04 Ocak 2009

Hayali Fişekler ve Hayal Kırıklıkları

Camdan vuran ışığın duvara yansıttığı gölgesinde yürüyebilirliğin, yürünmüşlüğün izleri var. Aynı ışık paçalarına da vurduğunda gizli gizli akıttığı sitemi görünür kılıyordu başkalarının gözlerine. Gözlerindeki fer ise kahkahalarına rağmen solmaktaydı.

Kendini eskitti orada, çürüttü. Vücudu isyan eder, başkaldırır ve iş bırakır hâle geldi o odada... Beklemekten nitekim… Bekledi ki onu olduğu gibi sevecek biri çıksın, olmadı. Gelen de zaten parası için geldi. Aptal adam değildir, anladı tabi ki sonuçta... Kadınlar onun gönlüne hayali fişeklerle gelir hayal kırıklıkları ile gider...


Ne yapabilirdi ki başka? Çarkına tükürdüğümün bahtsızı... Aşka gelip koşan hep oydu, hiç ona gelen olmadı. Bırak artık, gitme! dedim, dinlemedi. Şimdi ise bir an bile kalkamadığı yatağından asalaklarla uğraşmakla meşgul. Gelse de biri tutsa elinden -özenle avuç içinde ısıttığı hazinesini incitmeden- kalkabilir belki de. Önemli olan o değil, önemli olan... Nedir ki?


Gece ona bitmez şimdi, göz kapaklarıyla tuttuğu ritimlerin gürültüsünden uyuyamaz. Kirpiklerini hışırdatır, yalnızlıktan dem vurur kendine... Avuç içine kürekleriyle koyduğu kalbi güm güm!. Bir ayak kılının haraketliliği bile dikkat çekmeye yetiyor, içinde oldurulamamış bir hayali yaşıyor. Gerçeğe de ihtiyacı yoktu zaten.