Para harcamaktan kaçınmayan bir takım sahibi, bir adet kalburüstü GM, yeni neslin en başarılı koçlarından biri, NBA'in en heyecan verici potansiyelleri ve play-off beklentisiyle başlanan sezonda, Batı Konferansı gibi bir kurtlar sofrasında gelen 4.'lük... Portland taraftarları için her şey güzel gidiyor gibi. Akıllardaki tek soru işareti LeBron'dan sonra gelen en dominant potansiyel olarak lanse edilen Oden'ın kendini toparlayıp, toparlayamayacağı. Fakat takım sezon boyunca Oden sıradan bir uzun olsa bile, bu kadronun iş yapabileceğini gösterdi. Pritchard da bu çekirdeğe güvenerek, LaFrentz'in kontratının yanına o çekirdekten bir-iki genç koyup, karşılığında bir yıldız alma fırsatını pas geçti. Sonuca bakarsak çok da haksız sayılmaz gibi.
Houston'da ise bu sezon geçtiğimiz sezonlardan çok farklı geçmedi; sorunlarla dolu ve fakat sonuç pozitif. Önce alıştığımız üzere T-Mac'in sakatlığı, Artest'in uyum süreci ve yer yer sakatlıkları; daha sonra Landry'nin vurulması, takımın önemli parçalarından Rafer'ın takas edilmesi, T-Mac'in defteri kapatması derken yine sorunlarla dolu bir sezon geçti Rox adına. Gerçekten Houston ilginç bir takım. Önemli oyuncuları sakatlanıyor, fakat kadrodan isimsiz bir oyuncu çıkıp o yokken kendini gösteriyor. Geçen sezon benzer bir performansı Yao'nun yokluğunda Landry göstermişti, bu sezonsa Brooks ve Wafer gibi iki önemli parça kazandılar bu eksikler sayesinde.
Seriyi iki farklı şekilde değerlendirmek mümkün. Zorluklarla savaşmayı görev haline getirmiş, sert ve tecrübeli Rockets'ın, genç Blazers'a dur diyebileceğini iddia edebiliriz. Fakat kadro genişliği ve opsiyonları rakibine oranla oldukça fazla olan Blazers'ın, Rockets'a üstünlük sağlayabileceğini de söylemek yanlış olmaz. Bu serinin ne kadar ortada olduğunu anlatmak için sezon içerisinde Roy'un mucize üçlüğüyle biten maçı hatırlatmak yeterli olur sanıyorum. Benim fikrim, Portland'ın ev sahibi avantajı ve Rose Garden'daki muhteşem performansının, tıpkı o maçtaki gibi, onları bir adım öne çıkaracağı yönünde; 4-3 Portland.