Adriano : Ronaldo'nun veliahtı olarak futbol piyasasına girdi. Kariyeri de ona benzer bir şekilde gelişti fakat Ronaldo'daki hırs ve futbol aşkının Adriano'da karşılığı tembellik ve sorumsuzluk olunca, kariyerinin sonu çok daha çabuk geldi. Flamengo'da parlayan bir genç forvet olarak 19 yaşında Inter'e geldi. İlk sezonunda Fiorentina'da kiralık oynadı, daha sonra ise aşağıda bahsettiğim Mutu'nn partneri olarak 2 yıllığına Parma'ya gitti ve orada patlamasını gerçekleştirdi. Ardından Inter'e geri döndüğünde artık o bir süper yıldız, taraftarın gözünde ise L'Imperatore idi. Fakat bu güzel yıllar çok uzun sürmedi ve 2006-2007 sezonunda Adriano'nun çöküşü başladı. Alkol ve disiplin problemleriyle boğuşan Adriano'ya kulüp önce izin verdi, daha sonra isteği üzerine Sao Paolo'ya kiralandı. Adriano'nun Sao Paolo'da bıraktığı izler ise Santos defansı Domingos'a attığı kafa ve antremanda küfürleştiği kameramandı. Bu sezon başında Mourinho ile birlikte takıma dönen ve kendini toparlamış gibi gözüken bir Adriano izledik. Arada antremandan kaytardığı haberleri, gece kulüplerinde görüntüleri basında yer alsa da Mourinho onu yavaş yavaş toparlıyor gibiydi. Fakat milli maçlar arasında ne olduysa oldu ve bir anda Adriano sırra kadem bastı. Uzun bir süre kimsenin haber alamadığı futbolcunun kaçırılmış olduğundan bile şüpheleniliyordu ki, zat-ı muhterem kameralar karşısına geçip futbola ara verdiğini açıkladı. Mourinho bu açıklamayı duyduktan sonra kuvvetli bir "s.ktirsin" çekmiştir sanıyorum. Dün açıklanan habere göre Adriano'nun kontratı Inter tarafından feshedilince, Fotomaç ve türevlerine gün doğdu. Yarından itibaren Adriano'yu Güiza'nın yerine transfer etmeye başlayacaklardır ancak ben onu bir daha Avrupa'da göreceğimiz konusunda şüpheliyim.
Alain Boghossian: Paris'te 1998 Dünya Kupası'nı kaldıran Fransa takımının bir üyesi olarak geldiği Parma'da 4 sezonda 89 maçta oynadı ve 99'da UEFA Kupası, İtalya Kupası ve İtalya Süper Kupası'nı kazanan kadronun önemli isimlerindendi. 2002'de gittiği Espanyol'da sadece 5 maça çıkabildi ve geçirdiği sakatlıklar yüzünden o sezon, 32 yaşında futbola veda etti.
Stephen Appiah: Parma'da geçirdiği 3 yıldan sonra kiralık gittiği Brescia'da parlamış ve Juventus'a transferini gerçekleştirmişti. Juve'deki 2 yılın sonunda Fenerbahçe'nin önerdiği hatırı sayılır miktara hayır diyemeyip, İstanbul yolunu tutmuştu. Fenerbahçe'de başarılı geçen sezonun ardından tekrar Avrupa'nın büyük takımlarının dikkatini çekmeye başlamış ve 06-07 sezonunun sonunda takımdan ayrılmak istediğini belirtmişti. Fakat geçirdiği diz sakatlığı bu transferin gerçekleşmesini engelledi. 07-08 sezonunun ilk yarısında bir Şampiyonlar Ligi maçında oynayarak geri dönüş sinyalleri verse de aslında sakatlığının tam olarak geçmediği, hatta bunun bir sakatlık değil, ölüm tehlikesi bile olan bir hastalık olduğu basına yansıdı. Appiah'ın menajeri, FB doktorlarını Stephen'a yanlış teşhis koyup, yanlış tedavi uygulamakla suçlamış, konu mahkemelere kadar taşınmıştı. Ardından Appiah sakatlığı geçmediği için Fenerbahçe tarafından serbest bırakılmış, bu sezon başında Tottenham ve Rubin Kazan'la anlaşma noktasına gelse de takımların sakatlığı konusundaki endişelerini yok etmeyi başaramadığı için sözleşme imzalayamamıştı. Onun hakkındaki son haberler ise şu sıralar Benfica ile antremana çıktığı ve menajerinin Galatasaray'la görüşmek için İstanbul'a geleceği yönünde.
Mario Stanic: 24 yaşında parlak bir orta saha oyuncusu olarak geldiği Parma'da, 4 sezonda 77 maça çıkmış ve 29 gole imzasını koymuştu. Bu performans ona Londra'nın zenginler kulübü Chelsea'nin kapılarını açtı. Fena gitmeyen Chelsea kariyerinde 3 sezonda 59 maça çıkabildi fakat 4. sezonunda lanet onu dizinden yakaladı. Geçirdiği diz sakatlığı yüzünden futbola bir daha dönemedi ve henüz 32 yaşında, kariyerinin zirvesindeyken emekliye ayrıldı.
Lilian Thuram: Belki de kariyerinin sonuna kadar son derece başarılı oldu fakat onu da lanet, emeklilik günlerinin geçirmeye gittiği Paris St. Germain'e imza atarken buldu. Daha 1-2 yıl faydalı olabilecekken kalp problemleri sebebiyle futbola veda etmek zorunda kaldı.
Tomas Brolin: Milli takım ve Parma'daki performansıyla süper yıldız seviyesine yükselmişken ayağı kırıldı. O günden sonra da kendisini bir daha hiç toparlayamadı. Sakatlık dönüşü Parma'daki yerini Hrito Stoichkov'a kaptıran Brolin, Scala kendisini orta sahada oynatmak isteyince İngiltere'ye, Leeds United'a gitti. Menajer Wilkinson, "Tomas'ın, Yeboah ile iyi bir ikili oluşturacağını düşünüyorum." sözleriyle aldığı Brolin'i sezon ortalarında "defansif açıdan yeterli değil ve iyi oynamıyor" açıklamasıyla takımdan kesip yedekten oyuna sokması sonucu kulüpten ayrılmak istediğini açıkladı. Daha sonraki sezon başında FC Zürich'e kiralanan Brolin, burada 3 maça çıktıktan sonra Wilkonson'ı kovan Leeds tarafından takıma geri çağırıldı. Leeds'e geri dönmeyeceğini açıklayan Brolin'le kulüp arasında ciddi sorunlar çıktı. Bu sırada gelen Sampdoria'nın teklifini kabul eden Brolin'in önünü bu kez de kırılan ayağındaki çiviler çıkarılmadan transfere onay vermeyen doktorlar kesti. Devre arasında ise Brolin kendi cebinden 500.000 paund ödeyerek Parma'ya kiralık gitti fakat burada da Ancelotti'nin planlarında yer bulamadı. Sezon sonunda Leeds'den bonservisini alan Brolin'e Crystal Palace son bir şans verdi, ancak kilo ve formsuzluk problemlerini aşamayarak burada da çok faydalı olamadı. Kariyerinin son maçına ertesi sezon 15 dakikalığına Hudiksvalls A.B.K. takımında "kaleci" olarak çıkan Brolin, şu sıralar profesyonel bir World Series Poker oyuncusu olarak kendini farklı alanlarda denemekte.
Hidetoshi Nakata: Japon futbolunun yetiştirdiği en büyük yetenek olarak Avrupa'ya adım atmıştı Nakata. Perugia'da kendini gösterdikten sonra 15 milyon avro karşılığında Roma'ya gitmiş, o sezon Capello'yla şampiyonluk yaşayan takımda yer almıştı. Hatta bir Roma taraftarının asla unutmayacağı bir Juventus maçı vardır. 2. sıradaki Juventus, kendi evinde 2-0 öndeyken Nakata oyuna girmiş, uzaktan inanılmaz bir gol atmış, ardından da Montella'ya yaptığı asistle maçı 2-2 bitirip Roma'nın aradaki puan farkını koruyup şampiyonluğa gitmesinde önemli rol oynamıştı. O sezonun sonunda Parma onun için 18.5 milyon avro ödeyip takımın yıldızı olarak transfer etmişti. Fakat Parma'daki futboluyla bu paranın altında ezilmiş, 2.5 sezon sonunda da Bologna'ya kiralanarak kontratının sonunu başka bir takımda getirmişti. 2004'te Fiorentina ona yeni bir şans verse de Nakata orada da verimli olamayıp, ertesi sezon Bolton'a kiralandı. Bolton'da geçirdiği verimsiz sezonun ardından Nakata, henüz 29 yaşında, futbol hayatını sonlandırdığını açıklamış, önemli bir yetenek daha erken yaşta futbol dünyasına veda etmişti.
Adrian Mutu: 21 yaşında geldiği Inter'de tutunamayıp Verona'ya gitmişti. Orada tekrar parlayınca, 2002'de Parma 10 milyon avro bonservis bedeli ödeyip onu kadrosuna kattı. Parma'da geçirdiği tek sezonda oynadığı 31 maçta 18 gol atıp, dikkatlari üzerine çekince transfer piyasasını mahalle pazarı gibi gezen Abramovich Parma'ya, bonservisinin 3 katını ödeyip Mutu'yu Londra'ya getirmişti. Bu 30 milyonluk ücret Mutu'yu tarihin en pahalı Romen futbolcusu yaparken, aklını da başından götürmüş olsa gerek ki 2004 yılında girdiği bir doping testinde kokain kullandığı ortaya çıktı. Aldığı 7 aylık ceza yetmezmiş gibi bir de Chelsea kulübüne 17 milyon avro tazminat ödemek zorunda kaldı. Daha sonra gittiği Juventus'ta da aradığını bulamadı. Şimdilerde ise onu zirveye çıkaran eski Parma teknik direktörü Prandelli ile Fiorentina'da kendini toparlamış gözüküyor.
Bir de şu anda sallantıda olanlar var;
Alberto Gilardino: Milan ona döktüğü milyonların karşılığında pek bir şey alamadı. Serie A'nın en iyi forveti olarak gittiği Milan'da milli takıma bile giremeyen bir yedek olup çıktı. Daha sonra tıpkı Mutu gibi, eski hocası Prandelli'yle Fiorentina kariyerine hızlı bir giriş yaptı ve yükselişte. Ancak bu yükseliş kalıcı olacak mı, bunu zaman gösterecek.
Gianluigi Buffon: Parma'dan sonra Juventus'a gidip dünyanın en iyi kalecisi unvanını uzun süre üstünde taşıdı. Fakat Juventus'un 2. lige düşürülmesinden sonra sakatlıklar bir türlü peşini bırakmadı ve şu anda istikrarsız bir form grafiğiyle şaşaalı günlerinin çok gerisinde. Juventus, City'nin sezon başındaki 100 milyon avroluk teklifini bir daha alsa eminim bu kez biraz daha düşünür. Kendisi de bu durumun farkında olsa gerek ki, geçtiğimiz günlerde "Artık dünyanın en iyisi olmadığımı biliyorum" şeklinde bir açıklama yaptı. Fakat ne olursa olsun Buffon, Buffon'dur ve umarım kendisini toparlayıp yukarıdaki listeye dahil olmaz.