Alternatif Rock/İndie arasında bir tarzları olduğu söylense de bana göre onları hepsinden farklı kılan ve bu tarzların kalıplarından uzaklaştıran bir tarzları var. Bu yüzden tarz adına bir şey demeyi uygun görmüyorum, dinleyip tadına bakmak gerek. Şarabın ilk yudumunu tadarsınız, kokusunu koklarsınız. Şayet beğendiyseniz, şişeyi alırsınız. Benim için de böyle oldu işte.
Dizilerden çok grup/şarkı tanıyıp sevdim. Blonde Redhead'i de House MD'nin kazandıkları hanesine yazıyorum. Tadına orada baktık, gittik şişeyi aldık. Gayet memnunum. Tabi ben bu grubu keşfedeli oldu yaklaşık 7-8 ay gibi bir müddet. O arada dinlemekten bıkıp, arşivin bir kenarına koymuştum. (Tüketim toplumu işte, ne yaparsın?) Bugün bir yerde çalındı kulağıma özlediğimi farkederek çıkarıp arşivden dinlemeye başladım.
Grubun en çok sevdiğim özelliği, türlü enstrümanları gayet hakim bir şekilde kullanıyor olmaları ve bu enstrümanların her birinde farklı bir melodi tonu yakalayarak harika işler ortaya çıkarmaları oluyor.
Bir bass gitarist olarak, bass gitaristin şaheserler yarattığına da şahid oldu bu kulaklar. Tabi ki şaheser anlayışınız "çalınması güç, eşek gibi zor bass gitar ritmleri/notaları" şeklinde kısıtlı kaldıysa, ben ona hiçbir şey diyemem ama şarkıya bambaşka tadlar veren, yer yer cuk oturan melodiler bulacaksınız bass gitarda. Bu tüm enstrümanlar için geçerli ama insanın kulağı önce bass'a gidiyor işte...
Bu grubu keşfettiğimde İstanbul'da yaşıyordum, bahar aylarının brightness ayarı kaymış günleri yaşanıyordu o dönemler. Hani sabah kalkarsın hava o kadar parlak bir güneşle kaplıdır ki ama tiz de bir soğukluk da vardır, daha yaza girmediğini hissettirecek kadar... Öyle işte... Her gün Microsost kursu için Bilge Adam'a gidip geldiğim için sürekli ipod'um yanımda oluyordu ve şarkılarını dinliyordum Blonde Redhead'in bol bol. (Offf, hiç kurmayacağım cümleler kurdum lan!) O yüzden ne zaman Kazu'nun sesini duysam Kadıköy-Kızıltoprak-Bostancı hattının mavi dolmuşlarına yapışık giden kafam geliyor aklıma. Ahh ahhh, bir de bahar kokusu.
Grup iki İtalyan Simone-Amedeo Pace iki kardeşleri ile ikizlere takkemsi ses rengi ve İngilizce'yi iyi kötü sıyırabilmiş çapon ablamız Kazu Makino tarafından idame ettiriliyor.
Tavsiye edeceğim şarkılar diye bir şey yapmıyorum, aynen onları box'a koyuyorum hocu, oradan tecrübe edinebilir hâlâ denememiş/duymamış olanlar varsa.
Dr. Strangeluv ve Messenger öncelikli dinleme tavsiyelerim olsun ama. David Sylvian, sesine gurban. Ha bir de Elephant Girl, Kazu'nun geçirdiği ölümcül bir trafik kazasının ardından Kazu tarafından yazılmış diye çalındı kulağıma. Bu bilgiyle dinleyince şarkıyı, ayrı bir güzel ayrı bir anlamlı... Güzel paylaşım hocam, eline sağlık.