Yaklaşık 4 saat sonra NBA'in yeni şampiyonunun belli olabileceği gerçeği ile oturdum klavyenin başına. Tabii ki şampiyon belli olmayabilir de ancak basketboldan veyahut NBA'den anlayan insanların çoğu benim gibi düşünüyordur.
Neyse, gelelim asıl konuya. Bu yazıda seri ile, maçlar ile, oyuncular ile zerre kelam etmemeyi düşünüyorum. Olayın biraz daha romantizm boyutuna kaçacağım.
Elimin altında klavye, bir kaç pencerede seri ile ilgili yazılar var arkada (Bill Simmons, ESPN), hemen yanı başımda kardeşim Xbox'ta NBA 2K8 oynuyor. Üstümde Celtics tişörtü, altımda Celtics pijaması, kolumda bilekliğim ile mental olarak hazırlıyorum kendimi maça, dolayısı ile de şampiyonluğa. Belki şampiyon olamayabiliriz (biz miz, elbette ki Celtics'liyim) ancak Boston Garden'da bir kez daha aynı sahneleri yaşayacak olmak bile beni yeteri kadar heyecanlandırıyor.
Gecenin bir saatinde uyanıp sabaha kadar televizyon başında, dünyanın öbür ucundaki basketbol liginin şampiyonluk maçını izlemek, onun hakkında yazı yazmak, hatta günlerini, işlerini bu maçlara göre ayarlamak bir çoklarının fikrince eziyetten başka bir şey değil. Hatta hammallık, aptallık, salaklık... Halbuki uyku gibisi yok değil mi? Sıcacık yatak, sen ne diye kalkıyorsun gecenin soğuğunda (sabaha karşı hakikaten soğuk oluyor arkadaş). Ertesi gününü de yarı uykulu geçiriyosun ; hiç akıl kârı değil bilader.
Bir kaç saat sonra içim inanılmaz bir heyecanın ateşi içinde yanarken, sahadaki her oyuncuların akıttığı terleri gözlerimle içeceğim oturduğum yerden. Belki son saniyeleri ayakta izleyip, hoplayıp zıplayacağım. Bu sayede günü sabah sporu sayesinde geçici bir zindelikle açacağım.
Yeşille beyaza bürünmüş binlerce insan ve onları televizyondan izleyen ben... Bir de şampiyon olursak, hayatımda bir ilki yaşayacağım. Tadından yenmez. Harbiden ölüm gibi bir sevinç olur.