç sayısı 10'u geçmese de yavaş yavaş onun yeteneklerini kullanacak sistemler hazırlanmalı.
Bu sene en çok güvendiğim adamlardan biri Westbrook. Yeni takım, yeni şehir, rezalet formalar, sınırsız kredi. Kevin abisinin yanında rahat rahat pişer. McHale bu draftı da boş geçmedi, bu sefer de Kevin Love kaçtı. Elden değil, yanlış olmasın, anlayan anladı. İkizlerden, Brook son günlerde formda. Robin de şans buldukça güzel sinyaller veriyor. Parker ve Gino'nun yokluğu Spurs'u dibe sürüklese de George Hill için patlama fırsatı oldu. Nitekim iyi de kullandı bu fırsatı. NCAA Finallerinin önemli ismi D. Arthur, McGee ve JJ Hickson gayretli çocuklar, iş yaparlar. Eric Gordon ve Joe Alexander kayıplarda. Zach takası Gordon'un önünü açabilir biraz. Danilo Gallinari'yi sırtı yaktı, New York'u da LeBron sevdası yakacak.
O.J. Mayo da geldiği gibi takımı sırtlayanlardan. Memphis'i Gay'in elinden çalmış gibi. İstediği her an skor üretebiliyor; fakat etrafindekileri pek olumlu etkilediği söylenemez. Topu sürekli elinde isteyen Gay - Mayo ikilisinin bulunduğu bir takımda diğerleri için öne çıkmak çok zor. Tabi M. Gasol, bu kadar zayıf bir pota altı rotasyonunda sivrilmek için topun Gay - Mayo ikilisinin elinden çıkmasını beklemek zorunda kalmadı. Onu Avrupa'da takip edenler için çok büyük bir sürpriz yapmasa da Atlantik'in diğer tarafındakileri şaşırtmaya devam ediyor.
Beasley'nin ise şu ana kadar NBA'e Mayo ve Rose kadar hazır olmadığı belli. Diğerleri gibi takım lideri olamaması da etkiliyor oyununu. Oyunun savunma tarafıyla biraz daha ilgilenir ve Marion da form tutarsa çok daha dominant bir Beasley izleyebiliriz. Beasley beklenen seviyeye çıkmasa da ikinci tur seçimi Mario Chalmers'ın katkısı çok iyi. Rakip guarda yaptığı baskı ve kaptığı toplar Wade - Beasley - Marion üçlüsüyle rakip potada patlayan bir smaçla sonlanacak hızlı hücumlar için anahtar. Bir diğer ikinci tur mucizesi de Kamerun'lu Mbah a Moute oldu. Charlie V'nin sakatlanmasıyla yerleşti ilk beşe. Savunmada yaptıklarıyla takımı ateşliyor her gece. Takımın hücumda ekstra şeyler yapacak bir oyuncuya ihtiyacı yoktu, aranan savaşçı da Moute oldu.
Batı'dan da bir Don Nelson mucizesi iki gecede attığı 62 sayıyla ortaya çıktı. Morrow her gece istikrarlı bir şekilde sokarsa şutlarını senenin en güzel sürprizi olmaya aday.
Biraz kuzeyde, Portland'da, işler biraz daha karışık. Rudy müthiş girdi sezona, enerjisiyle birçok maçı Portland'a getiren adamdı; ama son altı maçtaki sayı ortalaması 6. Draftın en büyük stealı olarak görülen Bayless'in şu ana kadar aldığı toplam süre 36 dakika. Blake veya Sergio takımda kaldığı sürece Bayless de karanlıkta kaybolacak. Geçen sezon ilk sıradan draft edilip tüm sezonu sakat geçiren Oden ise sezon açılışında tekrar sakatlandı. 6 maçlık aradan sonra yaptıkları fena olmasa da hala takıma alışma sürecinde olduğu bariz. Draft edildikten sonra oynadığı maç sayısı 10'u geçmese de yavaş yavaş onun yeteneklerini kullanacak sistemler hazırlanmalı.
Bu sene en çok güvendiğim adamlardan biri Westbrook. Yeni takım, yeni şehir, rezalet formalar, sınırsız kredi. Kevin abisinin yanında rahat rahat pişer. McHale bu draftı da boş geçmedi, bu sefer de Kevin Love kaçtı. Elden değil, yanlış olmasın, anlayan anladı. İkizlerden, Brook son günlerde formda. Robin de şans buldukça güzel sinyaller veriyor. Parker ve Gino'nun yokluğu Spurs'u dibe sürüklese de George Hill için patlama fırsatı oldu. Nitekim iyi de kullandı bu fırsatı. NCAA Finallerinin önemli ismi D. Arthur, McGee ve JJ Hickson gayretli çocuklar, iş yaparlar. Eric Gordon ve Joe Alexander kayıplarda. Zach takası Gordon'un önünü açabilir biraz. Danilo Gallinari'yi sırtı yaktı, New York'u da LeBron sevdası yakacak.
26 Kasım 2008
And, 2 Years Later...
LEBRON JAMES: "ÇOCUKKEN DE KNICKS'LİYDİM"
New York Knicks'in flaş transferi LeBron James, “Knicks'e para için gelmedim” dedi.
Knicks taraftar internet sitesi “www.gardengrasp.com”un radyosuna açıklamalar yapan James'in, taraftarlardan gelen sorulara verdiği yanıtlar, internet sitesinde ses dosyası olarak yayınlandı.
Medyayla yaşadığı sorunlarla ilgili soruyu yanıtlayan James, “Amerikan medyasının gösterdiği gibi bir James yok ortada. Para için Knicks'e gelmiş, bütün her şeyi geride bırakıp gelmiş bir James yok. Cavs'de ne kadar para kazanıyorsam, Knicks'de de aynı parayı kazanıyorum. Ben Knicks'e para için gelmedim. Kendi hedeflerim için geldim. Cleveland'dan ayrılma dönemimde en samimi yaklaşımı gösteren takım olduğu için, kulübün başında Donnie Walsh olduğu için, ailem New York Knicks taraftarı olduğu için buraya geldim” diye konuştu.
Medyayla hiçbir zaman iyi ilişki içinde olmadığını anlatan Knicks'in yıldız oyuncusu, özellikle bu dönemde medyayla iyi ilişki içinde olmak için ödün vermek gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti: “Oynadığım takımlar benim üzerimden yıpratılmaya çalışıldı. Milli takım başta olmak üzere... Şu anda Knicks ile alakalı sıkıntı olabilir. Oynadığım takımın başarısı için her şeyi yapmaya hazırım. Sevdiğim insanlar da var basında. Sevmediğim insanlarla bile olsa oturup konuşmaya hazırım. Onlar işi çıkılmaz noktalara sürüklemeye başladılar. Kendi kulübümün taraftarına karşı bile beni hedef göstermeye çalıştılar. Taraftarımla sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum, ama medya ile yine bu tartışmalar sıkıntılarımız olacaktır. Her türlü mücadeleye hazırım. Milli takım ve Knicks büyük kitlelere hitap ediyor, milli takım ve Knicks'in menfaati söz konusu olunca her türlü mücadeleye, kavgaya, gürültüye bile hazırım.”
“KNICKS’Lİ BİR ÇOCUKTUM”
James, ailesi Knicks’li olduğu için çocukluğunda kendisinin de Knicks’li olduğunu bildirdi. Knicks’li biri olarak, mavi-turunculu ekibe transfer olmaktan mutluluk duyduğunu belirten James özetle şu ifadeleri kullandı:
“Cavaliers'a büyük hizmetler verdiğimi düşünüyorum. Çocukluğumda Knicks’liydim. Kader beni 2003 draft’ında Cleveland’a taşıdı. Daha sonra ilk beşe yerleştim ve çok güzel günler yaşadım. Bu demek değil ki Knicks’te güzel günler yaşamayacağım. Knicks’li bir genç olarak Knicks'e gelmiş olmaktan çok mutluyum. Çocukluğumda, ailem Knicks’li olduğu için Knicks’liydim. 18 yaşımda transfer oldum. Cleveland'da inkar edilemez güzel duygular yaşadım. Oynadığımız takımlarla özdeşleşiyoruz biz, ama profesyonel basketbolcu olduğumuzdan dolayı şu an benim için esas olan Knicks'in başarısı. O dönemde de esas olan Cavaliers'ın başarısıydı. Knicks’liydim, bu bir gerçek. Beni yakından tanıyan insanlar bilirler. Kimseye cici çocuk görünmek için de söylemiyorum bunu. Öyle bir kaygım yok.”
“İNŞALLAH CAVALIERS'A 50 SAYI ATARIM”
Cavaliers'a sayı atınca sevincinin nasıl olacağı sorulan James, “Her takıma attığım sayı sevinci gibi olacak. Çok aşırı ve fazla olmayacak. İnşallah 50 de atarım 60 da Cavs’e” yanıtını verdi.
Cleveland Cavaliers’da forma giyerken Knicks şortuyla antrenmana gidip gitmediği sorulan James, “Öyle bir şey olmadı. Öyle bir şey olması zaten söz konusu olamazdı, ama St. Vincent - St. Mary Lisesi’nde oynarken Knicks formasıyla gitmişimdir.”
"KAPTANLIK KONUSU”
James, bir taraftarın “Kaptanlık ideali var mı?” sorusuna, “İnşallah, layık görürlerse seve seve, ama ben Knicks'de başarılı olmayı çok istiyorum. Kaptanlık layık görüldüğü sürece elimden geleni yaparım” yanıtını verdi.
“BASKETBOLU BIRAKTIKTAN SONRA BU PİYASANIN İÇİNDE OLMAK İSTEMİYORUM”
LeBron James, bir soru üzerine de basketbolu bıraktıktan sonra, basketbol piyasasının içinde olmak istemediğini söyledi. Basketbolu Knicks'de bırakmak istediğini anlatan yıldız basketbolcu, “Kendimi ne kadar güçlü hissedersem, o kadar devam edeceğim. Bu erken yaşlarda da olabilir, geç yaşlarda da. Basketbolun içinde açıkçası kalmak istemiyorum. Bu piyasayı, bu ortamı çok sevmiyorum. İyi bir aile babası olmak, bir ticaret adamı olmak belki... Belki Knicks Organizasyonu ile özdeşleşirsem kulübün bir bölümünde çalışmak olabilir. Aktif bir teknik adam veya yorumcu olarak medyanın içinde olmak istemiyorum” şeklinde konuştu.
AGRESİF BASKETBOLCU
Milli maçlardaki agresif oyununun nedeni sorulan James, “Parke üzerinde hep agresifimdir. Agresif olmadığım maç, sönük olduğum maçtır. Bu benim tarzım zaten, ama takımıma zarar vermeden... Basına yönelik kol hareketini hata olarak kabul edip özür dilemiştim. Biz yine onların içindeki düzgün insanlardan dolayı özür dilemiştik. İspanya maçında yapmadığım kavgadan ceza aldım. Milli maçta otobüste Kobe ile tartışmamız oldu, medya kavgaya çevirdi. Yine devam ettiler senaryo yazmaya. Ben kendimi iyi biliyorum. Beni tanıyanlar da iyi biliyor” şeklinde konuştu.
Cavs’lilerle olan diyaloglarıyla ilgili bir anısını anlatan James, önceki gün gittiği kuaförde Cavaliers’lı bir bayanın, “Hesabımı LeBron ödesin, ona çok kırgınım” dediğini belirterek, “İnsanlar böyle şakalar yapabiliyor. Biz de ödedik zaten, sözünü yerde bırakmadık hanımefendinin” dedi.
NY Times, 2 Temmuz 2010
New York Knicks'in flaş transferi LeBron James, “Knicks'e para için gelmedim” dedi.
Knicks taraftar internet sitesi “www.gardengrasp.com”un radyosuna açıklamalar yapan James'in, taraftarlardan gelen sorulara verdiği yanıtlar, internet sitesinde ses dosyası olarak yayınlandı.
Medyayla yaşadığı sorunlarla ilgili soruyu yanıtlayan James, “Amerikan medyasının gösterdiği gibi bir James yok ortada. Para için Knicks'e gelmiş, bütün her şeyi geride bırakıp gelmiş bir James yok. Cavs'de ne kadar para kazanıyorsam, Knicks'de de aynı parayı kazanıyorum. Ben Knicks'e para için gelmedim. Kendi hedeflerim için geldim. Cleveland'dan ayrılma dönemimde en samimi yaklaşımı gösteren takım olduğu için, kulübün başında Donnie Walsh olduğu için, ailem New York Knicks taraftarı olduğu için buraya geldim” diye konuştu.
Medyayla hiçbir zaman iyi ilişki içinde olmadığını anlatan Knicks'in yıldız oyuncusu, özellikle bu dönemde medyayla iyi ilişki içinde olmak için ödün vermek gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti: “Oynadığım takımlar benim üzerimden yıpratılmaya çalışıldı. Milli takım başta olmak üzere... Şu anda Knicks ile alakalı sıkıntı olabilir. Oynadığım takımın başarısı için her şeyi yapmaya hazırım. Sevdiğim insanlar da var basında. Sevmediğim insanlarla bile olsa oturup konuşmaya hazırım. Onlar işi çıkılmaz noktalara sürüklemeye başladılar. Kendi kulübümün taraftarına karşı bile beni hedef göstermeye çalıştılar. Taraftarımla sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum, ama medya ile yine bu tartışmalar sıkıntılarımız olacaktır. Her türlü mücadeleye hazırım. Milli takım ve Knicks büyük kitlelere hitap ediyor, milli takım ve Knicks'in menfaati söz konusu olunca her türlü mücadeleye, kavgaya, gürültüye bile hazırım.”
“KNICKS’Lİ BİR ÇOCUKTUM”
James, ailesi Knicks’li olduğu için çocukluğunda kendisinin de Knicks’li olduğunu bildirdi. Knicks’li biri olarak, mavi-turunculu ekibe transfer olmaktan mutluluk duyduğunu belirten James özetle şu ifadeleri kullandı:
“Cavaliers'a büyük hizmetler verdiğimi düşünüyorum. Çocukluğumda Knicks’liydim. Kader beni 2003 draft’ında Cleveland’a taşıdı. Daha sonra ilk beşe yerleştim ve çok güzel günler yaşadım. Bu demek değil ki Knicks’te güzel günler yaşamayacağım. Knicks’li bir genç olarak Knicks'e gelmiş olmaktan çok mutluyum. Çocukluğumda, ailem Knicks’li olduğu için Knicks’liydim. 18 yaşımda transfer oldum. Cleveland'da inkar edilemez güzel duygular yaşadım. Oynadığımız takımlarla özdeşleşiyoruz biz, ama profesyonel basketbolcu olduğumuzdan dolayı şu an benim için esas olan Knicks'in başarısı. O dönemde de esas olan Cavaliers'ın başarısıydı. Knicks’liydim, bu bir gerçek. Beni yakından tanıyan insanlar bilirler. Kimseye cici çocuk görünmek için de söylemiyorum bunu. Öyle bir kaygım yok.”
“İNŞALLAH CAVALIERS'A 50 SAYI ATARIM”
Cavaliers'a sayı atınca sevincinin nasıl olacağı sorulan James, “Her takıma attığım sayı sevinci gibi olacak. Çok aşırı ve fazla olmayacak. İnşallah 50 de atarım 60 da Cavs’e” yanıtını verdi.
Cleveland Cavaliers’da forma giyerken Knicks şortuyla antrenmana gidip gitmediği sorulan James, “Öyle bir şey olmadı. Öyle bir şey olması zaten söz konusu olamazdı, ama St. Vincent - St. Mary Lisesi’nde oynarken Knicks formasıyla gitmişimdir.”
"KAPTANLIK KONUSU”
James, bir taraftarın “Kaptanlık ideali var mı?” sorusuna, “İnşallah, layık görürlerse seve seve, ama ben Knicks'de başarılı olmayı çok istiyorum. Kaptanlık layık görüldüğü sürece elimden geleni yaparım” yanıtını verdi.
“BASKETBOLU BIRAKTIKTAN SONRA BU PİYASANIN İÇİNDE OLMAK İSTEMİYORUM”
LeBron James, bir soru üzerine de basketbolu bıraktıktan sonra, basketbol piyasasının içinde olmak istemediğini söyledi. Basketbolu Knicks'de bırakmak istediğini anlatan yıldız basketbolcu, “Kendimi ne kadar güçlü hissedersem, o kadar devam edeceğim. Bu erken yaşlarda da olabilir, geç yaşlarda da. Basketbolun içinde açıkçası kalmak istemiyorum. Bu piyasayı, bu ortamı çok sevmiyorum. İyi bir aile babası olmak, bir ticaret adamı olmak belki... Belki Knicks Organizasyonu ile özdeşleşirsem kulübün bir bölümünde çalışmak olabilir. Aktif bir teknik adam veya yorumcu olarak medyanın içinde olmak istemiyorum” şeklinde konuştu.
AGRESİF BASKETBOLCU
Milli maçlardaki agresif oyununun nedeni sorulan James, “Parke üzerinde hep agresifimdir. Agresif olmadığım maç, sönük olduğum maçtır. Bu benim tarzım zaten, ama takımıma zarar vermeden... Basına yönelik kol hareketini hata olarak kabul edip özür dilemiştim. Biz yine onların içindeki düzgün insanlardan dolayı özür dilemiştik. İspanya maçında yapmadığım kavgadan ceza aldım. Milli maçta otobüste Kobe ile tartışmamız oldu, medya kavgaya çevirdi. Yine devam ettiler senaryo yazmaya. Ben kendimi iyi biliyorum. Beni tanıyanlar da iyi biliyor” şeklinde konuştu.
Cavs’lilerle olan diyaloglarıyla ilgili bir anısını anlatan James, önceki gün gittiği kuaförde Cavaliers’lı bir bayanın, “Hesabımı LeBron ödesin, ona çok kırgınım” dediğini belirterek, “İnsanlar böyle şakalar yapabiliyor. Biz de ödedik zaten, sözünü yerde bırakmadık hanımefendinin” dedi.
NY Times, 2 Temmuz 2010
Gülsem mi Ağlasam mı Bilemedim be Adam...
Kadınlar ve Erkekler, soğuk savaş dönemlerindeki Rusya ve Amerika gibidir.
Soğuk, sert ve cezbedicidir kadınlar, Rusya gibi. Tehditkârdırlar da bir yandan. Sünepe ve aptaldır erkekler, sadece dışarıdan sempatik görünürler. Çıkarları için her yola gelir, hiçbir fedakârlıktan çekinmezler, Amerika gibi.
Kadın ve erkeğin sürekli didişmesi kafanı karıştırmasın hiçbir zaman evlat. Ruslar hep laf koyardı da, Amerika'da Nükleer Başlık vardı...
T. "Daddy" McGiven
Ballack paşa, sıçtı taşa. Taş yarıldı baştan başa...
Alman panzeri Ballack'ın The Sun'a verdiği küçük demeçlerden bir demet sunmak istiyorum.
İşte o demeçlerin ana temasını oluşturan nacizane görüşü Ballack'ın:
"It's always the big four that everyone speaks about, but I think it's still about Chelsea and Man United."
Büyük lokma ye büyük söz konuşma demişler. Bir zamanlar Bayer Leverkusen'de, Bayern Munih'de top koştururken hepimiz için Alman futbol ekolü sıfatıyla bir kahramandın sen. Şimdi ne oldu da böyle toplama takımlarda bir tarafların kalktı, neden sildin zihinlerimizdeki o profilini. Bu kadar sıçmanla bitse yine kafi, şimdi sıvama safhasına geçişini irdeleyelim.
"Liverpool are very good at this moment but for me they are always a club for the Champions League, partly because they can put all their focus on one or two matches."
Ya abicim, Liverpool değil mi sizin 80 küsürlük evinizde yenilmezlik rekorunuzu stoplayan. Hadi onu geçtim, Liverpool ile puanlarınız aynı. Neye göre kıyaslama yaptın anlamadım. Gerrard'ı mı kıskandın, naptın? Senelerdir ligte hiç bu kadar iyi olmayan Liverpool'un şampiyonluğa oynaması için illa 14 maçta 42 puan mı toplaması gerekir. Hiç yakışmadı bu alçaltma.
"Arsenal are already behind which makes it very difficult for them."
Arsenal biraz geride kalmışsa nolmuş yani. Hull City'de ilk haftalarda ligin zirvesindeyken herkes gibi sen de demiyor muydun "ulan ne oluyor, 3500 nüfuslu kasaba takımı almış başını gidiyor, boku seyrek olur inşallah" diye? Takım içinde yaşananları biliyoruz ama o takım toparlanıp gelir arkalardan. Daha ligin yarısına gelinmedi ki bu lig Turkcell Süper Ligi değil bilirsin Ballack. Arsene Wenger adamın aklını alır anlayamazsın. Bu arada şu an farkettim ki haftasonu Stamford Bridge'de Arsenal konuk oluyormuş mavilere. Demek ki Arsenal'e şahlanması bu yüzdenmiş Ballack'ın. Bütün dualarım Arsene Wenger ve Cesc Fabregas ile birlikte.
Evet Ballack bana göre öbek öbek sıçtı, sonra sıvadı ve finali yapıyor:
"But when you look at results and squads over the past couple of seasons as a whole, I think us and Man U are just a little bit stronger."
I think falan tamam ama sen topçusun bu ligde be adam, böyle futursuzca konuşma. Yoksa sıkıldın Chelsea'den, Manu'dan teklif mi istiyorsun. Çok beklersin ama. Sir Alex Ferguson senle değil bak kimlerle ilgileniyor:
"Together with Moa and Moa's agent, we have decided to decline Manchester United's wish for Moa to join on a week-long try out," confirmed Valerenga director Pal Breen."
Pazar akşamı saat 18:00'da Chelsea-Arsenal maçı. Açık konuşayım, gönlüm Arsene Wenger'den yana. İşte Premier Lig bu...
İşte o demeçlerin ana temasını oluşturan nacizane görüşü Ballack'ın:
"It's always the big four that everyone speaks about, but I think it's still about Chelsea and Man United."
Büyük lokma ye büyük söz konuşma demişler. Bir zamanlar Bayer Leverkusen'de, Bayern Munih'de top koştururken hepimiz için Alman futbol ekolü sıfatıyla bir kahramandın sen. Şimdi ne oldu da böyle toplama takımlarda bir tarafların kalktı, neden sildin zihinlerimizdeki o profilini. Bu kadar sıçmanla bitse yine kafi, şimdi sıvama safhasına geçişini irdeleyelim.
"Liverpool are very good at this moment but for me they are always a club for the Champions League, partly because they can put all their focus on one or two matches."
Ya abicim, Liverpool değil mi sizin 80 küsürlük evinizde yenilmezlik rekorunuzu stoplayan. Hadi onu geçtim, Liverpool ile puanlarınız aynı. Neye göre kıyaslama yaptın anlamadım. Gerrard'ı mı kıskandın, naptın? Senelerdir ligte hiç bu kadar iyi olmayan Liverpool'un şampiyonluğa oynaması için illa 14 maçta 42 puan mı toplaması gerekir. Hiç yakışmadı bu alçaltma.
"Arsenal are already behind which makes it very difficult for them."
Arsenal biraz geride kalmışsa nolmuş yani. Hull City'de ilk haftalarda ligin zirvesindeyken herkes gibi sen de demiyor muydun "ulan ne oluyor, 3500 nüfuslu kasaba takımı almış başını gidiyor, boku seyrek olur inşallah" diye? Takım içinde yaşananları biliyoruz ama o takım toparlanıp gelir arkalardan. Daha ligin yarısına gelinmedi ki bu lig Turkcell Süper Ligi değil bilirsin Ballack. Arsene Wenger adamın aklını alır anlayamazsın. Bu arada şu an farkettim ki haftasonu Stamford Bridge'de Arsenal konuk oluyormuş mavilere. Demek ki Arsenal'e şahlanması bu yüzdenmiş Ballack'ın. Bütün dualarım Arsene Wenger ve Cesc Fabregas ile birlikte.
Evet Ballack bana göre öbek öbek sıçtı, sonra sıvadı ve finali yapıyor:
"But when you look at results and squads over the past couple of seasons as a whole, I think us and Man U are just a little bit stronger."
I think falan tamam ama sen topçusun bu ligde be adam, böyle futursuzca konuşma. Yoksa sıkıldın Chelsea'den, Manu'dan teklif mi istiyorsun. Çok beklersin ama. Sir Alex Ferguson senle değil bak kimlerle ilgileniyor:
"Together with Moa and Moa's agent, we have decided to decline Manchester United's wish for Moa to join on a week-long try out," confirmed Valerenga director Pal Breen."
Pazar akşamı saat 18:00'da Chelsea-Arsenal maçı. Açık konuşayım, gönlüm Arsene Wenger'den yana. İşte Premier Lig bu...
Hangi Bira?
Şıkları biraz az tuttuk, fıçısıyla, golduyla, darkıyla falanıyla filanıyla eklemek zor geldi, direk marka verdik. Reklam da yaparız gerekirse. 3-5 gün dursun anket sonra yenileri de gelecek... Bay McGiven'a teşekkürler...
25 Kasım 2008
Şef'in Listesi: Infected Mushroom
Geçen sene biri önermişti, önerilere pek kulak asan biri değilim. Kendim keşfetmeyi severim, ben bulmuş olayım. CM'de de öyleydi mesela, biri adam önermesin spoiler vermesin kardeşim! Ben bulurum zaten o adamı, sen söyledikten sonra hile yapmaktan bir farkı yok ki. Ha ama ben söylerim o ayrı. Herkes benim gibi olacak değil, kaale alan da vardır elbet onlar için söylerim şarkılarımı. La la fa fi zi zo. Neyse...
Infected Mushroom da sitesinde "Bize nasıl ulaştınız?" anketi açsa "Arkadaş Vasıtasıyla" seçeneğini işaretleyeceğim gruplardan biri.
Infected Mushroom genel havasıyla Trance tarzında diyebiliriz rahat rahat. İsrail'li Eren Eizen ve Amit Duvdevani tarafından 1996'da kurulmuş bir grup Infected Mushroom. Aslında bilmiyorum, trance ya da benzeri müzikler pek cezbetmediğinden grup mu demek doğru yoksa başka bir hitap şekli mi var bilmiyorum da öyle bir şeyler işte. (Oh be, amma sardı boka he!)
İlk keşfettiğim şarkıları Bust A Move oldu. Geçen yılbaşında tekilaların ardından açıp garip garip triplere girmiştik, eğlenceliydi. Sarhoş kafayla ya da başka herhangi bir kafayla daha etkili bir grup olduğunu söylemem gerek.
Sonra Birol, grubumuzun gitaristi, "Oğlum size hayvani bir şarkı dinleteceğim, götünüz düşecek" diyerek aynı grubun "Heavyweight" adlı şarkısını dinletti, inanılmaz bir şarkı. Dediğim gibi tavsiyelere pek açık biri değilim ama müzik zevkimin inanılmaz uyduğu (Last Fm kriterlerine göre değil) arkadaşlarım var, onları dikkate alabiliyorum.
Şef'in Listesi bu hafta bu gruba ayrılmış durumda. İyi dinlemeler diliyorum.
Infected Mushroom da sitesinde "Bize nasıl ulaştınız?" anketi açsa "Arkadaş Vasıtasıyla" seçeneğini işaretleyeceğim gruplardan biri.
Infected Mushroom genel havasıyla Trance tarzında diyebiliriz rahat rahat. İsrail'li Eren Eizen ve Amit Duvdevani tarafından 1996'da kurulmuş bir grup Infected Mushroom. Aslında bilmiyorum, trance ya da benzeri müzikler pek cezbetmediğinden grup mu demek doğru yoksa başka bir hitap şekli mi var bilmiyorum da öyle bir şeyler işte. (Oh be, amma sardı boka he!)
İlk keşfettiğim şarkıları Bust A Move oldu. Geçen yılbaşında tekilaların ardından açıp garip garip triplere girmiştik, eğlenceliydi. Sarhoş kafayla ya da başka herhangi bir kafayla daha etkili bir grup olduğunu söylemem gerek.
Sonra Birol, grubumuzun gitaristi, "Oğlum size hayvani bir şarkı dinleteceğim, götünüz düşecek" diyerek aynı grubun "Heavyweight" adlı şarkısını dinletti, inanılmaz bir şarkı. Dediğim gibi tavsiyelere pek açık biri değilim ama müzik zevkimin inanılmaz uyduğu (Last Fm kriterlerine göre değil) arkadaşlarım var, onları dikkate alabiliyorum.
Şef'in Listesi bu hafta bu gruba ayrılmış durumda. İyi dinlemeler diliyorum.
24 Kasım 2008
Leah Lynn Gabriela Fortune
Nöbetçi Antrenör Aranıyor
Kötü başlangıçlar sonrası Anadolu ekiplerindeki teknik direktör kıyımı devam ediyor. Thunder'ın PJ Carlesimo'nun görevine son vermesinden sonra ligde henüz sadece 1 galibiyet almış olan Wizards da Eddie Jordan'a kapıyı gösterdi. Jordan'ın yerine, Anadolu kulüplerinin vazgeçilmez tercihi Nenad Bijedic'in göreve getirilmesi bekleniyor.
-Anadolu Ajansı
-Anadolu Ajansı
Saç Malanmaz, Taranır...
Sırma gibi upuzun saçlarım, upuzun favorilerim vardı ben gençken. (Bu noktada gözlerini havaya dikiyor. Scrubs'ta hayale dalan bir JD.'yi andırıyor adeta) Nasıl da özenle bakardım, teline zarar gelemezdi. Ya şimdi görüyor musun? Nasıl da kel kaldık, nasıl da koyuyor adama...
Eğer öldüğümde Tanrı benden yaşadığım sürece hayata dair çıkarmış olduğum bir anlamı sorarsa; "Hayat, 50'den sonra geçmişe dönüp -Saçlarım varken ne kadar yakışıklıydım ben be peeeh- diyebilmekti Tanrım" derim.
T. "Daddy" McGiven
23 Kasım 2008
KG for Football
Football fanatic Kevin Garnett has built a full-sized pitch in his back garden to keep fit during summer.
Garnett, whose Celtics have made a strong start to their NBA title defence by winning four of their first five games, said: “I don’t have a striker’s skills. I want the liberty of not only passing the ball but shooting, or at least trying to be a striker.”
Garnett admits he has a long way to catch up fellow Boston star and Tottenham nut Steve Nash. He said: “Steve knows how to bend the ball and all that type of stuff."
Adam can sıkıntısından arka bahçeye futbol sahası yaptırıyor yav. Yakında Fener'e santrafor diye gelir Semih'le iyi ikilide olurlar hatta :))
Prism Tank
Command & Conquer oynayanlar hemen hatırlayacaklardır Prism Tankları. Hani şu 10-15 tane birden yaptığında rakibin anasını ağlatan lazerli tanklar yok muydu? Onlar işte...
Bak ne diyeceğim, gerçek olmuş onlar. Northrop Grumann adlı şirket, California'daki tesislerinde ordulara satmak için lazer silahlarını üretmiş ve talep bekliyormuş.
Elektrik üretildiği sürece sınırsız cephane ile gayet etkili, bavul büyüklüğünde ve Firestrike adlı bu silah 30 sn. içerisinde kullanıma hazır hâle gelecek kadar da pratikmiş. Şimdilik uçaklarda ve tanklarda kullanılabilen bu silah hakkında NG yöneticileri; "Rahat olun. Yakında mutfağınıza kadar girer" deseler yeriymiş aslında.
Silahsızlanalım, hiç olmadı asgariye inelim diyoruz ama olmuyor. Bunca bilgisayar oyunu, bunca bilim-kurgu filmiyle önce insanlara sevdirilen, fanatiklik yaratılan bu ölüm aletleri piyasaya sürüldüğünde sanki Dünya'yı daha güzel bir yer yapacakmış gibi gösteriliyor ve kimsenin de gıkı çıkmıyor.
Bak ne diyeceğim, gerçek olmuş onlar. Northrop Grumann adlı şirket, California'daki tesislerinde ordulara satmak için lazer silahlarını üretmiş ve talep bekliyormuş.
Elektrik üretildiği sürece sınırsız cephane ile gayet etkili, bavul büyüklüğünde ve Firestrike adlı bu silah 30 sn. içerisinde kullanıma hazır hâle gelecek kadar da pratikmiş. Şimdilik uçaklarda ve tanklarda kullanılabilen bu silah hakkında NG yöneticileri; "Rahat olun. Yakında mutfağınıza kadar girer" deseler yeriymiş aslında.
Silahsızlanalım, hiç olmadı asgariye inelim diyoruz ama olmuyor. Bunca bilgisayar oyunu, bunca bilim-kurgu filmiyle önce insanlara sevdirilen, fanatiklik yaratılan bu ölüm aletleri piyasaya sürüldüğünde sanki Dünya'yı daha güzel bir yer yapacakmış gibi gösteriliyor ve kimsenin de gıkı çıkmıyor.
Making A Beatles Song #2: Julian ile Lucy
Across The Universe, Beatles şarkılarının içindeki hikayelerden yola çıkarak yaratılmış harika bir senaryonun eseri olan bir filmdi fakat gel gör ki şarkıların bazılarının da kendi hikayeleri ve yazarına nasıl bir ilham ile mâlum olduklarının hikayeleri var.
Bir önceki yazımda, Being for The Benefit of Mr. Kite şarkısından bahsetmiş ve next stop diyerek bu yazıyı hedef göstermiş, taraftarlara yem olarak atmıştım. Bakalım o hâlde, neymiş?
Şarkının yazarı aslında John Lennon'dan öte Julian Lennon. Julian Lennon da kim ulan? diyecekler olabilir. Kendisi, John'un ilk eşi Cynthia'dan olan oğludur.
Julian; 3 yaşında bir velet iken daha, Lucy adında bir sınıf arkadaşına abayı yakıp onun için bir resim çizmiş ve bunu babasına göstermiştir. 3 yaşındaki bir velet, John Lennon'ın oğlu... Ben olsam babam beni stüdyoya götürdüğünde Paul'e, George'a, Ringo'ya ve Brian'a pipimi gösterirdim lan! Herif aşık oluyor, resmediyor. Resmin adını Lucy — in the sky with diamonds koyuyor ve doğal olarak babasını öyle bir etkiliyor ki adam da oturup şarkı yazıyor.
Vay anasını, değil mi? Bir de buradan yakalım;
Bir diğer iddia ise Lennon'ın bu şarkıyı LSD adlı uyuşturucuyu kullandıktan sonra kafası güzelken yazdığıdır. LSD'nin nasıl bir uyuşturucu olduğunu, buradan - bir de buradan, öğrenmek mümkün.
İlk seferde düşününce saçma gelse de paranın mna koymuş hippi yapısı itibariyle Lennon'ın bunu içme ihtimali de var. LSD'nin Lucy, Sky ve Diamonds'ın da baş harfleri olduğunu düşünür ve Lennon şarkı sözlerinin esin kaynaklarına da bir göz gezdirecek olursak hep böyle küçük ayrıntılardan etkilendiğini ve bunun da doğru olma ihtimalinin de olduğunu görebiliriz.
Her ne olursa olsun hikayesi, güzel şarkıdır. Bir çok yapıta da ilham vermiştir. Bu ırmaklardan başlıcaları;
Bkz: I Am Sam - Bkz: Lucy Diamond Dawson
Bkz: Across The Universe - Bkz: Lucy
Kaynaklar;
Wikipedia
Ekşisözlük
IMDB
Next Stop: I Am The Walrus
Vay anasını, değil mi? Bir de buradan yakalım;
Bir diğer iddia ise Lennon'ın bu şarkıyı LSD adlı uyuşturucuyu kullandıktan sonra kafası güzelken yazdığıdır. LSD'nin nasıl bir uyuşturucu olduğunu, buradan - bir de buradan, öğrenmek mümkün.
İlk seferde düşününce saçma gelse de paranın mna koymuş hippi yapısı itibariyle Lennon'ın bunu içme ihtimali de var. LSD'nin Lucy, Sky ve Diamonds'ın da baş harfleri olduğunu düşünür ve Lennon şarkı sözlerinin esin kaynaklarına da bir göz gezdirecek olursak hep böyle küçük ayrıntılardan etkilendiğini ve bunun da doğru olma ihtimalinin de olduğunu görebiliriz.
Her ne olursa olsun hikayesi, güzel şarkıdır. Bir çok yapıta da ilham vermiştir. Bu ırmaklardan başlıcaları;
Bkz: I Am Sam - Bkz: Lucy Diamond Dawson
Bkz: Across The Universe - Bkz: Lucy
Kaynaklar;
Wikipedia
Ekşisözlük
IMDB
Next Stop: I Am The Walrus
22 Kasım 2008
Road to LeBron, Road to 2010
Knicks yönetimine Donnie Walsh geldiğinden beri yapılan plan buydu; ne yap, ne et 2010'da LeBron'un al! Aslında mantıksız bir plan değil, çünkü bu ligde etrafını tamamlaması en kolay adam o. Ligi gelecek sezonlarda domine edecek isimlere bakalım örneğin; gidip Amare Stoudamire, Chris Bosh veya Dwight Howard'ı alsanız, onları oynatacak guard, rakiplerin içeriye gömülmesini engelleyecek şutör lazım. Wade, Paul veya Deron'u alsanız, onların oynatabileceği oyuncular, en azından bir skorer uzun lazım. Duncan, Garnett ve Kobe'yi zaten bu saatten sonra almazsınız ama onların da tek başlarına yeterli olmadıklarını örnekleriyle gördük, görüyoruz. Ancak LeBron öyle değil. Etrafındaki isimlerin hiç biri yukarıda örneklediğimiz isimlerin etrafındakilerle boy ölçüşecek durumda değilken bile Cavs bir şampiyonluk adayı, hatta ligin şu anki görüntüsüyle en önemli 3-4 adaydan biri olmayı başarabiliyorsa bunun tek sebebi LeBron. Yılların GM'i Walsh'un bunu görmesi de zor olmadı haliyle. Yıllardır kabarık payroll'ü takımın en çok konuşulan yönü olan, az buçuk basketbol oynayabilen herkese bol sıfırlı kontratlar vermekten kaçınmayan ve daha da ilginci bu kadar müsrifliğe rağmen halen ligin en çok kar eden takımları arasında olan Knicks, 2010 için cap boşluğu yaratmak için son yıllarda ilk defa verdiği-aldığı kontratlara dikkat etmeye başladı. İşte bu mantık bizi dün geceye ve belki de Batı konferansında bazı dengeleri sarsabilecek iki takasa götürüyor.
Bilindiği gibi NBA'de bazı takaslar vardır, transfer piyasasına domino etkisi yapar. İşte Iverson takası da bence bu tarz bir takastı. Play-off'a girip giremeyeceği belli olmayan Denver'ın takastan sonra daha iyi bir görüntü içerisine girip Batı'da 2. sıraya kadar çıkmasıyla(dün gece Lakers'a yenilip yerlerini kaybettiler) sezon başında play-off'un son sırası için Denver'la çekişeceği düşünülen Golden State ve Baron Davis'i alarak yine bir play-off takımı olmayı amaçlarken Brand'in 76'ers'a gidişiyle bütün planları alt-üst olan Clippers için de bir hamle yapma zamanı gelmiş demekti. Çünkü Batı'da şu anki halinden çok daha iyi durumda olması beklenen Spurs, Mavs, Hornets gibi takımların toparlanmasıyla işler iyice kızışacak, büyük ihtimalle de play-off'a giren takımları, giremeyenlerden 1-2 galibiyet ayıracak. İşte bu yüzden fazla zaman kaybetmeden eldeki fazlalıkları çıkarıp takıma katkı sağlayacak isimler eklemek ve esas oğlanlar kendilerini toparlayana dek alabildikleri kadar galibiyet almak GSW ve LAC gibi play-off'a şu haliyle kalması zor takımlar için oldukça önemliydi. Dün geceki operasyon sonucunda sezon daha başlamadan ayrılmak isteyen ve D'Antoni'nin sistemine cuk oturacak Harrington, Phoenix'te D'Antoni'yle tekrar hayata dönüp mevcut kontratını kapan Tim Thomas ve kontratı bitene kadar yine run'n gun sisteminde iş yapacak Cuttino Mobley New York semalarına doğru yol alırken, Knicks'in belki de en önemli ismi olan Crawford GSW'ye, ne zaman ne yapacağı pek belli olmayan ancak her şeye rağmen 20-10'lu bir forvet olan Zach Randolph da Clippers'a doğru yola çıktılar.
Aslında bana sorarsanız takaslar New York'un 2010 planı dahilinde doğru takaslar olsa da, yapılan takımlar ters olmuş. Şu görüntüde Kaman-Camby ikilisine sahip, ancak dış atıcı olarak umut bağladıkları Ricky Davis'ten %29 isabetle maç başına 4.5, Eric Gordon'dan ise %31'le 4.2 sayı bulabilen Clippers için Jamal Crawford daha iyi bir tercih olurmuş gibi görünüyor. Her ne kadar Kaman ve Camby skorer yönleriyle ön plana çıkan isimler olmasalar da, ikisinden toplam 30 sayı civarında bulmak Baron Davis gibi bir guardla mümkün. Şu anda oluşturacakları Zach-Kaman veya Zach-Camby ikililerinden herhangi birinin de en fazla 35 sayı civarına çıkabileceğini varsayarsak, çok da abartılacak bir artış söz konusu değil gibi duruyor.
Diğer tarafta işler daha da karışık. Takımda 1-2-3 numara oynayabilecek isimlere şöyle bir göz atalım; Marcus Williams, CJ Watson, Monta Ellis, Captain Jack, Corey Magette, Marco "beş dakkadan fazla oynatın all-star olucam" Belinelli, Nelson'ın yeni keşfi Anthony Morrow, Kelenna Azubuike, DeMarcus Nelson ve son olarak Jamal Crawford! 3 pozisyon için tam 10 isim mevcut ve bunlardan DeMarcus Nelson ve biraz da CJ Watson dışındakilerin hepsi oldukça kaliteli, başka takımlarda iyi süre bulabilecek isimler. Bir de 4-5 numaralara bakalım; Biedrins, Turiaf, Wright, Hendrix, Kurz ve Anthony Randolph. Bunların da Biedrins ve biraz da Wright, hadi ucundan kulağından da Randolph dışındakileri bir çok NBA takımında süre bile bulamaz. Böyle bir durumdayken Al Harrigton'ı verip içeride Biedrins'le birbirini tamamlayan bir ikili yaratabileceğiniz Zach dururken, takımda benzeri versiyonları olan Crawford'ı almak bence Don Nelson standartlarında bile saçma. Şu anda Nelson sanıyorum Captain Jack'i 4 numaraya kaydırıp, tek uzun Biedrins etrafında 4 tane uçan kaçan oyuncu modunda bütün sezonu oynamaya çalışacak, olacakları hep beraber izleyeceğiz. Ben açıkçası Monta Ellis de dönünce top paylaşımını nasıl yapacaklarını ziyadesiyle merak ediyor ve play-off yapamayacaklarını düşünüyorum.
New York cephesi ise gelişmelerden memnun, 2010 yılında bitecek 25 milyonluk kontrat aldılar, yine Q-Rich ve Jerome James'in toplam 15 milyonluk kontratları da 2010'da bitiyor. Malik Rose ve Steph'in ise bu sezon biten toplam 29.5 milyonluk kontratları var. Elde 2010'dan sonra devam eden Wilson Chandler, Gallinari, Jared Jeffries ve Eddy Curry'nin kontratları kaldı. İlk ikisinin toplamı 5 milyon civarında ve ikisi de geleceğin takımında yer bulacak isimler. Ancak sonraki ikiliyi postalamaları oldukça zor gözüküyor. Onlara rağmen şu an için 2010 yılında 2 tane max. kontrat verebilecek duruma geldiler ve kontrat uzatmaları gerekebilecek Nate, Lee gibi oyuncuların kontratları da 2010'da bitiyor. Yani Clippers'ın bu sezon Brand'e yapmayı düşündüğü gibi LeBron+Bosh'la imzalayıp ardından kendi kadrosundaki isimlere extension verebilirler, nasıl olsa lüks vergisi ödemek gibi bir sorunları yok. Bu planın gerçekleşmesi için tek adım kaldı, o da LeBron'un "evet" demesi, ki o da pek çok defa şampiyon dahi olsa Cleveland'dan ayrılabileceğini açıkladı ve bence zaten çoktan aklına New York'a gitmeyi koydu. Dün geceden beri ise kulislerde LeBron'un yanına Bosh'un da eklendiği, hatta bu ikilinin 2010'da kesin Knicks'te olacağını söyleyen dedikodular dolaşıyor. İmkansız mı, tabii ki hayır. Sırf Kanada'da olduğu için NBA'in "üvey takımı" konumunda olan Raptors'dan, benzeri sebeplerle ayrılan yıldızlara bir göz gezdirirsek bunun tekrarlanması bizi çok da şaşırtmaz. Eğer bu ikiliyi beraber getirmeyi başarırsa, Walsh'un heykelini Madison Square Garden'a dikmeleri lazım, orası da ayrı konu.
Bilindiği gibi NBA'de bazı takaslar vardır, transfer piyasasına domino etkisi yapar. İşte Iverson takası da bence bu tarz bir takastı. Play-off'a girip giremeyeceği belli olmayan Denver'ın takastan sonra daha iyi bir görüntü içerisine girip Batı'da 2. sıraya kadar çıkmasıyla(dün gece Lakers'a yenilip yerlerini kaybettiler) sezon başında play-off'un son sırası için Denver'la çekişeceği düşünülen Golden State ve Baron Davis'i alarak yine bir play-off takımı olmayı amaçlarken Brand'in 76'ers'a gidişiyle bütün planları alt-üst olan Clippers için de bir hamle yapma zamanı gelmiş demekti. Çünkü Batı'da şu anki halinden çok daha iyi durumda olması beklenen Spurs, Mavs, Hornets gibi takımların toparlanmasıyla işler iyice kızışacak, büyük ihtimalle de play-off'a giren takımları, giremeyenlerden 1-2 galibiyet ayıracak. İşte bu yüzden fazla zaman kaybetmeden eldeki fazlalıkları çıkarıp takıma katkı sağlayacak isimler eklemek ve esas oğlanlar kendilerini toparlayana dek alabildikleri kadar galibiyet almak GSW ve LAC gibi play-off'a şu haliyle kalması zor takımlar için oldukça önemliydi. Dün geceki operasyon sonucunda sezon daha başlamadan ayrılmak isteyen ve D'Antoni'nin sistemine cuk oturacak Harrington, Phoenix'te D'Antoni'yle tekrar hayata dönüp mevcut kontratını kapan Tim Thomas ve kontratı bitene kadar yine run'n gun sisteminde iş yapacak Cuttino Mobley New York semalarına doğru yol alırken, Knicks'in belki de en önemli ismi olan Crawford GSW'ye, ne zaman ne yapacağı pek belli olmayan ancak her şeye rağmen 20-10'lu bir forvet olan Zach Randolph da Clippers'a doğru yola çıktılar.
Aslında bana sorarsanız takaslar New York'un 2010 planı dahilinde doğru takaslar olsa da, yapılan takımlar ters olmuş. Şu görüntüde Kaman-Camby ikilisine sahip, ancak dış atıcı olarak umut bağladıkları Ricky Davis'ten %29 isabetle maç başına 4.5, Eric Gordon'dan ise %31'le 4.2 sayı bulabilen Clippers için Jamal Crawford daha iyi bir tercih olurmuş gibi görünüyor. Her ne kadar Kaman ve Camby skorer yönleriyle ön plana çıkan isimler olmasalar da, ikisinden toplam 30 sayı civarında bulmak Baron Davis gibi bir guardla mümkün. Şu anda oluşturacakları Zach-Kaman veya Zach-Camby ikililerinden herhangi birinin de en fazla 35 sayı civarına çıkabileceğini varsayarsak, çok da abartılacak bir artış söz konusu değil gibi duruyor.
Diğer tarafta işler daha da karışık. Takımda 1-2-3 numara oynayabilecek isimlere şöyle bir göz atalım; Marcus Williams, CJ Watson, Monta Ellis, Captain Jack, Corey Magette, Marco "beş dakkadan fazla oynatın all-star olucam" Belinelli, Nelson'ın yeni keşfi Anthony Morrow, Kelenna Azubuike, DeMarcus Nelson ve son olarak Jamal Crawford! 3 pozisyon için tam 10 isim mevcut ve bunlardan DeMarcus Nelson ve biraz da CJ Watson dışındakilerin hepsi oldukça kaliteli, başka takımlarda iyi süre bulabilecek isimler. Bir de 4-5 numaralara bakalım; Biedrins, Turiaf, Wright, Hendrix, Kurz ve Anthony Randolph. Bunların da Biedrins ve biraz da Wright, hadi ucundan kulağından da Randolph dışındakileri bir çok NBA takımında süre bile bulamaz. Böyle bir durumdayken Al Harrigton'ı verip içeride Biedrins'le birbirini tamamlayan bir ikili yaratabileceğiniz Zach dururken, takımda benzeri versiyonları olan Crawford'ı almak bence Don Nelson standartlarında bile saçma. Şu anda Nelson sanıyorum Captain Jack'i 4 numaraya kaydırıp, tek uzun Biedrins etrafında 4 tane uçan kaçan oyuncu modunda bütün sezonu oynamaya çalışacak, olacakları hep beraber izleyeceğiz. Ben açıkçası Monta Ellis de dönünce top paylaşımını nasıl yapacaklarını ziyadesiyle merak ediyor ve play-off yapamayacaklarını düşünüyorum.
New York cephesi ise gelişmelerden memnun, 2010 yılında bitecek 25 milyonluk kontrat aldılar, yine Q-Rich ve Jerome James'in toplam 15 milyonluk kontratları da 2010'da bitiyor. Malik Rose ve Steph'in ise bu sezon biten toplam 29.5 milyonluk kontratları var. Elde 2010'dan sonra devam eden Wilson Chandler, Gallinari, Jared Jeffries ve Eddy Curry'nin kontratları kaldı. İlk ikisinin toplamı 5 milyon civarında ve ikisi de geleceğin takımında yer bulacak isimler. Ancak sonraki ikiliyi postalamaları oldukça zor gözüküyor. Onlara rağmen şu an için 2010 yılında 2 tane max. kontrat verebilecek duruma geldiler ve kontrat uzatmaları gerekebilecek Nate, Lee gibi oyuncuların kontratları da 2010'da bitiyor. Yani Clippers'ın bu sezon Brand'e yapmayı düşündüğü gibi LeBron+Bosh'la imzalayıp ardından kendi kadrosundaki isimlere extension verebilirler, nasıl olsa lüks vergisi ödemek gibi bir sorunları yok. Bu planın gerçekleşmesi için tek adım kaldı, o da LeBron'un "evet" demesi, ki o da pek çok defa şampiyon dahi olsa Cleveland'dan ayrılabileceğini açıkladı ve bence zaten çoktan aklına New York'a gitmeyi koydu. Dün geceden beri ise kulislerde LeBron'un yanına Bosh'un da eklendiği, hatta bu ikilinin 2010'da kesin Knicks'te olacağını söyleyen dedikodular dolaşıyor. İmkansız mı, tabii ki hayır. Sırf Kanada'da olduğu için NBA'in "üvey takımı" konumunda olan Raptors'dan, benzeri sebeplerle ayrılan yıldızlara bir göz gezdirirsek bunun tekrarlanması bizi çok da şaşırtmaz. Eğer bu ikiliyi beraber getirmeyi başarırsa, Walsh'un heykelini Madison Square Garden'a dikmeleri lazım, orası da ayrı konu.
NYK 2010
Bir gecede 2010 için tam 27M$'dan kurtuldu Walsh. Önümüzdeki iki seneyi çöpe attıklarını da resmileştirdiler. Harcanan bunca yıldan sonra düzlüğe çıkmak için kullanılacak iki yıl hiçbir şey değil tabi. 2010 yazı için tek külfet Curry'nin kontratı kaldı; fakat takas edilemese bile yeterli boşluğa sahip olacak Knicks.
İlk takas J. Crawford = A. Harrington şeklinde kafa kafaya oldu. Al gitmek istediğini belirtmişti ve kendine en uygun yere geldi. Sezondan fazla beklentisi olmayan, D'Antoni'nin koş koş sisteminde rahat rahat oynayacağı bir takım. İlerleyen saatlerde ikinci bir takas geldi: Z. Randolph + M. Collins = C. Mobley + T. Thomas. Tamamen cap boşaltmak için yapılmış bir hamlede oyuncuları değerlendirmek pek akıl işi olmasa da yine sisteme uygun oyuncular gelenler. 3,5'tan bir 4 numara ve şutör kısa.
Şimdi gelelim asıl amaca. 2010'da, büyük ihtimalle, 2003 Draftının bir çok yıldızı serbest kalacak. Karanlık bir yola girmiş bir çok takım için en olası çıkış 2010. Knicks, sahip olduğu avantajların farkında ki bu kadar ciddi hazırlanıyorlar. Asıl hedef LeBron. Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bence imkansız. Ne kadar büyük bir pazara sahip olursanız olun, sponsorlar ne kadar cezbedici olursa olsun her zaman oynadığı şehirle anılacak bir oyunucuyu ordan koparmak çok zor. Diğer tarafta, iki sene içinde Wade - Beasley merkezli kurulacak iyi bir takım - ki olacak gibi - Wade'in de Florida sahillerinden vazgeçmemesini sağlayacaktır. Son dönemde gösterdikleri ilerleme tatmin edici olsa da Toronto'nun belirli bir seviyenin üzerine çıkabilecek bir takım olacağına inanmıyorum. Bu yüzden New York'un cazibesi Bosh'un aklını daha rahat çelebilir. Bu üçlünün dışında da çok önemli oyuncular serbest kalacak o yaz. Bataklıktan kurtulmak için bir şeyler yapılması şarttı ve bu yolu seçtiler. LeBron-Wade-Bosh olmasa bile iyi parçalar bulabilirler. İki sene uzun bir süre, ne olur ne biter kestirmek güç. Ama eski bu ligin eski New York'u özlediği aşikar.
Kafam dağınık. Yazı kafamdan da dağınık oldu. Af buyurun.
İlk takas J. Crawford = A. Harrington şeklinde kafa kafaya oldu. Al gitmek istediğini belirtmişti ve kendine en uygun yere geldi. Sezondan fazla beklentisi olmayan, D'Antoni'nin koş koş sisteminde rahat rahat oynayacağı bir takım. İlerleyen saatlerde ikinci bir takas geldi: Z. Randolph + M. Collins = C. Mobley + T. Thomas. Tamamen cap boşaltmak için yapılmış bir hamlede oyuncuları değerlendirmek pek akıl işi olmasa da yine sisteme uygun oyuncular gelenler. 3,5'tan bir 4 numara ve şutör kısa.
Şimdi gelelim asıl amaca. 2010'da, büyük ihtimalle, 2003 Draftının bir çok yıldızı serbest kalacak. Karanlık bir yola girmiş bir çok takım için en olası çıkış 2010. Knicks, sahip olduğu avantajların farkında ki bu kadar ciddi hazırlanıyorlar. Asıl hedef LeBron. Lafı dolandırmadan söyleyeyim, bence imkansız. Ne kadar büyük bir pazara sahip olursanız olun, sponsorlar ne kadar cezbedici olursa olsun her zaman oynadığı şehirle anılacak bir oyunucuyu ordan koparmak çok zor. Diğer tarafta, iki sene içinde Wade - Beasley merkezli kurulacak iyi bir takım - ki olacak gibi - Wade'in de Florida sahillerinden vazgeçmemesini sağlayacaktır. Son dönemde gösterdikleri ilerleme tatmin edici olsa da Toronto'nun belirli bir seviyenin üzerine çıkabilecek bir takım olacağına inanmıyorum. Bu yüzden New York'un cazibesi Bosh'un aklını daha rahat çelebilir. Bu üçlünün dışında da çok önemli oyuncular serbest kalacak o yaz. Bataklıktan kurtulmak için bir şeyler yapılması şarttı ve bu yolu seçtiler. LeBron-Wade-Bosh olmasa bile iyi parçalar bulabilirler. İki sene uzun bir süre, ne olur ne biter kestirmek güç. Ama eski bu ligin eski New York'u özlediği aşikar.
Kafam dağınık. Yazı kafamdan da dağınık oldu. Af buyurun.
Oğuz'la '' Ya Tutar Da Biri Denk Gelirse''
354 Ankaraspor - Galatasaray: Galatasaray'ın eksiklerinden, deplasman karnesinden bahsetmenin pek bir manası yok. Ama bahsedecem, deplasmanda oynadıkları son 3 maçı kaybettiler ve toplamda 5 maçta sadece 4 pun toplayabildiler. Lincoln, Baros, Topal kadroda yok. Baros ve Topal neyse de Lincoln'ü çok arayacak Galatasaray. Ankaraspor taş gibi takım olmuş. Gs'nin zayıf orta sahası işlerine kolaylaştırcaktır. Oran çok iyi ben 1 oynayacam. Bankocular için 1x çifte şans mantıklı seçim... 1X
411 St Etienne - Nice: St Etienne artık kazanmak zorunda ama bu savunmayla işleri pekte kolay gözükmüyor. Alain Perrin'in takıma gelişi pek bir şeyi değiştirmemiş gibi gözükse de bu maç onlar için oldukça önemli. Kazanmak için ellerinden geleni yapacaklar ve mutlaka goller bulacaklardır. Yedikleriyle beraber katmerli bir üst bizleri bekliyor..üst
456 Feyenoord - Den Haag: Den Haag için her şey peri masalı edasında başlamıştı aslında. Lige ilk 2 maçını kazanarak başladılar ve bana vay ananısskii dedirttiler. Fakat kendilerini bulmaları uzun sürmedi. 5 haftadır mağlup oluyorlar. Feyenoord ise yarı sübyan yarı dedi kadrosuyla vasat bir takım görüntüsünde. Sahasında iyi top oynuyorlar çok yetenekli bir hucüm gücü ve vasat bir savunmaya sahipler. Klasik bir Hollanda ligi takımı işte. Maçta kimseyi şaşırtmaz üst olur.. üst
545 Napoli - Cagliari: Sahasında 6/6 yapan Napoli, yine rahat kazanır. Kısa ve öz bir yorum oldu. Daha ne diyeyim ben. Lavezzi'nin sülalesini mi anlatayım? Anlamadım ki arkadaş! Bu maçın tek sakat yanı Napoli'nin herkes tarafından banko gösterilmesi.. 1
552 Sturm Graz - Rapid Vienna: Gelelim favori ligim Avusturya'dan bu hafta seçtiğim maça. Son oynadığı 6 maçı kazanıp lider Slazburg'un kıçına yapışan Sturm Graz, başkent temsilcisi Rapid'i evinde ağırlayacak. Ligde oynadıkları ilk maçı Sturm Graz 3-1 kazanmıştı değişen birşeyin olacağını sanmıyorum. 3 olmaz, 4 olur.. 1
411 St Etienne - Nice: St Etienne artık kazanmak zorunda ama bu savunmayla işleri pekte kolay gözükmüyor. Alain Perrin'in takıma gelişi pek bir şeyi değiştirmemiş gibi gözükse de bu maç onlar için oldukça önemli. Kazanmak için ellerinden geleni yapacaklar ve mutlaka goller bulacaklardır. Yedikleriyle beraber katmerli bir üst bizleri bekliyor..üst
456 Feyenoord - Den Haag: Den Haag için her şey peri masalı edasında başlamıştı aslında. Lige ilk 2 maçını kazanarak başladılar ve bana vay ananısskii dedirttiler. Fakat kendilerini bulmaları uzun sürmedi. 5 haftadır mağlup oluyorlar. Feyenoord ise yarı sübyan yarı dedi kadrosuyla vasat bir takım görüntüsünde. Sahasında iyi top oynuyorlar çok yetenekli bir hucüm gücü ve vasat bir savunmaya sahipler. Klasik bir Hollanda ligi takımı işte. Maçta kimseyi şaşırtmaz üst olur.. üst
545 Napoli - Cagliari: Sahasında 6/6 yapan Napoli, yine rahat kazanır. Kısa ve öz bir yorum oldu. Daha ne diyeyim ben. Lavezzi'nin sülalesini mi anlatayım? Anlamadım ki arkadaş! Bu maçın tek sakat yanı Napoli'nin herkes tarafından banko gösterilmesi.. 1
552 Sturm Graz - Rapid Vienna: Gelelim favori ligim Avusturya'dan bu hafta seçtiğim maça. Son oynadığı 6 maçı kazanıp lider Slazburg'un kıçına yapışan Sturm Graz, başkent temsilcisi Rapid'i evinde ağırlayacak. Ligde oynadıkları ilk maçı Sturm Graz 3-1 kazanmıştı değişen birşeyin olacağını sanmıyorum. 3 olmaz, 4 olur.. 1
Vinsanity is back!
Oğuz ile maçlara bakınırken Raptors-Nets maçına dikkat etmiş sağolsun bakalım dedik neler oluyor son saniyelerde. İzlemek için bir link bulduk ama link çalışmadı, görebildiğimiz tek şey Yahoo sayfasından maçı Nets'in kazandığıydı. Sayıyı kim attı yada nasıl attı görmedik, izlemeyedik. Sonra izleyince "Vay anam vay neler dönmüş Serhat ya! " demekten alamadım kendimi. Bu da maçın özeti, aslında indirilip izlenilesi bir maç olmuş, afiyet olsun:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)