Ortak bir karar aldık bu hafta, dün Barış Manço'nun ölüm yıldönümüydü. Çocukluğunda Barış Manço programları ile büyüyebilen bir nesilden olduğum için çok şanslıyım diye düşünmüşümdür her zaman. Her zaman Hugo'yu arayıp da katılmak gibi bir hevesim olmuştur mesela, 7'den 77'ye ya da Adam Olacak Çocuk programlarına katılma gibi bir hevesim olmadı ama Barış Manço'da çocukları cezbeden acayip bir elektrik vardı. İster istemez sana yakın gelen bir insandı rahmetli.
Orta okulda derslerden kaçmak için sığındım okul korosunda üç şarkısını söylemiştik. Gülpembe, Dağlar Dağlar iki tanesi ama diğerinden emin değilim.
Babam götürmüştü bir seferinde Moda'daki evine. Oturalım da çay içelim diye değil elbette, göstermek için.
Öldüğünün haberlerde duyurulduğu günü hatırlarım. Dedemlerde bilgisayara kapanmışım deli gibi CM 97-98 oynuyorum yine, sağımda televizyon. Sesi kısık televizyonun, dedem arkamdaki koltukta oturuyor. Bastonun sapını destek yapmış çenesine, bir şeyler düşünüyor. Ekrana takıldı gözüm bir an, Barış Manço görüntüleri var. O an aklıma gelmedi tabi öyle bir şey olabileceği. Akşam haberlerinde öğrendik durumu.
Çok üzüldüm, hâlâ üzülürüm. Aynı dönemin iki simge ismi, Cem Karaca ve Barış Manço. İkisinin de müzisyenlikleri çok anlamlıdır benim için. Şarkılarındaki sözlerin hikayeleri, akıcılıkları, sesleri... Ama Barış Manço bambaşkaydı.
O dönemin şarkıları bir ayrı güzelmiş be. Nur içinde yat Barış Abi, ne diyeyim ben sana? 10 yıl olmuş be...
MÖNÜ
- İşte Hendek İşte Deve
- Kara Sevda
- 40 Yıl
- Unutamadım
- Sakız Hanım İle Mahur Bey
- Domates Biber Patlıcan
- Yolla Yarim