- Hiddink, son maçında müthiş performans sergileyen onbirinden sadece Bilyaletdinov-Saenko değişikliğine gitti ve takımından İsveç maçından da iyi bir performans almayı başardı. Özellikle Arshavin oynadığı iki maçla birlikte hemen Avrupa'nın dev kulüplerini peşine takmayı başardı. Onun dışında Zhirkov da mükemmel oyununu sürdürdü ve bence "turnuvanın en iyi sol kanat oyuncusu" ünvanını haketti. Fakat ben yine de Pavlyuchenko hayranlığıma devam ediyorum. Böyle uzun ve fizikli bir oyuncunun, bu kadar ayaklarına hakim, çabuk ve süratli olması kolay rastlanacak bir durum değil.
- Maçtan önce fanatik portakal yazarımız ousvanbaaskay'la konuşurken Ruslar'dan korktuğunu itiraf etmişti. Fakat korkusu Rusya'nın iyi futbolu değil, Van Basten'in tercihleriydi. Van Basten'in sakatlıktan dönen Robben'i, Engelaar'ı keserek kadroya dahil edeceği; Sneijder-De Jong orta sahasının da defansif açıdan yetersiz kalacağını düşünüyordu. O, Van der Vaart'ın kesilmesi gerektiğini söylerken, ben de Kuyt'ı kesip 4-2-3-1 gibi bir dizilişin daha olumlu olacağını savunuyordum. Van Basten ise ikimize de ters köşe yaparak Van Persie'yi kenarda başlattı. Fakat Kuyt'a çok fazla dayanamayıp 2. yarının başında Robin'le değiştirdi.
- Van Basten'in bence bir diğer hatası da prematüre doğan çocuğunu yeni kaybeden Boulahrouz'la başlamasıydı. Açıkçası ben normal şartlar altında da Heitinga varken Boulahrouz'un sağ bek oynamasını anlayamıyorum, hele bir de böylesine kafası başka yerdeyken, böylesine önemli bir maçta oynatması daha da ilginç. Belki bir nevi oyuncusuna destek olduğunu göstermek istemiş olabilir fakat burası turnuva, bu maçın telafisi yok, burada yapılacak hareket değil bence bu. Ayrıca Engelaar'la başlaması ne kadar doğru bir kararsa, oyunu riske etmek istediğinde ilk isim olarak onu düşünmesi de bir o kadar yanlış. Turnuva boyunca, Engelaar oyunda olmadığı zaman Hollanda'nın orta sahası itinayla çöküyor. Bu maçta da, oyundan çıktıktan sonra Rusya'nın kontraları iki katına çıktı. Birini değerlendirebilmiş olsalar uzatmalara falan gerek kalmayacaktı. Uzatmalarda da Hollanda orta sahası, Konya ovasından farksızdı. Ruslar keyiflerince oyunu yönlendirip girdikleri pozisyonları değerlendirdiler ve rahat bir şekilde tur atladılar.
- Rusya'nın ilginç bir özelliği de sürekli üstüne koyarak turnuvada ilerlemesi. Bu genelde İtalya için söylenen bir yorumdur; grup maçlarını çok iyi oynamayıp turlar ilerledikçe takımın performansının artması. NBA'de de bu başarıya giden yolda oldukça önemli bir parametre olarak değerlendirilir. Rusya da ilk maçında İspanya karşısında maça iyi başlamasına rağmen golden sonra dağılmıştı. Ardından Yunanistan karşısında fena olmayan bir oyun sergileyerek galibiyete ulaşmışlardı. Grubun finalinde İsveç'e karşı oldukça iyi bir oyunla gruptan çıkmaya hak kazandılar. Son olarak dün gece de, grup maçlarında İtalya, Fransa gibi devlere futbol dersi vermiş, turnuvanın taraflı-tarafsız herkes tarafından en büyük favorisi ilan edilen ekibini sahaya gömdüler. Eğer bu şekilde üstüne koymaya devam edeceklerse final maçını sabırsızlıkla bekliyorum :)
- Hiddink'in düşünmesi gereken en önemli nokta; yedikleri gol. Hollanda aynı serbest vuruşu, aynı taktikle 3. kez attı. İlkinde iki Hollanda'lı ıska geçince top dışarı gitmişti, ikincisinde topa müdahale gelmiş fakat gol olmamıştı. Çekirge tabii yüzellisekiz kere zıplayacak değil, sonuçta bu takım Hollanda, üçüncüde Nistelrooy golü attı. Aynı oyuna üç kez düşmelerini tecrübe eksikliğine vermek istiyorum ama sonuçta bu adamlar da dünkü çocuklar değil. Eğer şampiyon olmak istiyorlarsa duran toplara daha çok çalışmalılar.
- Maçtan ilginç bir detay da Lubos Michel'den. Maçın son dakikalarında Sneijder, çizgiden çevirdiği toptan sonra Kolodin tarafından düşürüldü ve Michel de sarı kartı olan Kolodin'e ikici sarıyı ve kırmızıyı gösterdi. Fakat bunları yaparken yan hakemin havada olan bayrağını görmemişti. Ancak Rus oyuncular uyardıktan sonra bayrağı görüp, kartı iptal etti. Burada aklıma iki soru işareti takılıyor. İlki, bu hakemlerde kulaklık ve titreşim cihazı var, neden yan hakem Michel'i uyarıp bunların yaşanmasını engellemedi? Diğeri de, ya orda oyunculardan biri sakin kalamayıp hakeme sarı kart gerektiren bir itirazda bulunsaydı(örneğin alkışlasaydı) ne olacaktı? Sonuçta oyuncu haklı, kartın iptal edilmesi gerek, fakat bir yandan da hakemin otoritesini sarsacak şekilde hareket edemez. Bu durumda hakemin yapması gereken hatasını kabul edip oyuncunun hareketini pas geçmek midir, yoksa otoriteyi korumak adına -haksız bile olsa- kartı çıkarmalı mıdır? Ahmet Çakar'a videofonla sormak lazım bunu.
- Bir notum da turnuvayla ilgili; grup liderliğini garantileyen takımların as oyuncuları dinlendirme taktiği ters tepti. Şu ana kadar çeyrek finallerde, son maçlarında as oyuncularını dinlendirme fırsatı bulmuş üç takım da elenirken, grup ikincileri üçte üç yaptı. Sanıyorum oyuncuların kendilerini hazırladıkları maç ritmleri bozulunca performanslarında da bir düşüş oldu. Daha da ilginç bir nokta ise; grup liderlerini eleyen üç takımın ikisi, kendi gruplarından çıkması bile sürpriz sayılabilecek olan Türkiye ve Rusya'ydı. Bizim ortaya koyduğumuz futbol aslında tahminleri yanlış çıkarmıyor fakat inanılmaz futbol şansımız ve asla yılmayan takımımızla buraya kadar gelmeyi başardık. Rusya ise çok daha büyük bir sürpriz yaparak turnuvanın en iyi takımını, turnuvanın en iyi performansını göstererek eledi. Son çeyrek final maçı İspanya ve İtalya arasında. Bu maçı da İtalya kazanırsa grup liderleri sıfır çekmiş olacak ki İtalya'nın kazanması da sanıyorum kimse için sürpriz olmaz. Tarihte bütün grup liderlerinin elendiği bir Avrupa Şampiyonası olmuş mu, araştırmak gerek.