Dün oynanan turnuvanın 4. ve son çeyrek final maçını arkadaşlarla king atarken takip ettiğimden pek çok ayrıntıyı kaçırmış olmam fazlasıyla olası. Bu yüzden oyundan gözüme takılanları- daha doğrusu spikerin sesindeki dramatik değişimler sonucu ekrana baktığım anları- kabaca inceleyeceğim.
Yarı finale kalacak son takımın belirlendiği İspanya- İtalya maçı turnuvanın çeyrek finallerde normal süre + uzatmalarda gol atılmayan/ atılamayan tek maçı olarak tarihin sayfalarından yerini aldı. Bunun benim gözüme çarpan nedenlerinden biri İspanya’nın orta sahasının İtalya’nın savunmasına karşı fiziksel olarak güçsüz kalmasıydı. Orta sahasında Arsenal’in başarılı oyuncusu Fabregas’ı yedek bırakabilen ve onun yerine oynattığı Xavi ve İniesta gibi yaratıcılıkları ve oyun zekası yüksek oyuncuları barındırsa da bu özellikler İtalya’nın Gattuso gibi önemli bir parçasından eksik olan İtalya savunmasını aşmaya yetmedi. Kim bilir belki de Xavi ve İniesta’nın bu konudaki yetersizliği Barcelona’nın bu yılki durumunun da nedenlerindendir. Villareal’de bu yıl Nihat’a ve Rossi’ye yaptığı asistleriyle dikkat çeken hücuma dönük Cazorla da İtalya savunmasına karşı pek başarılı olamadı.
Burada Türk futbolseverleri de yakından ilgilendirdiğinden Guiza’ya ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Dün oyuna girdikten sonra heyecanından mıdır bilinmez aldığı her topu ezdi, arkadaşlarıyla pas alışverişi konusunda oldukça yetersizdi ve yarardan çok zararı oldu. Transfer dedikodularında adı Fenerbahçe’yle anılan Guiza, Kezman’dan illallah etmiş Fenerbahçe taraftarı için katmerli dert olur eğer transfer edilirse. Maçtan çok da sapmak istemediğimden bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum, ama Fenerbahçe santrafor alacaksa Kezman’ı göndersin, yerine Semih’i oynatsın yanına da Kanoute’yi çeksin diyorum. En büyük temennim budur.
Ara sıcaktan sonra maçın incelemesine geri döneyim. Maçın gol bağlamında oldukça kısır seyretmesinin diğer bir nedeni de İtalya’nın yıllardır izlediği takım taktiği “önce savunma sonra hücum”un hücum kısmını dolduracak oyunculara bu maçta da sahip olmamasıydı. Hücum bölgesinde oynayan Luca Toni’nin turnuva boyunca kaydettiği gol sayısının 0 olması bir yana, dünkü maçta yanında oynayan Cassano’nun Madrid’e gidip kendini çürüttükten sonra sorunlu ve verimsiz bir oyuncuya dönüşmesine rağmen ilk 11’de başlayıp 70 küsür dakika sahada kalması durumu açıklayıcı sadece bir madde. Kendi okuduğum olduğunu hatırladığım Kız Almaz’dan kafamı kaldırıp ekrana baktığımda Cassano oyundan çıkarken maç içi koşu istatistiklerini veren TV’de takım ortalamasının bayağı altından koştuğunu gördüm ve oyundan düşmüş olduğunu kafasının bizim Arda misali arabalara konan oyuncak balon kafalar gibi garip sallanışından anladım. Savunması ve kalecileri tarihleri boyunca iyi olan İtalya belki de forvet ve santrafor konusunda belki de en kısır dönemini geçiriyor, Vieri’ler, Del Piero’lar, İnzaghi’lerden sonra onların seviyesinde oynayan yeni isimler yetişmedi. Ama dünkü maçta orta sahanın da pek iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Pirlo’nun eksikliği takımın tüm kurgusunu bitirdi. Totti gibi bir oyuncunun da artık milli takımda yer almayacağını açıklamasından sonra İtalyanlar yıllardır uyguladıkları ekolü devam ettirmek istiyorlarsa ileride topu ayağında tutacak, gerektiğinde adam eksiltecek gerektiğinde sırtında 3 kişiyle topu taşıyabilecek şu an Rusların tavan yapmış oyuncusu Arshkavin tarzı oyuncuları altyapılarından bulup çıkarmalı, yeteneklerini geliştirmelerine olanak sağlamalılar.
Maçın pozisyon namına aklımda kalanları Buffon’un sol alt köşeye giden Villa’nın 25 m’den vurduğu topu çıkarması ve yıllardır orta sahada canavar gibi koşan basan pas alıp pas veren ama bir türlü gol atamayan “bal yapamayan arı” Camoranesi’nin oyuna girdikten sonra yakaladığı pozisyonda sert vuruşunu Casillas’ın ayaklarıyla güç bela çıkarması oldu.
Böyle kısır bir maçın drama yanı da elbette penaltılar olacaktı. Bana göre dünyanın hala en iyi kalecisi olan Buffon (Cech’in Türkiye maçında yaptığı hatadan bağımsız söylüyorum bunu) ve Casillas’ın öngörü- beceri ya da yetenek nasıl adlandırırmak isterseniz- durumuna bağlıydı. Tabii penaltı kullanacak oyuncuların soğukkanlılığı ve vuruş kabiliyeti de önemli etkenler; fakat benim açımdan penaltıların asıl kahramanları hep kaleciler olmuştur. Her ne kadar king bittikten sonra PS3’te Winning Eleven oynamaya gitmiş olsak da sağolsun yeni mekanda da TV vardı da kaçırmadık penaltıları. Ben Buffon, Güiza’nın penaltısını çıkardıktan sonra İtalya’nın maçı alacağına inanmıştım; fakat Casillas avantajı İspanya lehine çeviren kurtardığı ilk penaltıdan sonra bir tane daha kurtararak İspanya’yı yarı finale taşıyan isim oldu.
Yarı finalde İspanya’nın rakibi grup maçında bana göre daha iyi oynadığı halde 4 gol yiyip yenilen Rusya. Oynadığı oyun ve aldığı galibiyetlerle morali ve takımca güveni yükselen Rusya karşısında savunması pek de güven vermeyen İspanya’nın akıbeti de turnuvanın en iyi takımı olarak adledilen Hollanda gibi olabilir.