26 Haziran 2008

Dalga geçmeyin, dakika geçin.

Sayılı gün çabuk geçer derler. Bugün daha ilk gün aslında. Ama ne çabuktan haberim var ne de başka birşeyden. Saat hep aynı ritminde, alabildiğine yavaş yavaş aktı gün boyunca. Sabah 6'ydı kalktığımda, kupadan elenmişiz 6 saat olmuş. Sonra kahvaltı istemedi canım, atladım fabrikanın servisine 7:20'de. Tıngır mıngır gittim işe, staja...

20 dk yol sürdü, şehir dışında fabrika. Yolda uyuyayım dedim, şöfor oyun havası taktı, uyumak yerine oynayın sabah mesajı verdi. Gece sevdiğinin yanında yattı belli ki. Gittim bir odaya fabrikada, oturdum misafir sandalyesine. Karşımda benden sorumlu mühendis, Saro, birşeylerle uğraşıyor harıl harıl. Ben de ona bakıyorum. Ama onu görecek halim yokmuş, kapıdan başkası girdi, irkilince anladım. Flu başlayan gün, daha da bulanıklaşarak devam etti. Saat 9:00 olma eğilimine girdi, ama olamadı bir türlü. Boynum geceden kalma ağrılarını atmaya başlamıştı. Bir baktım öbür tarafa, çay koymuş Kadir bana. Sağol dedim. Yalnız şeker yok dedi, isabet olmuş şekersiz içerim diye karşılık verdim.

İçtim çayı, saat hala 9 civarındaydı. Uykum vardı. Rahatsızdım. Sandelye deriydi, terletiyordu, ötüyordu. Sonra bölüm şefi geldi, dedi kimyasal analiz lazım. Verelim dedik hep bir ağızdan ben, Saro, Kadir. İçimden dedim ne analizi sabah sabah. Sonra Saro halletti o işi. Ona öğlene kadar zamanın akışını hızlandırma hediyesini verdiler yukardan. Bana hala saat 10:00 olmamıştı. Dedim ben çıkayım, şöyle bir gezeyim. Çıktım, işçilerin yanına gittim. Hepsi güçlü kuvettli maşallah. Beğendim hepsini, ışık bile girmeyen yerde çalışıyorlardı bütün gün. Toz, toprak, pus, ateş... Kızgın demir akıyordu potadan kalıba, adamlar başındaydı. Güneş yetmiyor, metalin ısısı ayrı yakıyordu. Daraldım oradan da, çıktım dışarı. Biraz ferahladım.

Öğlen olmak bilmiyordu. Sayılı günün ilk gününde gün bir türlü saydırmıyordu kendini. Saro'yla Kadir'in yanına gittim yine. Muhabbet ettik biraz, açıldı uykum iyice. Ama zaman açılamamıştı hala, akmak bilmiyordu. Olmuyor böyle arkadaş diyerek kalktım yerimden, çay koydum. Çıktım dışarı, yerlere bakarak tur attım ortalıkta. Döndüm, baktım yemek sırası olmuş yemekhanede. Dedim ben de gireyim. Girdim sıraya. Akşamki maç sıradakilerin banko konusuydu. Hakemin sülalesi elden geçti. Ben sallamadım hakemi maçı falan. Baktım yemek güzel, dedim neşem yerine gelir belki biraz. Yedim aldıklarımın hepsini, doydum da. Ancak tat alamadım adam gibi. Zehirlenmiyim diye fabrikada, yoğurdu bol yedim.

Öğleden sonra da benzer şekilde geçti. Boş boş... Bir ara gittim kütüphaneye kestirdim yarım saat kafamı masaya koyup. İyi gelmedi, dengemi bozdu. Çıkıcaktım işten artık, bir telefon edeyim dedim. Etmez olaydım. Kötü haber aldım. Götüme giren şemsiye, açıldı içerde. 40 günde bitecek demişti, 12 gün daha eklenmiş 40 güne. Beklerken kesin geberiyim diye, garanti olsun diye.

Daha bugün 1. gün, nasıl geçicek bu 52 gün. Bak koca yazı bitti daha 52 dakika geçmedi. Yukarıdan bir ricam var, dalga geçmeyin dakika geçin lütfen.