31 Ocak 2009

Vallahi Bu Sefer Son

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Yazdıklarıma bakıyorum da konu hakkında, iki yazı yazmışım ama ikisini de üşengeçlikten ötürü yarım yamalak ve doğru düzgün toparlamadan yayınlamışım. Bunun için özür dilerim.

Davos'taki şu olay.

Neden yadırgadığımdan bahsedeyim. Bunu Süleyman Demirel de dün dile getirdi aslında. Bir ülkeye, bir lidere sinirli olabilirsiniz. O ülkenin yaptıklarına ve liderin tutumuna karşı kızgın olabilirsiniz ama uluslararası platformda böyle kaba bir davranış Türkiye gibi bir ülkenin Başbakanı'na yakışmadı. Böyle olmaması gerekiyordu. Ben hâlâ haklı olduğunu düşünmüyorum ama haklı olduğunu düşünenler vardır bu çıkışında. Haklı olsa bile haksız duruma düşmüştür bu tavrıyla, onu demeye getiriyorum.

Türkiye'nin ve dolayısı ile hükümetin Gazze olaylarına karşı tutumu yanlış değil. Benim eleştirdiğim ise bu tutumun dozajı. Kaka'ya 150 milyon dolar verirken, Filistin'e gram yardım etmeyen Arap ülkeleri dururken, biz niye büyüttük bu olayı bu kadar? Toplumsal tepki değil bahsettiğim, devletin tutumu.

Erdoğan'ın bu olaylar hakkında saldırının başlamasından Davos'a kadar olan süreçteki tüm tutumu gerek ülke içerisinde, gerekse Dünya gündeminde; aslı öyle olmasa bile "Türkiye İslam Devleti mi oluyor?" gibi bir endişe yarattı. Her türlü demecin, her türlü hareketin farklı yönlere çekilebileceği şu ortamda, sırf seçim endişesi ile göz boyamak için dan dun yorumlarla bayrak tutan, yılmaz savunucu rolüne kendimizi bu kadar kaptırmanın anlamı yoktu.

Öncelikle şunu kavramakta fayda var, Türkiye konumu dolayısıyla her ne kadar uçan kuşa borcu olsa da sözünü her zaman geçirebilecek bir ülkedir. Güçsüzleştirildiğimiz doğrudur. Ekonomiden tut, eğitime, sanata ve hatta aile yaşantımıza kadar dışa bağımlı hâle getirilmişiz. Son ele geçirebilecekleri yer mantığımız, düşüncelerimiz ve asıl direnç ile burada karşılaşılıyor zaten.

Ülkemizin başında üç büyük güç dengesi var. Birincisi artık küme içinde küme durumuna geldiğimiz A.B.D. ve yakınlarımızda bir İsrail Devleti, kuzey-kuzeydoğu'da Rusya ve batı'da A.B.

Bu noktada şöyle bir yanılgı söz konusu. Avrupa Birliği bizi Müslüman olduğumuz için istemiyor, A.B.D. İngiltere ve İsrail ile ölümüne dost, Rusya alayı ile düşman. Belki de böyledir, belki değildir, belki de bunlarla birlikte başka değişkenler de vardır ama bana göre hiçbir devlet yapısı çıkarlarının doğrultusunda olmadığı sürece kimseyle müttefik, dost konumuna gelmez. Yani, İsrail'in Orta Doğu'da müslüman toplumların tepkisini çekmesi A.B.D.'nin işine gelmeyecektir. Çünkü A.B.D. Orta Doğu'da bir otorite istiyorsa bunu müslüman toplumların desteği (ya da vurdumduymazlığı) ile yapacaktır. Diyorum ki; Arab'ın bol yağına acı koyarsan kıçı yanar, suyuna salça olur.

Koskoca Amerika, Dünya'yı yöneten büyük güç buna izin verir mi?

Vermez... Vermek istemez daha doğrusu ama bir hatırlayalım. Şu çuval geçirme mevzusu, A.B.D.'nin söz verdiği hâlde P.K.K. konusunda somut bir tavır takınamamasının ardından yaşanan o soğuk dönemde ne olmuştu? Türkiye askerlerin desteğiyle de başka bir güç eksenine, Rusya-İran doğrultusuna yönelmiş, bunu tehlike gören Amerika İncirlik konusunu kapatmış, her zaman olduğu gibi "Dostuz" mesajları vermiş, bir de havadan hibe yaparak gönlümüzü almıştı.

İşte bu sebepten, Arapların ve diğer müslüman ülkelerin o çizgiye yönelmemeleri için A.B.D.'nin ve İsrail'in Türkiye'ye ihtiyaçları var ve işte bu yüzden İsrail basını, "İlişkiler bozulmaz" yönünde manşetler atıyor, makaleler döşüyor. Türk basını ve çoğu insan da bunu; "Bak başbakana... Nasıl koydu postayı, gıkları çıkmadı" diye anlıyor.

Türkiye güçlü durumda, güçsüz gibi gözükse de ve çoğu zaman uluslararası arenada aciz gösterildiğimizden ötürü bu gücü hatırlatmak adına elbette güzel bir şey yanlış gördüğüne sesini yükseltmek fakat böyle değil. Yan mahallenin hayta çocuğu değil sizin kızdığınız kişi, kimi zaman böyle saçma benzetmelerle Dünya gündemine dair olaylar anlatılmaya çalışılsa da. Beğensen de beğenmesen de, iyi ya da kötü şekilde Dünya üzerinde adı geçen bir ülkenin lideri.

Türkiye'nin şu anki konjonktürde duygusal davranmadan, gücünü sınayarak ve idrak ederek yerini belirlemesi gerekiyor. Bakınız, Dünya düzeni Türkiye'nin aktif olmadığı hâlde olmazsa olmazı olarak içinde bulunduğu bir işleyişle şekilleniyor ve Türkiye bunun gidişatına etki edebileceğini farkederek, yerini bir an önce belirlemeli. Bir dönemin Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin temel politikası olan benim kimseyle alıp veremediğim yok, ben kendime yeterim politikasına dönmesi gerek bir an önce. Şu açından, keskin açıklamalarla taraf seçerek değil. Olayları iyi analiz ederek, bin dinleyip bir konuşarak. Bazılarına insanlık dışı gelebilir, "Gazze'ye kayıtsız mı kalsaydık?" diyebilirler. Anlatmak istediklerimi anlamaları için baştan okumalarını öneririm. Sonra kalanına devam etsinler.

Gelelim asıl konumuza. Tayyip Erdoğan'ın böyle bir çıkış yapmasının sebebi, hâlâ savunuyorum ki, seçim endişesinden ötürüdür. Kemal Kılıçdaroğlu'nun çıkışlarına Ergenekon ile karşılık verildi. Ekonomik kriz teğet geçecekti, geçmedi ve Davos cengâverliği çıktı ortaya. Dikkat ederseniz hepsi son dönemlerde bazı çıkışların üstünü kapatmak adına verilen tepkimeler ve meydana gelen olaylar.

Yılmaz Özdil'in bugünün Hürriyet gazetesinde çok güzel bir yazısı var. Okunmasını tavsiye ediyorum, ben çok beğendim. Diyor ki, "Askerlerimizin başına çuval geçirilirken, her gün şehitler verirken, Annan planı burnumuza dayatılmışken niye böyle davranmadın?" Ben de diyorum ki ek olarak, "Gürcistan'a girildiğinde herkes susarken biz ona da tepki verdik" diyen başbakan, Putin'e neden; "Siz benden yaşlısınız. Karda kışta yarı çıplak hayvan avına çıkıyormuşsunuz. Öldürmeyi iyi bilirsiniz, Gürcüleri de hayvan mı sandınız yoksa?" demedi?

Bazı şeyleri kavramak için deha olmaya gerek yok. Tamam anlayışlı olabilirim belki bu konuda. Seçim dönemi icraatları AKP'nin icadı değil sonuçta, bundan öncekiler de yapıyordu bunları. 3 sene esamesi okunmayan, seçim döneminde ortaya çıkan ve seçim sonunda 10 projeden en fazla 2'sinin hatır için ve o da rant katılarak yapıldığı bir ülkede yaşadık çocukluğumuzu. Şimdi o ülkenin bir genciyim, genciyiz. Bu bir anlık sinirler, bir anlık oy kaybetme endişeleri size değil, bize dokunuyor. Bakın Peres olaydan sonra, "Erdoğan iyi dostumdur, dostlar arasında böyle tartışmalar ara sıra olur" demiş. Berlusconi ile enseye tokat dostluğunuz az yazılıp çizilmedi gazetelerde ki nikah şahidi bile oldu sizin aileye.

Sizi seviyorlar, affediyorlar da bize bir faydası dokunmuyor be sayın başbakan. Devlet yöneticiliğini Facebook konumundan çıkarın lütfen artık, ülkenizin insanı kıt kanaat geçiniyor. Ülkenizin insanı her konuda bölünmeler yaşıyor.

Hani herkes eşitti
Hani hoşgörü olacaktı
Niye Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar çok konuda bölünmüşlükler var?
Hani Ak ellerin nerede
Yolsuzluk dosyalarında simsiyah parmak izleriniz var.
Hani o huzur bulduğumuz deniz gözlerde Amerikan Donanma Gemileri
Hani o saçlarımıza seçim dönemlerinde taç yaptığınız çiçekler?
Nerede?
Hani Türkiye hepimizindi, şimdi nerdesin, nerde?

Bir de Devlet Bahçeli'nin sözleri var ki şu konuda son kez ağzımı açıyor olmasam ona da değinirdim. Bu muhabbet çok uzadı burada uzatmanın anlamı yok. "Meydanlara atmalık ip vereyim mi ip?" der ve kaçarım.