16 Şubat 2009

Douglas McGiven Türkiye'dir!


Kız kardeşim geldi İstanbul'a... Annemle beraber gel dedim ama annem rahatsızlanmış biraz, kardeşimi yolladı. Akşam üstü gibi aldım onu terminalden, eve geldik. Yorgundu biraz; "İstersen duş al..." dedim. "Yat uyu sonra. Kız arkadaşım gelince uyandırırım gece, tanışırsınız hem. Geldiğinden haberi yok, sürpriz olacak..."

Tamam abi, dedi. Duşunu aldı ve yattı...

Sezin gece on sularında gelmiş, mutfakta yemek yapıyordum duymadım. Ta ki ana avrat söve söve mutfağa girene kadar. Kardeşimi görmüş yatakta uyurken, onu aldatıyorum zannetmiş. Lafa bir türlü girip açıklayamadım ki, sürekli bir şeyler saydırıyor. Zaten sonunda da kapıyı vurup gitti.

Geçenlerde Kadıköy'de gördüm onu tamamen şans eseri. Beşiktaş'a geçmek için iskeleye doğru gidiyordum. Jetonu aldım, gişeden geçerken kalabalığın arasında gördüm. Bir erkekle kol kola... Hatırlıyorum, ağız dolusu laf ettim. Çok kırıldı, önce ona danışmam ve eğer tepki göstereceksem ondan sonra göstermem gerektiğinden falan bahsetti. Amcasının oğluymuş, ne bileyim. Bilemem tabi, teyid edilene kadar da somurtmaya devam ettim.

Artık bunun intikamı mıydı yoksa işine öyle geldiğinden miydi bilemem ama sonuç olarak açıklamama bile izin vermeden çıktı, gitti işte bir ton küfür ve laftan sonra.

Bir hafta boyunca hiç konuşmadık. Daha sonra zehir zemberek bir mesaj atmış onu hayal kırıklığına uğrattığıma ve onda sebep olduğum yıkıntılara dair. İlişkimiz için ne kadar çok çaba sarfettiğinden falan bahsetmiş. Buluşalım, dedim. Buluşalım ve yüz yüze konuşalım bunları...

Kardeşim de etkilendi tabi olanlardan, iki gün kaldı geri döndü Adapazarı'na... Biz de Sezin'le ertesi gün Papermoon'da yemek yiyip olanları konuşmak için sözleşmiştik. Biraz ondan, biraz da kardeşimin suçu kendinde bulmasından ötürü üzgün olduğumdan erken yattım o gece.

***


Yemek siparişlerimizi verdik, bir şişe kırmıza şarap istedik. Bunun akabinde fırtına kopacağı belliydi zaten. Sözde sırıtıyorduk garsona aslında; "Ben de Penne Arabiatta alayım ehehe" derken. Birazdan patlayacaktık birbirimize...

- Evet, anlat bakalım konuşmak isteyen sensin...

- Bak kızım bir McGiven'ın olgun duruşunun katkılarıyla filizlenen ve yükselen bu gönül paylaşımı ne yazık ki tarafından benim aleyhime kullanılarak bugünlere gelinmiştir. Benim ilişkimizdeki kaosu önlemeye yönelik çabalarım ve bu ilişkinin birleştirici unsuru olma adına gösterdiğim anlayış kendi aleyhime haksızlıklara yol açacak kadar tarafından deformasyona uğratılmıştır. 'Douglas nasılsa sesini çıkarmaz...' diye düşünüp benim üzerime oyunlar oynamaya kalkışmak Douglas'ın gücünü hafife almaktır. O kız benim öz be öz kardeşimdir!

- Nasıl ya? Gerçekten mi?

- Ne sandın? Ben haksız yere ve komik gerekçelerle cezalandırılırken senin yanlışlarının yanına kâr kaldığı gibi asıl ceza görmesi gereken kişi olan senin ise bana karşı hata yapmanın bedelini ödüllendirilerek almaya başladığını görüyorum. Bunda en büyük pay benim alttan alıp hep susuyor olmam.

- Zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışma hemen! Sen beni kuzenimle gördüğünde şu yaptıklarımdan daha azını yapmamıştın. Hatırlatmak isterim!

- Tamam da unutma ki bugüne kadar bu ilişkide çıkan tüm kavgalarda en az sorun çıkaran bendim. Benim ilişkimiz adına sergilediğim ahlâk ve anlayış çerçevesindeki duruşum hiçbir şekilde değişmemiştir. Hâl böyleyken sana soruyorum; 'Sende ne değişmiştir ki bu ucuz laflar, tepkiler şimdi havada uçuşmaktadır!?' Bu tartışmaların sonunda görülen çifte standart, iyi niyetimi pasifize etmek için gösterdiğin çabalarının arkasında hep soru işaretleri bırakmıştır.

- Sapıttın mı sen Doug? Ne diyorsun Allah aşkına? Nereden okudun bunları da acayip acayip konuşuyorsun?

- Lafımı bölme! İlişkimiz boyunca gerçekçi hiçbir yapıcı ve onarıcı ve hamle atağına kalkışmayan, somut bir faaliyet girişiminde bulunmayan, en kötü anlarda yanında oluşlarıma seyirci kalan ve bu nedenle kalbimin defalarca kırılmasına yol açan sen! Sadece ciddiyetsiz ikili ilişkilere dayalı düzeninde Douglas gerçeğini gözardı edemezsin anlıyor musun?!

- Aa yeter ama saçmalıyorsun! Gidiyorum ben!

- Git, Douglas McGiven Türkiye'dir! Başkasını bulurum!

- Nah bulursun!

- Ebedi ve ezeli aşkım Sezin; iyi ki varsın! İlişkimiz bitiyor olsa da bu dostluk yüz yıllar boyunca sürsün!

- Temennilerin için teşekkür ederim. Yaptığın bu ağır haksızlıktan sonra kendimi bu ilişkiden çekiyorum! Görüşmek üzere!

Beyaz mendili attı ve gitti. Hesabın bana kalmış olmasını bir kenara koyuyorum... Oracıkta ilişkimiz bitti. Ama elbette bu yoğunluğu yadsınamayacak bir alışkanlık. Uzun süreli bir ilişki yaşıyorsan ve bunu aynı evde yaşama aşamasına kadar ilerlettiysen bu alışkanlığın tarifini yapmak inanın çok zor, yaşayan bilir.

Öyle esip gürlüyoruz işte birbirimize ara sıra ama işimize gelen çok fazla şey olduğundan genelde sesimizi çıkarmıyoruz. Bin defa ayrıldık, bin defa da geri döndük birbirimize. Her zaman aynı şey her geri dönüşün sonunda; "Bir daha hiç ayrılmayalım, birbirimize hiç bağırmayalım sevgilim..." Olmuyor tabi, olmayacağını bile bile demeden de olmuyor. Acayip bir ritüel...

Belime sarıldı oturduğumuz koltukta... Televizyonu açtım, dizimiz başlayacaktı. Reklamlar dönüyor... Calgon farklı adamlar ve farklı mağdurlar ile aynı ürünü tanıtıyor, Molfix ilk çıktığında da sızdırmıyordu yeni ürünü beşbin kat daha fazla sızdırmıyor, Orkid desen almış başını gitmiş. Sızdırmamanın kitabını yazmış ama hâlâ reklam çekiyor. O kadar ayrılıp barışıyoruz ama her şey sonunda hep aynı kalıyor, bıraktığımız gibi. Kazanan mı oluyoruz gerçekte yoksa kaybeden mi? diye düşündüğümde cevap bulamıyorum net olarak ama şunu iyi biliyorum ki bu ne ilk, ne de son olacak. Bu ilişki nihayete kavuşmadıkça ya da biraz da kendimize bakıp birbirimize karşı daha anlayışlı olmadıkça bu yaşanmaya devam edecek.