Kim derdi ki seninle bir gün ayrılacağız
Geçip giden yılların ardından bakacağız
Kim derdi ki bir tanem gün gelip bıkacağız
Ben ve yenik yüreğim yalnız mı kalacağız
diye içli içli söylerdi Nilüfer, meğer bugünlereymiş.
Ruslar iyi oynuyorlardı, hele ki son maçlarında acayip bir hava yakalamışlardı. Fakat rakipleri Hollanda'ydı ve Hollanda bu maça kadar Euro 2008'in en göze hoş gelen futbolunu yani kendileriyle özdeşleşen Total Football'u oynuyorlardı. Kaldı ki son maça yedek kadroyla çıkıp as oyuncularını da dinlendirmişlerdi.
Fakat yine de ben Rusya'dan bir süpriz bekliyordum. Daha doğrusu içimden bir ses diyordu ki; "Ulen orası senin ikinci memleketin her ne kadar tınlamasan da"... Sosyalist bir babanın bilinç altına etkileri de diyebiliriz tabi, neyse...
Ulan kalbim temiz desem değil, biliyorum. Arkadaş, Rusya bir oyuna başladı, elde kucakta ne varsa bıraktım şiir gibi futbolu seyrettim. Ta forvet hattında başlayıp orta alanda şiddetlenen ve kademeye kadar giren Rusya presi Hollanda'nın canına okuyordu.
Bu geceye kadar Hollanda'ya turnuvanın en iyi oyununu oynatan Van Basten kamera ona döndükçe şoka girmiş pozlar veriyordu. Öte yandan Guus Hiddink ise 4. hakem ile şakalaşıyor ve "Ben taktiği verdim aga, çocuklarım da ayarı verir" dercesine maçla ucundan alakalı bir izlenim vermekle beraber 4. Hakem ile ilginç diyaloglara girmekten de eksik kalmıyordu.
Rusya akın akın, sağlı-sollu-ortalı ataklarla Hollanda kalesini zorlarken, Hollanda ise arada tek tük kazandıkları serbest atışlarda, duran toplara zaafı bulunan Ruslar'ın kalesinde tehlikeler yaratıyordu.
Rusya'nın ilk golü geldiğinde yerimden nasıl sıçradığımı anlatamam. O kadar sevindim ki... Fakat sevinmemin sebebi Ruslara duyduğum ya da en azından kadınlarına duyduğum hayranlıktan çok, iyi futbolun bir meyvesini görebilmek oldu. Bu kadar iyi oyuna gidip de serbest vuruştan Hollanda gol atsa üzülürdüm.
Hollanda bastırmaya çalışıyor ama hiçbir etkinlik gösteremiyor, aksine kapanması gereken Ruslar; s.kindirik organizasyonlarla gol bulmaya çalışan Hollandalılar'ın açıklarından faydalanıp son vuruşa kadar varan ataklar gerçekleştiriyorlardı. Bir çok pozisyonu da cömertçe harcadılar ama bunun faturası çok ağır oldu.
O fatura son dakikalarda kesildi ve o duran top zaafı üç kere tepildikten sonra değerlendirildi Hollanda tarafından. Van Der Vaart'ın ortasında Ruud'un kafası durumu 1-1 yapıyordu. "Lan! Bu maçın hakkı bu olmamalıydı. Haybeye uzayacak maç!" diye arkadaşıma hayıflanıp; "Benim bira bitti, seninkinden bir iki fırt alayım" diyerek sahte üzüntülerimi bahaneyle birasını üttüğümü de söylemeden geçemeyeceğim.
Tabi durumun böyle olması yine bir şeyi değiştirmedi. Bizden son dakika golü yiyenler listesine adını yazdıran Hırvatlar kadar bozulmadı Rusların morali, o son dakika golüyle. İnatla saldırdılar ve inatla hapsettiler Hollandalıları kendi sahasına.
Evde maçı beraber izlediğim arkadaşımla Kolodin'in her şutunda, Zirkhov'un her bindirmesinde, Arshavin'in her çalımında kendimizden geçiyor; kaçan her pozisyonun ardından da Hırvatlara ders olarak öğretilebilecek küfürlerle kaçan pozisyonlara yanıyor ve ardından da sırıtıyorduk aptal aptal; "Oğlum ne oldu lan bu Hollanda'ya?"
Ben de onu diyorum, ne olmuş? Taraklara Van Basten ve ekibi sanki bir dönemin stadına büyü yapılmış, muska gizlenmiş Fenerbahçesi gibi oynuyordu. Johann stadda muska arattırmış mıdır bilemem ama Ruslar'ın 2. golü gecikmedi, 3. golü de cabası olarak gelince GUUSFRABA ve ekibi uzun ama rahat bir galibiyet alarak yarı finale çıkan üçüncü takım olarak adlarını yazdırdılar bu turnuvada.
Rusları göze hoş gelen oyunlarından dolayı önce tebrik ediyorum sonra da bu seyir zevki için onlara teşekkür ediyorum.
Hollanda'ya ise bu geceye kadar olan iyi oyunlarından dolayı teşekkür ediyorum. Birden bu kadar bozulmalarının sebebi belki Boulahrouz'dur, belki de Rusların taktiği ters gelmiştir bilemiyorum ama şu maçta yarı finale çıkmayı hiç haketmediler.
Yılların tecrübesi, sempatik adam Guusfraba Hiddink, kendi ülkesini saf dışı ettiği için neler hissediyordur bilemem ama bunca emek sarf ettiği Rusya'nın yarı finalde olmasından çok mutlu olduğu da aşikâr.
Taraklara Van Basten ise sevdiğim bir futbolcuydu, antrenörlüğüne aşık olmasam da severim. Darısı başka zamana diyelim.
Güle güle portakal, hoşgeldin kar...