Tatil için memlekete dönmüşken yaptığım yegane faaliyet TV'de spor müsabakaları izlemek oluyor. Dün gece başlayan NBA play-offlarını her ne kadar banttan takip edebilmiş olsam da, sonucunu bilmediğin maçı izlemenin canlı bir maçı izlemekten bana göre bir farkı yok.

Cleveland - Detroit maçının Pistons cephesinde ise maçı izlerken aklıma sürekli Gökhan Özşahin'in sözleri geldi: “Michael 'Acur' Curry haddini bil!“, “Sistem ile oynama Acur, canın yanar.”, “Iverson: Cevap mı Soru mu?”. Bugüne kadar seçimleriyle Pistons'ı geçtiğimiz 5 yıl içinde istikrar abidesi yapan Joe Dumars, Michael Curry gibi oyunculuğundaki tek başarısı Oyuncular Birliği Başkanlığı olan ve saygınlığı konusunda ciddi şüpheler olan birini koç olarak takımın başına atadı. Koç seçimini bu yönde kullanırken takımın oyun kurucusu Billups'ı, Iverson karşılığında takas etti. Belli bir sistem içersinde oynayıp başarılarını kazanan bir Pistons için Iverson'ın kadroya dahil edilmesi sürekli sorgulandı ve yıl boyunca yaşanan Iverson- Curry çekişmeleri, Iverson'ın açıklamaları ve en sonunda Iverson'ın sakatlığı sebebiyle kadro dışı kalmasıyla nihayete eren bir hikaye oldu. Takımdaki bu sıkıntı hava ve verimsiz ortam Detroit'in play-offlardaki %50 barajı altındaki tek takım olmasının zeminini hazırladı bence. Dünkü maçı izledikten sonra da artık Detroit 'in yeniden yapılanma sürecini başlatacağını düşünmekteyim.
Evde yapacak bir iş olmadığından sürekli spor takibindeydim. Türkiye Süper Lig'indeki heyecanı(!) da takipten eksik kalmadım. Beşiktaş'ın lider Sivasspor'un, Konyaspor ile 0-0 berabere kalarak 2 puan kaybettiği haftada aynı skor ile Bursaspor ile beraber kalmasını da az çok izledim. Türkiye Ligi'nde oynanan futbol gerçekten ilginç. İbrahim Toraman'ın önce kendi ceza sahası önünde elle topa dokunmasından sonra rakip ceza sahasında bunu 10 dakika içinde gerçekleştirmesi, LigTV sunucusunun tabiriyle “ilginç bir enstantane” oldu. Buna rağmen Bursaspor'un 10 kişilik bir Beşiktaş'a üstünlük kuramaması ileri hatta Sercan gibi bitiriciliği iyi oyuncusundan mahzun kalmasından olabilir. Beşiktaş'ın 10 kişi kaldığı ortaya koyduğu mücadelenin bana göre en büyük etkeni Fabian Ernst'tir. Kendisindeki kondüsyon ve oyun bilgisi, Beşiktaş'ın orta sahasını çekip çevirmekte bana da Cambiasso'yu anımsatmaktadır.
Türkiye Ligi ile ilgili yazılacak pek çok şey bulunabilir belki ama bunu pek çok muhtelif yerde okumak mümkün olduğundan sadece kendi izlediğim Beşiktaş maçıyla kısa kesmek en iyisi olacak. Zira Beşiktaş maçından sonra yine banttan da olsa Lakers- Jazz müsabakasını izleme fırsatını NtvSpor ile buldum. Memleketimde kablolu yayın olmadığından elimde bulunan Ntv ve NtvSpor'un ne yayınlayacağına elim mahkum olarak bekliyorum. Bunu yapmayıp internetten de takip etme seçeneğim mevcut; ancak televizyonda izlediğin maç ile monitöründen takip ettiğin maç aynı keyfi vermiyor. Bunun da notunu düşeyim yeri gelmişken.

NBA Play-off larının başlaması benim için gerçekten ilaç gibi geldi. Okulumun bitmesine birkaç ay kaldığı şu aralarda, doğal olarak öyle ya da böyle bir belirsizliğin olduğu şu sıralarda, bir şekilde bir aidiyetlik hissettiğim basketbolu takip etmek benim için çok iyi oldu. Yine uzun bir ara verdiğim yazı yazma işine fırsattan istifade ederek geri döndüğüm için çok memnun oldum. NBA, Turkcell Superlig karması olan bir yazıyı gecenin sonunda izlediğim FA Cup ile kapamak istiyorum.

Daldan dala atlayan belki de uzun biraz da saçma bir yazı oldu; ancak günümün özeti buydu. Herkese sevgi ve saygı. Eyvallah.
Fotoğraflar: Yahoo