31 Ocak 2009

Vallahi Bu Sefer Son

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Yazdıklarıma bakıyorum da konu hakkında, iki yazı yazmışım ama ikisini de üşengeçlikten ötürü yarım yamalak ve doğru düzgün toparlamadan yayınlamışım. Bunun için özür dilerim.

Davos'taki şu olay.

Neden yadırgadığımdan bahsedeyim. Bunu Süleyman Demirel de dün dile getirdi aslında. Bir ülkeye, bir lidere sinirli olabilirsiniz. O ülkenin yaptıklarına ve liderin tutumuna karşı kızgın olabilirsiniz ama uluslararası platformda böyle kaba bir davranış Türkiye gibi bir ülkenin Başbakanı'na yakışmadı. Böyle olmaması gerekiyordu. Ben hâlâ haklı olduğunu düşünmüyorum ama haklı olduğunu düşünenler vardır bu çıkışında. Haklı olsa bile haksız duruma düşmüştür bu tavrıyla, onu demeye getiriyorum.

Türkiye'nin ve dolayısı ile hükümetin Gazze olaylarına karşı tutumu yanlış değil. Benim eleştirdiğim ise bu tutumun dozajı. Kaka'ya 150 milyon dolar verirken, Filistin'e gram yardım etmeyen Arap ülkeleri dururken, biz niye büyüttük bu olayı bu kadar? Toplumsal tepki değil bahsettiğim, devletin tutumu.

Erdoğan'ın bu olaylar hakkında saldırının başlamasından Davos'a kadar olan süreçteki tüm tutumu gerek ülke içerisinde, gerekse Dünya gündeminde; aslı öyle olmasa bile "Türkiye İslam Devleti mi oluyor?" gibi bir endişe yarattı. Her türlü demecin, her türlü hareketin farklı yönlere çekilebileceği şu ortamda, sırf seçim endişesi ile göz boyamak için dan dun yorumlarla bayrak tutan, yılmaz savunucu rolüne kendimizi bu kadar kaptırmanın anlamı yoktu.

Öncelikle şunu kavramakta fayda var, Türkiye konumu dolayısıyla her ne kadar uçan kuşa borcu olsa da sözünü her zaman geçirebilecek bir ülkedir. Güçsüzleştirildiğimiz doğrudur. Ekonomiden tut, eğitime, sanata ve hatta aile yaşantımıza kadar dışa bağımlı hâle getirilmişiz. Son ele geçirebilecekleri yer mantığımız, düşüncelerimiz ve asıl direnç ile burada karşılaşılıyor zaten.

Ülkemizin başında üç büyük güç dengesi var. Birincisi artık küme içinde küme durumuna geldiğimiz A.B.D. ve yakınlarımızda bir İsrail Devleti, kuzey-kuzeydoğu'da Rusya ve batı'da A.B.

Bu noktada şöyle bir yanılgı söz konusu. Avrupa Birliği bizi Müslüman olduğumuz için istemiyor, A.B.D. İngiltere ve İsrail ile ölümüne dost, Rusya alayı ile düşman. Belki de böyledir, belki değildir, belki de bunlarla birlikte başka değişkenler de vardır ama bana göre hiçbir devlet yapısı çıkarlarının doğrultusunda olmadığı sürece kimseyle müttefik, dost konumuna gelmez. Yani, İsrail'in Orta Doğu'da müslüman toplumların tepkisini çekmesi A.B.D.'nin işine gelmeyecektir. Çünkü A.B.D. Orta Doğu'da bir otorite istiyorsa bunu müslüman toplumların desteği (ya da vurdumduymazlığı) ile yapacaktır. Diyorum ki; Arab'ın bol yağına acı koyarsan kıçı yanar, suyuna salça olur.

Koskoca Amerika, Dünya'yı yöneten büyük güç buna izin verir mi?

Vermez... Vermek istemez daha doğrusu ama bir hatırlayalım. Şu çuval geçirme mevzusu, A.B.D.'nin söz verdiği hâlde P.K.K. konusunda somut bir tavır takınamamasının ardından yaşanan o soğuk dönemde ne olmuştu? Türkiye askerlerin desteğiyle de başka bir güç eksenine, Rusya-İran doğrultusuna yönelmiş, bunu tehlike gören Amerika İncirlik konusunu kapatmış, her zaman olduğu gibi "Dostuz" mesajları vermiş, bir de havadan hibe yaparak gönlümüzü almıştı.

İşte bu sebepten, Arapların ve diğer müslüman ülkelerin o çizgiye yönelmemeleri için A.B.D.'nin ve İsrail'in Türkiye'ye ihtiyaçları var ve işte bu yüzden İsrail basını, "İlişkiler bozulmaz" yönünde manşetler atıyor, makaleler döşüyor. Türk basını ve çoğu insan da bunu; "Bak başbakana... Nasıl koydu postayı, gıkları çıkmadı" diye anlıyor.

Türkiye güçlü durumda, güçsüz gibi gözükse de ve çoğu zaman uluslararası arenada aciz gösterildiğimizden ötürü bu gücü hatırlatmak adına elbette güzel bir şey yanlış gördüğüne sesini yükseltmek fakat böyle değil. Yan mahallenin hayta çocuğu değil sizin kızdığınız kişi, kimi zaman böyle saçma benzetmelerle Dünya gündemine dair olaylar anlatılmaya çalışılsa da. Beğensen de beğenmesen de, iyi ya da kötü şekilde Dünya üzerinde adı geçen bir ülkenin lideri.

Türkiye'nin şu anki konjonktürde duygusal davranmadan, gücünü sınayarak ve idrak ederek yerini belirlemesi gerekiyor. Bakınız, Dünya düzeni Türkiye'nin aktif olmadığı hâlde olmazsa olmazı olarak içinde bulunduğu bir işleyişle şekilleniyor ve Türkiye bunun gidişatına etki edebileceğini farkederek, yerini bir an önce belirlemeli. Bir dönemin Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin temel politikası olan benim kimseyle alıp veremediğim yok, ben kendime yeterim politikasına dönmesi gerek bir an önce. Şu açından, keskin açıklamalarla taraf seçerek değil. Olayları iyi analiz ederek, bin dinleyip bir konuşarak. Bazılarına insanlık dışı gelebilir, "Gazze'ye kayıtsız mı kalsaydık?" diyebilirler. Anlatmak istediklerimi anlamaları için baştan okumalarını öneririm. Sonra kalanına devam etsinler.

Gelelim asıl konumuza. Tayyip Erdoğan'ın böyle bir çıkış yapmasının sebebi, hâlâ savunuyorum ki, seçim endişesinden ötürüdür. Kemal Kılıçdaroğlu'nun çıkışlarına Ergenekon ile karşılık verildi. Ekonomik kriz teğet geçecekti, geçmedi ve Davos cengâverliği çıktı ortaya. Dikkat ederseniz hepsi son dönemlerde bazı çıkışların üstünü kapatmak adına verilen tepkimeler ve meydana gelen olaylar.

Yılmaz Özdil'in bugünün Hürriyet gazetesinde çok güzel bir yazısı var. Okunmasını tavsiye ediyorum, ben çok beğendim. Diyor ki, "Askerlerimizin başına çuval geçirilirken, her gün şehitler verirken, Annan planı burnumuza dayatılmışken niye böyle davranmadın?" Ben de diyorum ki ek olarak, "Gürcistan'a girildiğinde herkes susarken biz ona da tepki verdik" diyen başbakan, Putin'e neden; "Siz benden yaşlısınız. Karda kışta yarı çıplak hayvan avına çıkıyormuşsunuz. Öldürmeyi iyi bilirsiniz, Gürcüleri de hayvan mı sandınız yoksa?" demedi?

Bazı şeyleri kavramak için deha olmaya gerek yok. Tamam anlayışlı olabilirim belki bu konuda. Seçim dönemi icraatları AKP'nin icadı değil sonuçta, bundan öncekiler de yapıyordu bunları. 3 sene esamesi okunmayan, seçim döneminde ortaya çıkan ve seçim sonunda 10 projeden en fazla 2'sinin hatır için ve o da rant katılarak yapıldığı bir ülkede yaşadık çocukluğumuzu. Şimdi o ülkenin bir genciyim, genciyiz. Bu bir anlık sinirler, bir anlık oy kaybetme endişeleri size değil, bize dokunuyor. Bakın Peres olaydan sonra, "Erdoğan iyi dostumdur, dostlar arasında böyle tartışmalar ara sıra olur" demiş. Berlusconi ile enseye tokat dostluğunuz az yazılıp çizilmedi gazetelerde ki nikah şahidi bile oldu sizin aileye.

Sizi seviyorlar, affediyorlar da bize bir faydası dokunmuyor be sayın başbakan. Devlet yöneticiliğini Facebook konumundan çıkarın lütfen artık, ülkenizin insanı kıt kanaat geçiniyor. Ülkenizin insanı her konuda bölünmeler yaşıyor.

Hani herkes eşitti
Hani hoşgörü olacaktı
Niye Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar çok konuda bölünmüşlükler var?
Hani Ak ellerin nerede
Yolsuzluk dosyalarında simsiyah parmak izleriniz var.
Hani o huzur bulduğumuz deniz gözlerde Amerikan Donanma Gemileri
Hani o saçlarımıza seçim dönemlerinde taç yaptığınız çiçekler?
Nerede?
Hani Türkiye hepimizindi, şimdi nerdesin, nerde?

Bir de Devlet Bahçeli'nin sözleri var ki şu konuda son kez ağzımı açıyor olmasam ona da değinirdim. Bu muhabbet çok uzadı burada uzatmanın anlamı yok. "Meydanlara atmalık ip vereyim mi ip?" der ve kaçarım.

All-Star Memories: '88 "Hometown Hero"



Dale Ellis, Seatlle (R.I.P) formasıyla kariyerinin en parlak yıllarını geçiriyor. Gelmiş geçmiş en iyi şutörlerden biri olduğunu kanıtlamaya başlamış. Müthiş başlıyor final turuna da. Fakat ilk istasyonu firesiz geçmesi bir önceki tur 23(/30) atmış sarı bıyıklı adamın gözünü korkutmaya yetmeyebilir. "Defending champion" Bird'ün 16 sayıya ihtiyacı var. İlk üç istasyonu geçtiğinde sadece 7 sayıda Bird. Son topa geldiğinde 15'e ulaşıyor. Son top elinden çıktığı anda elini havaya kaldırıp sahanın ortasına doğru yürümeye başlıyor. Üst üste üçüncü kez şampiyon: Larry Legend.

PS: All-Star haftasonuna kadar sadece 3/18 üçlük atabilmiş, Dallas Mavericks takımı oyuncusu, 785212468 sosyal güvenlik numaraları Detlef Schrempf'i oraya çağıranlar bunun hesabını vermeli. Sonra o adam gelip 5 puanı anca alır, kimse sesini çıkaramaz. Bu NBA All-Star tarihinde bir kara lekedir.



Bird efsanesiyle balıklama daldık olaya. Yıl 1988, organizasyon Chicago'da. Üçlük ve smaç yarışmaları yerini yeni almış haftasonunda. Smaç yarışması eski şampiyonlarla dolu: evsahibi Jordan, Nique, Spud Webb. Drexler, Otis Smith, Kersey ve Greg Anderson da The Chicago Stadium'da. İlk turda Webb, Anderson, Kersey ayıklanıyor. Yarı finalde Clyde ve Otish Smith de Jordan & Nique düellosu için sahneden çekiliyor. İlk smaçlara tam puan geliyor. Wilkins baselinedan vurduğu değirmenle bastırıyor 18 bin kişinin sesini, 50. Jordan'ın çift el değirmeni bozuyo eşitliği, 47. Nique, imza smacı, çift el windmill nasıl yapılır diye gösteriyor adeta. Juri yarışmayı erken bitirip seyircisi önünde Jordan'ı o duruma düşürmek istemiyor, 45. MJ sahanın diğer ucundan koşuyor, faul çizgisi civarlarında başlatıyor uçuşu. Pozunu vermeyi ihmal etmeden süzülüyor yavaşca. Chicago tribünleri yıkılıyor, Air Jordan '85'in rövanşını alıyor.

Ertesi gün smaç ve üçlük yarışması şampiyonlarıyla çıkıyor Doğu sahaya. Takım efsane dolu, McHale hariç: Wilkins, Isiah, Moses Malone, Ainge, Ewing, Doc Rivers, Barkley, Daugherty, Cheeks. Diğer tarafta daha mütevazi bir kadro: Magic, Malone, Fat Lever, Olajuwon, Drexler, Abdul-Jabbar, Worthy, Alex English, McDaniel, Aguirre, Alvin Robertson, Donaldson. James Donaldson futbol maçından çıkıp araya karışmış olabilir, emin değilim. Xavier McDaniel da snookercı olabilir - en azından McDaniel kısmı, bilmiyorum. Herneyse, bugünlerin aksine Doğu'da toplanmış efsaneler. Jordan, taraftarın önünde şovu çalmaya kararlı, Dominique de dün gecenin öcünü almak istiyor. Bir yandan da Magic - Isiah çekişiyor, final serisinin provası olduğunu bilmeden. Son çeyreğe girerken Doğu 10 sayı farkla önde. Kareem attığı 10 sayıyla toplamda 247 sayıya ulaşarak All-Star tarihinin en çok sayı atan oyuncusu oluyor. Jordan son 5 dakikada attığı 16 sayıyla getiriyor maçı. 40 sayı, 8 ribaund, 3 asist, 4 top çalma, 4 blok. Mike'ın efsaneleştiği yıllar başlıyor.

Jordan'ın akıllara kazıdığı, inanılmaz bir haftasonu.

Playstation

Rookie Pijamaları


Yukarıdaki iki atlet, 12.000 kişinin katıldığı bir yarışma sonunda seçilen, All-Star haftasonunda Sophomore-Rookie maçında giyilecek formalar. Formaları tutan genç ise, formaları tasarlayan 18 yaşında bir öğrenci olan Tim Ahmed. Blog olarak, sevgili Tim'e tasarım işlerini bırakıp acilen başka mesleklere yönelmesini, bunu 1. seçen zevk fakiri insanlara da az buçuk sanat, moda dergisi okumalarını, okumasalar bile en azından fotoğraflarına bakmalarını tavsiye ediyoruz.

30 Ocak 2009

Öyle Değil Evladım, Böyle: "Dat diri dat dat Dat diri dat dat Daaaaa dat!"

"Sayın Peres, benden yaşlısın... Sesin yüksek çıkıyor. Suçluluk psikolojisinden olmalı. Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz."

"Tepkim İsrail halkına ve Peres'e değil, moderasyona..."

Aynı ağızdan iki çelişkili açıklama, bunu geçiyoruz...

Fotoğraflardan bir ayrıntı. Tek tip dövizler, tek tip bayraklar. Türk Bayraklarını demiyorum elbette. Türk Bayrağı ile birleştirilmiş Filistin Bayrakları... Üç saatte böyle iyi bir organize, böyle bir şov. Metro seferleri saat 03.00'a kadar uzatılmış. Sana bana yapmazlar bu kıyağı, dikkatini çekerim. Takdire şayan bir başarı.

Ulan ben de evde düşünüyorum günlerdir.
Önce bir Deniz Feneri vardı, Almanlar bas bas bağırıyoru oradan. Olayın merkezi Türkiye diye...
E kriz geldi sonra... Güya teğet geçecekti, g.tümüze kadar girdi. Issız Adam'dan devşirme İşsiz Adam t-shirt'ü giyenler peydah oldu. Mizaha vuracak kadar içimize işledi kriz yani.
Sonra?
Bunlar birden kayboldu abicim,
Ergenekon astroid gibi düştü ve ne varsa yok etti gündemde...
Eee?
İsrail Gazze'ye girdi.
Arap arabı savunmuyor da, biz birden insan hakları savunucusu kesildik.
Hayır, elbette savunalım. Ortada bir insanlık suçu var ama, araplar Kaka'ya 150 milyon dolar verirken Gazze'ye sümüklerini atmıyorlar.
Hani şu bizi sırtımızdan vuran araplar.
İngilizlerle iş birliği yapan, Lawrance'ın piyadeleri...
Diyorum ki, Yüzüne tükürüp üstüne para versen sesini çıkarmaz.
Bir kez daha onları savunuyoruz ama onlarda kıpırdayan yok.
Sonra?
E Filistin'de Türk vatandaşları var.
Burada hastahaneye gidip Filistinli'ye dert sormakla bitmez.
Hangi kanaldı hatırlamıyorum, kadının biri bağrınıyordu;
"Bizi konsolosluktan arayıp -çıkın ülkeden çabuk- dediler. Nasıl çıkalım? Ne yapalım?"
Ulen?!!
Ben merak ediyorum oradaki Türk vatandaşlarının akibetini mesela...
Mesela bir başka Nazım şiiriyle de onların akibetine dair bir açıklama getirilsin bana...
Mesela başbakan hastahanede onları ziyaret etsin, başlarını okşasın...
Mesela "Orada da vatandaşlarımızın yanında olduk. Güvenliklerini ön planda tuttuk" desin.
Oradaki benim anam, babam, akrabam, arkadaşım olamaz mıydı?
Olabilirdi...
Orada Türk olduğuna göre,
Birinin de anası, babası, akrabasıdır elbet.
Açıklama niye yok?
Ufak da olsa,
Küçük puntolarla da olsa,
Neden?
Ya da neden yaralı taşınırken Türkler de ilk anda getirilmedi?
Geçti tabi bunlar...
Sonra?

Bayraklar, dövizler...
Valla helal olsun olayı takip eden partililere...
Döviz girişi anında sağlanmış, olay yerine de yüklü miktarda aktarılmış.
Sonra?
%52
Allah bereketini bol versin canım kardeşim.
Demokraside %100'ü de görmek ister bu gönül.
Katlana katlana büyür inşallah.
Tü tü tü maşallah
.
Ha düşünüyordum ben işte evde öyle kendi başıma...
Yahu bir ara öyle bir hâldeydik ki haberlerde ünlülerin götü bacağı gösterilir olmuştu...
Televole'de değil ha!
Ana Haber Bültenlerinde...
Amma bereketlendi lan ortalık birden, ne oldu ki?
Dedim...
Dank! etti.
Seçimler yaklaşıyor lan...
Bakalım bir hafta sonra neler olacak.
Gerçek zamanlı dizi;
S08 E12


"Gazozuna mı oynuyoruz ulan!"

Kevin Love ve Al Jefferson, Timberwolves'un pota altındaki silahları. Jefferson, Garnett takası sonrasında Minnesota'nın yolunu tutmuştu, şu anda takımın en önemli oyuncusu durumunda ve pota altında çok büyük bir güç. Love ise bu sene draftında Memphis tarafından 5. sırada seçildikten sonra OJ Mayo karşılığında takas edildi. Ne Love, ne de Big Al Phoenix'teki All-Star hafta sonunda olamayacaklar, en azından büyük etkinliklerde. Çaylak oyuncu her ne kadar sezon başında soru işaretleri yaratsa da Ocak ayında 12.5 sayı ve 10.1 ribaund ortalaması tutturdu. Play-off yarışından uzak olan ama Ocak ayında oynadığı 13 maçın 10'unu kazanan T'Wolves'a önemli katkılar verdi. Ancak çaylaklar ile ikinci senesini geçirecen oyuncular arasında oynanacak maçta kadroda yer almıyor...

Jefferson ise takımın en önemli oyuncusu. 22.7 sayı, 10.5 ribaund ve 1.6 blok ortalamasına sahip. O da, All-Star maçında Batı kadrosunda yer almayarak şaşırmamıza yol açtı hiç şüphe yok ki. Tamam, Gasol Batı'da 1. sırada olan Lakers'ın Kobe'den sonraki en önemli oyuncusu. Shaq da, uzun bir aradan sonra iyi rakamlar yakaladı ve eksisi gibi oynamaya başladı. Ama West oraya komik kaçtı. Geçen sene organizasyonun New Orleans'ta olması ve Hornets'ın da iyi bir sezon geçirmesiyle haketmişti ama bu sene Jefferson'ın ondan daha fazla hakettiğini düşünüyorum. Eğer galibiyet yüzdeleri ve takımın durumu oyuncuların seçiminde etkiliyse anlarım da, o zaman Danny Granger da Doğu'da yer almasaydı ki en çok seçilmesini istediğim oyuncular arasında yer alıyordu. Ama gel gör ki Ocak ayında fırtına estiren Timberwolves'un en önemli oyuncusunu seçmedi pek saygı değer koçlar. E bu çocuk gazozuna mı oynuyor, niye ödüllendirmiyorsunuz?

Aşağıda, timberwolves.com'un Big Al için başlattığı ama sonuç alamadığı All-Star kampanyasından alınan grafiği görebilirsiniz. Farketmemi sağlayan büyük kurt Ediz Ay'a teşekkürler.


Oh Baby Baby! How Was I Supposed To Know...

Coffee Mate dediğin böyle güler yüzlü olmalı...

Oğuz'un öğrenci evi. Ilık nescafe suyum ve 3'ü 1 Arada'nın karışımının bende yaratması gereken mutluluk bende değil de nescafe'de ortaya çıktı. Demek ki hislerimiz karşılıklıymış...

İlk hâliyle daha güzel gülüyordu, sonra ağzı bozuldu ben fotoğrafını çekene kadar. Küfürler falan etmeye başladı! Fotoğrafını çektim ve "Hasta La Vista Bebek!" dedim;

- "Her şey buraya kadardı, seni kullandım!"

Çırptım
Çırptım

Karıştırdım

Kendimi onunla yarıştırdım

2009 All-Star Reserves

"West ne alaka ya?" diyesi geliyor insanın. Al Jefferson'a terbiyesizliğin en babası yapıldı. Phil Jackson komutasında Kobe ve Shaq da uzun yıllar sonra aynı takımda.

Hem Harris hem de Nelson var diğer yakada. Ya Lewis yada Nelson diyordum Howard'ın yanında ama ikisi birden olmuş. Bana fazla geldi açıkçası. En çoksa Granger'a sevindim. Şaka maka, All-Star'da Carter'dan mahrum kalıyoruz...

not: nbastore sağolsun, formalara isim ve numara koymakla uğraşmadım. Sadece logoları yerleştirmek kaldı bana.

29 Ocak 2009

NBA on TBS/TNT



Eski bir NBA promo'su. TBS ve TNT kanallarında yayınlanacak maçlar için hazırlanmış. Vince Carter'ın 2000 Sydney Olimpiyatlarındaki Amerika takımında oynarken saç bıraktığını düşünürsek, muhtemelen 2000-2001 sezonu için çekildiğini söyleyebilirim.

O Eli İndir Bir Kere!



Başbakan Erdoğan, Davos'ta gider yapıyor "Ağır Abi Benim!" diyenlere. "Beri gelin!" diyor.
Tevrattan madde koparmış da, üstünden gidiyor.
T.C. Başbakanı kimliğiyle değil Müslüman bir ülkenin sapına kadar Müslüman bir ileri geleni kimliğiyle; "Yaşlısınız siz, ondan sesiniz gür çıkıyor!" diyerek yakışıksız bir şekilde Peres'e sataşıyor.
Sizi bilmem ama bana çok yapmacık geldi. Elbet şimdi karşı görüşler gelecektir. "Bu adam ne yapsa yaranamıyor sizin gibilere!" diyen olacaktır eşitlikten yana kategorize insanlardan.
Ama yapmayın be hacı. Gözü iyi boyuyor boymasına ama tutmuyor işte, bir yandan da rimelleri akıyor yahu.
Toplantıyı bırakıp gitmeler falan.
İsrail'le olan silah anlaşmalarını, ihaleleri iptal et diyince, "Bekara karı boşamak kolay" diyor.
Davos'ta kamerayı görünce İndir o eli! hareketi yapıp "Sözümü kesmeyin" diyor.
Bu memlekete Kasımpaşalı raconundan sonra, bir de Adabazar raconundan biri lazım.
Atarı gideri bol ama saman altında cukka da yapabilen.
Zaten benzer karakterler.
Kiraz dedem vardı bir tane, anneannemlerin köyünde; "Davos Kuşu" derdi Tavuskuşuna. "Davos kuşu gördün mü sen hiç torun? Götürem mi seni heyvanlar behçesine?"
Rahmetli çok temiz kalpli adamdı, malûm olmuş. Toprağı bol olsun.

Video ve haber: Milliyet'in İnternet Sitesinden Alıntıdır.
Not: Cansu'ya haberi gösterttirtirttiği için teşekkür ederim ayrıyetten. Video için de Gürkan'a.

Bir Gülüş...

Sakarya - Hızırtepe Çocuk Esirgeme Kurumu Yurdu

Beckham Scores, Again...

Hafta sonunda oynanan Bologna maçında Milan formasıyla ilk golünü atan Beckham, bu kez seyircisinin önünde bu sevinci yaşadı. 8 Mart'ta Milan ile olan sözleşmesi bitecek ve sonrası merak konusu. Adriano Galliani Beckham'ı transfer etmek istediklerini söylerken o da Milan'da kalmak istediğini belirten açıklamalar yapmıştı. Son olarak LA Galaxy ise kulüple olan sözleşmesinin devam ettiğini ve onu bırakmayacaklarını belirtti. 8 Mart'tan sonra Beckham'ın durumu ne olur göreceğiz ama Milan'a hızlı bir şekilde uyum sağladığı ve mutlu olduğu kesin. Bu arada, forma da hakkaten çok yakışıyor herife...

GENOA



BOLOGNA



Dirty Car Art

Scott Wade. Almış eline fırçasını amca, kirli araba camlarına resim çiziyor. İnanılmaz şeyler yapmış. Onca nesli araba camlarına "beni yıka" yazarak büyümüş bir ülkeden niye çıkmaz böyle herifler... Dirty Car Art diye de bir sitesi var - ki galeriden çıkmak namümkün.

Kahrolsun İsrail, yaşasın Balili!

Başlıkta yazan Sivasspor taraftarının Filistin'deki kıyımdan sonra Balili'ye yaptığı tezahuratın ta kendisi. Çok masum bir ırkçılık örneği gibi ama ırkçılıkla alakası da yok. Balili Sivas halkı tarafından çok seviliyor. İyi topçu da bana sorarsanız ki deparlarının maşallahı var.

İsrail ise Türk halkına her zaman sevilmeyen ırk olarak gelmiştir. Bunun en büyük etkisi şüphesiz ki inanç farklılıkları. Malum İsrail'in Gazze'ye yaptığı son saldırılardan sonra iyice itici ırk halini alan İsrailoğullarına olan tepki ülkemizde de her yere sıçradı. Futbol sahasına bile... Ancak herşeye rağmen Türk halkının barındırdığı insan sevgisi, içlerdeki nefret ve kini pasifize edebiliyor. En bariz örneği de Sivas halkı ile Balili arasındaki bağdır.

Gelelim Galatasaray ile yapılan Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçına. Balili attığı gol ile Sivasspor'u deplasmanda öne geçirdi ve üst tur için çok çok büyük önem taşıyan deplasmanda atılan gole imzasını attı. Golden sonra şok olan taraftarlar ise "Kahrolsun İsrail!" diye bağırmaya başladı. Belli ki Sivassporlu yiğidolar kadar insanlık yok içlerinde.

Irkçılık sporun bugüne kadar en çok çektiği belalardan biridir. Eto'su olsun, Van Basten'i olsun bir çok topçu aynı dertten müzdarip olmuşlardır. Ülkemiz ise bu anlamda oldukça rahat bir ülke olarak lanse edilebilir. Zira bir diğer Balili vakası henüz yaşanmamıştır bu topraklarda. Hatta zenciler olsun çekik gözlüler olsun hep sevilen insanlar olmuşlardır. Kompela bu ülkede televizyon programı bile yapmıştır ve bu programa tepkiler de olumlu olmuştur. Çiğ köfte olayına hiç girmiyorum. Şimdi bir reklam şirketinde çalışıyormuş İstanbul'da.

Neyse, demem şu ki, bizde hakikaten ırkçılık yok. Bütün mesele insanları sevmek ya da sevmemek. Galatasaray taraftarı attığı gol yüzünden Balili'yi sevmez. O yüzden kafa kol söverler vatanına milletine. Sivasspor'lular sever Balili'yi ama anasına babasına kahrolsun der, kendisini ayrı tutar. Şu ülkede kaç çeşit insan var, kaç farklı ırk var. Herkes herkesi sevdi de adam gibi yaşayamadık mı?

28 Ocak 2009

Hayaller

What A Girl Wants?


What A Boy Wants?


Bobcats Kocası Oldu

Lakers taraftarı olarak açıkça belirteyim, Bobcats Franchise'ı kuruldu kurulalı hiç kimseden çekmedik onlardan çektiğimiz kadar. 2004'deki finalin kaybedilmesinden sonra o efsanevi takımın dağılmasından tutun bugün yine müthiş kadro kurulana kadar her sene mutlaka bir hasar vermeyi başardı Bobcats Lakers'a.

2005'ten Gasol takasına kadar geçen Smush Parker'lı, Brian Cook'lu dönemde süpürüldüğümüz bile olmuştu. O zamanlar kendimizi "Olm şu takımda Kobe'yi çıkar gerisi zaten fasa fiso yeniliriz tabi" diye avutuyorduk. Şimdi ise Bynum'un en formda dönemlerinde, Gasol ve Odom'lu, Ariza'lı bu dönemde ve şampiyonlukta iddialı bütün takımları Staples'da ezerek yendiğimizde bile adamlar gelip tokatı çaktı 2 uzatmada.

Sabah uyanıp Yahoo'nun ana sayfasında fotoyu gördüğümde "Yine mi lan?" dedim kendi kendime. Bu adamlar ya bize hakkaten ters geliyor, yada çözemediğim garip bişey var bu Bobcats'de. Esasında iki yıldır ligi domine eden Celtics'e de ters geliyorlar ama bizimkisi 2 yıllık bir olay değil. Bobcats Franchise'ı kurulalı ne bir playoff görmüşlüğü var ne de elle tutulur bir başarısı ama Lakers'a karşı dereceleri 5-4 oldu dün gece itibariyle.

Kobe'nin uzatmalarda 6 faulle oyun dışı kaldığı, Ariza'nın sakatlanıp maçı yarıda bıraktığı bir maç da olsa kendi evinde saha avantajının her maç el değiştirdiği şu kritik dönemde bu maçı vermeyeceksin arkadaş.

Bu postu da Gerald 'Yasin Çakmak' Wallace'ın olası demeciyle bitireyim; "Keşke her hafta Lakers'la oynasak."

27 Ocak 2009

There's Probably No God!

Yakın zamanda İngiltere'deki Ateistlerin o meşhur iki katlı otobüslere verdiği reklamlar basında yer bulmuştu. Akabinde o reklamların kaldırtırılması üstüne tepkiler büyümüştü.

Büyümeye de devam ediyor. Kadınlar, erkekler reklamın kaldırılmasına tepki gösteren, aynı reklam sloganlarını taşıyan tişörtler ile sokaklarda cirit atmaya başladı. Ama işin boyutunun büyümesinin nedeni bu sloganın/reklamın artık İngiltere ile sınırlı kalmaması. Zira İngitere dışında İspanya ve İtalya'da da destekçisi var artık bu hareketin.

Özellikle İspanya'da Hristiyan dinine inananlar karşı kampanyalarla tepkilerini dile getiriyor. İspanya'daki ateist kampanyanın başlatılmasında öncülük yapan Albert Riba, İspanya'da her beş kişiden birinin kendini ateist olarak tanımladığını, böyle bir kampanyayı yapmaya haklarının olduğunu söyledi.

Kampanya yakında Kanada'ya da sıçrayacak gibi gözüküyor. Avustralya'da ise Papa ve Hristiyanlık inancına karşı "NoToPope Coalition" adlı bir grup faaliyetlerine başladı.



NOT: Sevgili dostum, Orçun Bolcal'a kaynak olduğundan ötürü teşekkürü borç bilirim. Ultima'da evin yerini hâlâ bilmiyorum, saygılar...

All-Star Memories: '92, "Simply Magic"

All-Star'a yavaş yavaş yaklaşırken biz anıları tazelemeye devam edelim. Bu sefer o kadar eskiye gitmiyoruz. 1992 All-Star haftasonu, Orlando. Olayın baş kahramanı Magic Johnson. (Evet evet, Orlando "Magic" Johnson esprisi bulamadığımdan başlayamadım bir türlü yazıya.) Neyse, esas olaya geçmeden önce bir gün öncesine gidelim. NBA Slam Dunk Contest'in 9'uncusu - o zamanlar Sprite'ın bunlarla işi yok tabi, Gatorade var. Yarışma da çok şenlikli o zamanlar, 7 oyuncu yarışıyor: Stacey Augmon, Shawn Kemp, Doug West, John Starks, Nick Anderson, Larry Johnson ve Cedric Ceballos. Plastic Man, West ve Reign Man ilk turda eleniyor. Ev sahibi Nick Anderson ve Starks'ın da pili finale kadar yetmiyor. Charlotte'un çaylağı Larry Johnson ve Ceballos finaldeler. Yazı turayı kazanan Johnson. Ceballos baselinedan gelip potanın arkasından bir smaç vuruyor. Ardından Larry Johnson'ın güme giden 360'ı geliyor. Bir önceki sene Dee Brown gözlerini kapatarak yaptığı smaçla kazanmış yarışmayı. Ceballos daha da abartıyor olayı, eliyle kapatmak yerine siyah bir bant geçiriyor gözlerine. Hala potayı görerek yaptığı iddia edilse de müthiş bir smaçla kazanıyor yarışmayı Cedric. Kemp de üçüncü kez katıldığı yarışmada yine kaybedenler arasında.

Şimdi bir kaç ay daha geriye gidelim. 7 Kasım 1991, ligin görüp göreceği en iyi oyunculardan biri, M. Johnson bu kez yakalandığı talihsiz hastalığı duyurmak için kameralar karşısında. Lakers onun yokluğunda serbest düşüşte.

Bir kaç ay sonra, All-Star oylama sonuçları tüm dünyanın "Magic" sevgisini açıklıyor adeta. Sezon boyunca bir tek maç bile oynamamasına rağmen Magic Johnson, Batı'nın en çok oy alan ismi olarak sahaya çıkıyor. Isiah, Jordan kimse ona karşı mücadeleden kaçmıyor. Magic'i hastalığından daha çok üzecek şeyin mücadele etmemek olduğunun farkındalar. Magic savunma falan dinlemeden atarak başlıyor maça. İkinci yarı başladığında ise no-look paslar havada uçuşuyor. 14 saniye kala, maçın başında onu kucaklayarak karşılayan Isiah Thomas'ın üstünden gönderiyor üçlüğü. Son 14 saniye oynanmadan maç tebriklerle sona eriyor. İki sene sonra yine Florida'da, yine MVP. NBA All-Star tarihinin en anlamlı MVP ödülü belki de.

Semih Juve'ye!?



"Ben takımımdan ayrılmak istemiyorum. Tam 9 yıldır bu formaya hizmet ediyorum ve bundan dolayı da çok mutluyum. Yine de büyük konuşmak istemem. Eğer Juventus astronomik rakamlara çıkar ve bonservisim için kulübümle anlaşırsa, kulübüm maddi olarak büyük bir çıkar sağlarsa transfer gerçekleşir"

-Semih Şentürk

Ben Semih'in yerinde olsam bir dakika beklemez giderdim. Fakat tabi ki sözleşme yenilediği için şu an bu mümkün değil, en azından bu kadar kolay bir şekilde mümkün değil. Juventus'un Semih için ödeyeceği bonservisin yüksek olacağından emin değilim ya da Semih'in yüksek anlayışını merak ediyorum. Beşiktaş olsa 10 Milyon Dolar + 3 Futbolcu verebilirdi de burada Juventus'tan bahsediyoruz. Her gördüğün siyah-beyaz'ı Beşiktaş sanmanın alemi yok.

Juventus olmasa bile Semih'in bu takımda kalması kendisini harcamaktan başka bir şey değil. "Oturduğum yerden kazanıyorum aga, iyi böyle" diyecek bir arkadaşa da benzemiyor Semih. Oynamak istiyor, oynamadığında ise daha çok çalışıp o formayı kapmak istiyor. Benim gördüğüm bu. Ama bu çocuk ağzıyla kuş tutsa kimseye yaranamıyor.

Geçen seneki performansı ve Milli Takımda yıldızlaşmasının ardından Aziz Yıldırım başta olmak üzere tüm Feneğbaaaçe zamiası kucaklamıştı Semih'i. Belli oluıyor ki kucaklamakla kalmayıp oturtmuşlar da! Yedek kulübesini kastediyorum tabi ki. Sürekli hakkında, en son Kezman'ın ta Fransa'lardan çığırdığı, "Hocalara karışıyor, kadro kurulumuna karışıyor, küfürler edip aşağılıyor. İyi bir başkan ama olduğundan fazlası olmaya çalışıyor." gibi eleştiriler çıkan Aziz Yıldırım, kendi öz çocukları Semih'i es geçiyor gibi. Belki de "Veririm yıllık 1.5 Milyon sesini keser bizimkisi" diye düşünüyordur. Tabi ki bu dediklerim hakkında çıkan bu eleştirilerin doğru olma ihtimali üzerine kuruludur.

Sakatlanması tabi ki talihsizlikti, form tutamamış da olabilir daha ama Semih bu takımda hiçbir zaman hakettiği değeri göremedi, böyle giderse de göremeyecek gibi. O sebepten, bence ilk fırsatta Juventus ya da başka hangi takım olursa olsun gitsin. Gitsin de futbolunu seyredelim biraz da... Mizacını, çehresini bol bol gördük zaten. O da biraz ilgi görsün, değer verilebileceğini anlasın.

Hadi Kezman da gol atamazdı falan ama aralara sarkar, pres yapar ve şov için de taça çıkan topa kayarak alkış almaya çalışmazdı. Kritik maçlarda da değerli golleri vardır. Kezman için; "Az ama öz gibiydi ucundan, diyebiliriz. Güiza için ne deriz onun hakkında hiçbir fikrim yok.

Mehmet Demirkol'un bugün Milliyet gazetesinde çok güzel bir Fenerbahçe tahlili var. Gazetesi olanlar oradan okuyabilir, olmayanlara da buradan okuyabilir. Belki de Semih'in neden gitmesi gerektiği burada yazıyordur. Gerçi çok sebebi var da...

Kaynak: NTVSpor

Man, Grant Hill! Grant Hill Drinks Sprite?

Oğuz'a "Phoenix maçını izlerken afalladım kanka, bir an geçmişe gittim; eski Shaq ile Hill'i sevsen aynı takıma getiremezdin" dedim. Oğuz anlamadı bir an, "Nasıl bir afallama dayı?" diye sordu. "Hill efsane bi adamdı abi zamanında" deyince "Hill neydi be abi... Sprite dediğin firma Hill sayesinde geldi bugünlere" yanıtını verdi ve geçmişe doğru yolculuk yaptık. Bizde de çıkmıştı bunlardan. Hidayet, Kobe, Duncan, Hill (Orlando) hatırladıklarım. Hatta bu dördü var bende hala. Odanın bir köşesinden Kobe'yi buldum ama diğerleri ortada yok. Daha fazlası için, tık tık.



Ha o değil de, Hill hakkaten efsane adamdı be bilader...

Ünlü Tavlama Sözleri #3: Donun Olayım Parçala Beni...

You know what would look great on you? Me.

26 Ocak 2009

The City That Loves You Back

Kate Price, Sixers’ Vice President of Business Operations, told yesterday to a group of season ticket holders in a fan forum that the franchise will be switching back to the old logo and the old 1982-83 uniforms (white/home, red/away) starting from next season.

Bahsedilen 1982-83 forması, basketbolun en saf güzelliklerinden Sue Bird'ün üzerindeki forma. Onun üzerinde daha bir güzel gözüküyor ya, neyse. Son dönemde sıkça takip edilen Sixers bloglarından Sixers4Guidos'un haberi. Daha öncesinde de şu anki logo ve formaların iğrençliğinden dem vurarak kulübe mail atmışlığı yani çok uğraşmışlığı var. Bir bakıma, ben de bu takımı şu anki logosu ve ufak oynamalar dışında değişmeyen formasıyla sevsem de çok renkliliği sevemedim. Kulüp renkleri kırmızı, mavi ve beyaz ama siyah, altın sarısı falan ne ararsan var logoda. Bu sezon 60. yıl geyiğine şampiyon olunan 82-83 sezonunun beyaz formasını giyiyoruz sıklıkla. Sade formalar her zaman hoşuma gitmiştir ama bunun kırmızısı daha bir güzeldir. Stefanski'nin doğru hamleleri devam ediyordur umarım. Haberin doğruluğu kaynak sebebiyle nedir bilemiyorum ama olmasını çok isterim. Gerçi, burada da konuyla ilgili farklı bir bilgi var. Seve seve 2009-10 sezonunu bekleyeceğiz, napalım...

Şef'in Listesi: Adanmış Şarkılar

Anket sonuçlarını göre aslında bu 2. hafta listemi yeni bir gruba ayırmam gerekiyordu ama daha ilk haftasından es geçiyorum bunu. Es geçmek zorunda kalıyorum da diyebiliriz aslında. Zira hem elimde/bilgisayarımda yeni bir grup yok hem de bu karışık listeyi yapmak istedim.

Bu haftaki listeyi sanatçıların birilerine adadıkları o güzel şarkılara ayırıyorum. Diğer işlere nazaran sanatla uğraşan insanlar duygularını daha çok ortaya koyuyorlar, bu aşikâr. Bu duygu yoğunluğu içinde ölüm ve aşk en önde gelenler. Bu tür adanmış şarkılara da diğer şarkılara nazaran daha fazla duygunun katıldığını düşünüyorum, ne kadar doğrudur düşüncem bilmem.

İyi dinlemeler diliyorum...

MÖNÜ

  • Puff Daddy & Faith Evans - I'll Be Missing You (Notorious B.I.G.)
  • Grup Vitamin - İstanbul'da (Gökhan Semiz)
  • Pink Floyd - Shine On You Crazy Diamond (Syd Barrett)
  • U2 - Walk On (Aung San Suu Kyi)
  • Elton John - Candle In The Wind (Prenses Diana)
  • Chris Cornell - Wave Goodbye (Jeff Buckley)
  • Metallica - To Live Is To Die (Cliff Burton)
  • Sezen Aksu - Yol Arkadaşım (Onno Tunç)

One More Night at Liverpool

Çocukluğumdan beri, Liverpool şehrinin iki büyük takımı olan Everton ve Liverpool'u sever ve iki takıma da, aralarındaki rekabete de saygı duyarım. Dün bu iki takım FA Cup 4. Tur Maçları kapsamında Anfield Road'da karşı karşıya geldiler. Maç 1-1 beraberlikle sonuçlandı ve kurallar gereği, turu geçen taraf, yapılacak tekrar maçında belli olacak. İşin güzel tarafı ise; bizlere fazladan bir Merseyside Derbisi daha izleme fırsatı doğmuş oldu.

Gürkan'ın notu: Geçtiğimiz hafta yine Anfield'da oynanan lig karşılaşmasında da maç 1-1 biterken kırmızıların golünü Gerrard atmıştı, tıpkı dün olduğu gibi... Yürü be kaptan!

Beckham Scores!

Beckham taraftara tanıtıldı, ilk maçına çıktı, sonunda ilk golünü de attı. Geçtiğimiz hafta neredeyse Manchester City'e gönderilen Kaka'nın iki gol attığı maçta Beckham da Seria A kariyerindeki ilk golünü Bologna karşısında kaydetti. Bakalım Mart'a kadar sürecek kiralık döneminde daha neler yapacak...

25 Ocak 2009

Hatice ile Netice, Tango ile Cash Gibidir


Şöyle bir tablo çıktı ortaya kırk küsür oyun ardından. Daha fazla oy veren olacağını düşünmediğimden açıklama ihtiyacı duydum.

Kılıçdaroğlu'nun kazanacağına inananlar var demek ki. Memnun olurum. Açıkçası bana da kazanır gibi geliyor.

Başka partiden de olsa adam gibi adam olduğu sürece kazanmasını isterdim. CHP'ye karşı sarsılan güvenime merhem oldu Kılıçdaroğlu. Gazası möbarek olsun diyip bunu da sonlandıralım bakalım.

Şikayetim Maradona!

"Bazı çevreler -nedense- şampiyon olmamızı istemiyor. Şuraya bakın, 15 tane çok önemli sakat oyuncumuz var. 15 oyuncudan 9 tanesini kullanabiliyoruz. Burada suç federasyon yetkilisi Enigma'nın. Bu hava koşullarında böyle sahalarda oynatırsa takımları bu kadar sakatlık yaşanması normal. Kendisini göreve çağırıyorum. Ya bu tür maçları İzmir'de oynayalım -ki daha büyük bir hasılatı bölüşebiliriz. İki takım adına da güzel bir gelir olur- ya da saha şartları olgunlaştırılsın. Bu böyle gitmez!"

-Mert Küçükandonyanidis, Kensai Injury Prones

Bakalım bu açıklamalara Gençsubaylar Ligi'nden ve Federasyon Başkanı Gürkan "Mana" Poison'dan ne gibi bir yanıt gelecek.

Aldığımız duyumlara göre Kensai Injury Prones'a iki maçlık saha kapatma cezası gelmesi söz konusuymuş. Aferin aferin.

Aferin 10!

22 p - 5 r - 7 a - 10 s - 2 b vs Washington

All-Star Memories: '72, Mr. Clutch



Yıl 1972, şimdi 60'a merdiven dayamış organizasyonun henüz 22'ncisi. Son 5 senede 3. kez California'da. Maç Lakers'ın Staples Center'dan önceki evi The "Fabulous" Forum'da. Üç de All-Star var evsahibinden: J. West, W. Chamberlain, G. Goodrich. Sene sonunda Batı finaline kadar çıkacak olan Bucks'dan Kareem ve O. Robertson da kadroda. Portland çaylağı Sidney Wicks, Bob Lanier, Paul Siles, Elvin Hayes, Spencer Haywood, Coonie Hawkins, Jimmy Walker, Cazzie Russell, Bob Love Batı'nın geri kalanı. Takım kulelerle dolu. Keltler John Havlicek efsanesinin yanında Dave Cowens ve Jo Jo White'ı göndermiş ezeli rakibin evine. Ligde 17 takım var, sonunculuğa oynayan Cleveland bile iki all-star çıkarmış: John Johnson, Butch Beard. Efsaneler, Billy Cunningham, Walt Frazier, Wes Unseld, Dave DeBusschere, yine kadroda tabi. Celtics ve Lakers koçları rekabeti All-Star'da da devam ettiriyor, her ne kadar eski Keltler olsalar da. Russell baba da yüzükleri dizmiş yorumculuğa başlamış bile.

Cowens, Batı'nın uzunlarını umursamadan taşıyor takımı. İlk yarı bittiğinde on sayı farkla önde Doğu, 64-54. Son çeyreğe girerken maç dengeleniyor. Maçı başından beri domine eden Cowens 11 saniye kalan vuruyor darbeyi, 110-110. Diğer tarafta Mr. Clutch çoktan salmış ününü. NBA Finalleri'nde, Knicks'e kendi sahasından attığı efsanevi buzzer beaterın üstünden 2 sene bile geçmemiş daha. Son hücumda Lakers koçu Bill Sharman, West üzerinden çiziyor hücumu. El alışkanlığı olsa gerek. Kendi sahasından topu oyuna sokup faul çizgisine gelene kadar süre hızla akıyor. ABC spikeri Keith Jackson eşlik ediyor West'in adımlarına: "Six, five, four, three, two... It's over!". Seyirci her gece gördüğünden fazlasını görmüyor, West'in All-Star MVP'si ödülü dışında.

24 Ocak 2009

Glory Glory Manchester!


Manchester United 2 - 1 Tottenham
Scholes (34')
Berbatov (36')
Roman Pavlyuchenko (5')

Maç bu şekilde bitti. İlk yarıda atılan üç gol maçın sonucuna yansıdı şeklinde de klişe yorumumu patlatırım.

Şimdi buraya maç hakkında, Gani'lere nasıl koyduk şeklinde de olabilir, uzun bir yazı döşemek isterdim Manchester United taraftarı olarak ama Amcam'ın Kavak Yelleri'ni daha ön planda tutması sebebiyle ikinci yarıyı zerre izleyemedim. Ulan ha reklama girer, ha girecek dedik reklama girdiğinde maçın 92. dakikasıydı.

İlk yarıda gözüme çarpanlar şunlar;
  • Tevez bu takıma yakışmadı, yakışmıyor, yakışmayacak da. Hem futbolculuğu ile hem de -genelde insanların tipine karşı yargılarım yoktur ama- şu homo sapiens ile arasındaki tek farkın yaşadığı yıl olduğu o tiple de bu adamın Manchester'da bulunmasına karşı çıkanlardanım. Maradona alsın, İnter'e götürsün bir zahmet.
  • Rafael ve Fabio Manchester'ın ileride Neville kardeşleri olabilir. İkisinin de oyunu hoşuma gidiyor. Umarım iyi futbollarıyla, aynı şekilde bu takımda kalıcı olurlar. Çok da sempatik, şirin bir şeyler lan. Bizim Kubi gibi...
  • Danny Welbeck... Bugün ilk defa izledim, beğendim. Sağ kanattan bindirmeleri, çabalaması çok iyiydi. Bir de kaçırdığı gol vardı ki... Aldı verdilerle girdiği ceza sahasında vurduğu şutu Tottenham savunması çıkardı ama gerçi vuruş şekline bakacak olursak o top kaleye de gitmiyor gibiydi. Neyse, iyi çocuk. Sevdim keratayı.
  • Cristiano Ronaldo'ya antipatim gittikçe büyüyor. Fakat futbolunu, iyi futbolcu olduğunu, asla yalanlamam. Bunun yanı sıra bugün şunu farkettim, topu her ayağına alışında tik gibi yaptığı o bilek hareketleri ve akabinde gelen çalım denemeleri sürekli başarısız olunca Dabıl Kâzım ya da Burak Yılmaz'dan bir farkı kalmıyor. Sinir krizi geçirtiyor adama.
  • Foster'ın yediği golde en azından bir hamle yapmasını beklerdim. Defans ile arasındaki iletişimde de sorunlar var gibiydi. Zira bir pozisyonda ayan beyan ortaya çıktı ki 3 oyuncusu "Al ulan topu!" diye bağırırken arkadaş aval aval bakınıyordu hâlâ...
  • Scholes bu takımın gelmiş geçmiş en baba oyuncularından biridir bana göre. Bi' şekilde yine soktu ya o topu... Bugün bir ara kamera yakın çekime girdi, yaşlandığını iyice gözümüze soktular. Çocukluğum geldi aklıma. Hey gidi Giggs, hey gidi Scholes be. Peh!
  • Carrick'in asisti muhteşemdi.
  • Berbatov da büyük ironi yarattı maçta ha. Gani'ye selam çaktı golden sonra.
Sonuca bakacak olursak kazandık, mutluyuz. En son bizim tayfa Adapazarı'na geldiğinde İsmo'yla gaza gelip toptan Arsenal maçını seyretmiştik. Ne zaman Manchester maçı izlesem şu son iki yılda, hep kaybediyorduk. Totem yaptım, izlemedim ama bugün otelde yapacak bir şey bulamadığımdan oturdum izledim ve yendik. Böylece bu durumu da aşmış olduk. Neymiş? Korkularının üstüne gidecekmişsin.

Aferin bana.

1993 - 2009


Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor.
Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.
MOSSAD, İsrail’in gizli istihbarat örgütüdür.
Bu örgütün, Kürt lider Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?

Barzani’nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.
Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor.
CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD’ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan “Israel’s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services” adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü‘nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.
Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

* * *

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra, MOSSAD’ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sh.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak’tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması’ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “Kürdistan Demokratik Partisi”ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani’nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail’in Tahran’daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi’nin üstlendiği görev ilginç:
Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani’nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sh. 328-329)
Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler’e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

* * *

70’li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor.
“Körfez Savaşı” sırasında Irak’ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)
Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.
Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.
Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...
Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
İlgi belli...
İlişki de belli...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?
Uğur MUMCU ( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)

Yukarıdaki yazı hakkında, "Uğur Mumcu'nun öldürülmesine sebep olan yazı" diye söylentiler vardı. Tek bir yazının buna sebep olduğunu sanmıyorum. Hoş yazarların yazılarından -ya da herhangi başka bir sebepten- öldürülmesini de anlamıyorum ama yukarıdaki yazı ciddi bir yazıdır.

Bir rivayet de Uğur Mumcu'nun MİT-Öcalan ilişkisinde Öcalan'ın MİT ile bağlantılarını ortaya çıkaracak bir belge bulmasından ötürü, hani şu ortalığı şu an çalkalayan, derin devlet mensupları tarafından öldüüldüğüdür.

Türlü rivayetler hep oldu zaten. Hizbullah dendi, patlamanın olduğu yerdeki kanıtlar süpürüldü/yok edildi dendi. Rivayetlerle bir yere gelinmediğini anlamış oluyoruz şu koca 16 yılda.

Bu açıklanamama konusunda da türlü rivayetler var. Katillerin niye açıklanmadığına dair ama rivayetlerle gidenlere sinir olurken şurada bir dünya rivayet yazmak da istemiyorum. Zaten yakında "Kıçımın Başı" operasyonlarında bu olaya ve daha nicelerine bir kulp uydurulur.

Gönül şu noktada; "Bize isimler, gruplar, olasılıklar değil... Kesinlikle katiller lazım, kesin bir sonuç lazım!" demek ister ama bundan da çekiniyorum. Zira -ne'me lazım- İmralı'da bir paşa daha beslemeyi ne bu ülkenin bütçesi ne de insanların vicdanı kaldırır. Vicdan konusundan pek emin değilim gerçi. Geçenlerde yazdığım şu an tam da üstünde bulunduğunuz altı çizili kısma tıklayarak erişebileceğiniz yazıda da benzer şeylerden bahsetmiştim zaten. Vicdan konusunda o yüzden emin olamıyorum, olamayanlar da vardır zaten.

16 yıl geçti üstünden, ortada bir sonuç yok. Sadece devletin ayıbı değil, hepimizin ayıbıdır bu. Kayıtsız kalışımızın, vurdumduymazlığımızın sonucu.

Huzur içinde yat Uğur Mumcu...

Long Live "The King"

LeBron James stepped back under pressure from Ronny Turiaf and knocked down a 19-footer to barely beat the final buzzer, lifting the Cleveland Cavaliers to a wild 106-105 victory over the Golden State Warriors on Friday night.

LeBron'un Ocak ayı ortalamaları 28+ sayı, 9+ ribaund, 8+ asist, 2+ top çalma, 1+ blok.

Dino Drpiiic Oleeey!

Taraftara gösterdiği kıçıyla Beşiktaş'a Schildenfeld'i aldıran Dino Drpic yeniden gündemde, ancak bu kez durum çok daha çılgın. Olay Dinamo Zagreb'in Maksimir Stadı'nın santra yuvarlağında geçiyor. Dino stadın görevlilerini kafalıyor ve antremandan sonra ışıkları açık bıraktırıyor. Ardından da Playboy güzeli karısı Nives Celzijus'la başlıyorlar rejenerasyon idmanına. Ablam yazdığı Gola Istina(Çıplak Gerçek) isimli kitabını Hırvat Beyaz Show'unda tanıtırken promosyonu böyle bir anıyla canlandırınca, popoyu görmezden gelen Dinamo Zagreb yönetimi bu kez kendini tutamamış ve Drpic'i transfer listesine koymuş. Yalnız bazı kaynaklar da Drpic'in zaten kumar problemi olduğu için satılacaklar listesine konulduğunu, bu olayın da üstüne tuz-biber ektiğini söylüyor. Kesin olan nokta ise içinde eski takım arkadaşı Modric'in oynadığı Tottenham'ın da bulunduğu bazı İngiliz takımlarının Drpic'le ilgilendiği.

Bir kısım Türk haber kaynakları bu olayın 2-0'lık İngiltere maçı sonrası cereyan ettiğini yazıyor ancak bu doğru değil. Dingilliğiyle meşhur yazılı medyamızın Daily Mail'den haber araklarken birebir çeviri yapması sonucu doğan bir durum. Adamlar İngiltere maçının daha sonra bu statta oynandığını yazmışlar, bizimkiler "later"ı görünce hikayeyi de güzel tamamlar diye "önce İngiltere'ye, sonra karısına..." diye sallamışlar hikayeyi. Bu arada haberin aslı Austrian Times'da çıkmış, onu da belirtelim.

"Dino had arranged that people should turn on the stadium lights for us and he finally fulfilled his dream of having sex in the middle of a football pitch. It was very naughty."